HER KATİL MASUM DOĞAR

MUHTEŞEM TIRAŞ

Polislerin arasında elleri kelepçeli, başı önde...
Zevzek muhabirlerin, "Niye öldürdün?" şeklindeki sinir bozucu sualleri arasında hızlı adımlarla Adliye Binası'na götürülen bir katil... Anasını kesmiş, babasını kurşunlamış, bir kadına veya birkaç çocuğa tecavüz edip öldürmüş; nursuz bir surat.
Ekranda katilin görüntüleri eşliğinde, hunharca işlediği cinayetler anlatılıyor. O an nabzınız yükseliyor ateşiniz çıkıyor, eliniz ayağınız titriyor, yumruğunuzu sıkıp burnunuzdan soluyorsunuz... Dudaklarınızdan "Asın bu alçağı!" şeklinde cümleler dökülüyor. Caninin katlettiği masumların can verme anlarını zihninizde canlandırıyor, empati kuruyorsunuz. Kendinizi onların ailelerinin yerine koyuyorsunuz. Sonra, "Allah'ım böylelerinden cümlesini koru, ocaklar başından yırak..." diyorsunuz muhtemelen.
Benim de kan beynime çıkıyor. Bu yaşa kadar tavuk canına dahi kıymamış bir insan olarak; o caniyi idama mahkûm etseler ve cellat arasalar, "Bir saniye bile düşünmeden gönüllü cellat olurum!"diye düşünüyorum.
Sonra...
Birkaç dakika süren yürek sızlaması ve öfke nöbetinin ardından, katilin zihnime işlediğim görüntüsünü bir an için donduruyorum. O görüntüyü film şeridi gibi geriye sarıyorum. Ta ki, masum bir bebek olarak dünyaya geldiği ana kadar.

Henüz saatler saat olmuş dünyaya gözünü açalı...
Annesi şefkatle emziriyor, babası mutluluktan havaya uçuyor. Nineler dedeler, dayılar amcalar, teyzeler halalar ne kadar da sevinçli. Nurtopu gibi. Sevimli mi sevimli. Yumuk yumuk eller, zeytin gibi gözler...
Yorumlar başlıyor; "Burnuna bak burnuna, aynı babası. Gözleri dayısına benziyor keratanın..."
Baklavalar dağıtılıyor, belki kurbanlar kesiliyor tosuncuk için.
Bir süre sonra konuşmaya başlıyor, yürüyor, yaramazlıklar yapıyor. Bütün şirinliğiyle kucaktan kucağa geziyor, aile içinde âdeta paylaşılamıyor.
Derken okula başlıyor. Heceleri söküyor, öğretmenden ilk "aferin"ini alıyor,
"Büyüyünce ne olacaksın" sorularına, "Asker olup vatanı koruyacağım, polis olup suçluları yakalayacağım, doktor olup dedemi iyileştireceğim." şeklinde şirin cevaplar veriyor.
Anne babası yemiyor yediriyor, her türlü fedakârlığı yapıyor. Büyüsün, okusun adam olsun, evlensin bize torunlar versin diye hayaller kuruyor. Yıllar geçiyor. Sevimli ufaklık büyüyor, koca delikanlı oluyor. Okuyor veya okumuyor, mazbut bir insan oluyor veya olamıyor, iyi bir meslek sahibi oluyor veya olamıyor. Ama her hâlükârda o, anasının biricik kuzusu, babasının aslan oğlu, kardeşinin yiğit abisi.
Günün birinde evin kapısı sert şekilde çalınıyor!
- Açın polis!
Kapı açılır açılmaz, onlarca polis içeri dalıyor.
- Oğlunuz nerede?
Anne baba şaşkın!
- Ne oldu, ne yapmış oğlumuz?
- Küçük bir çocuğun ırzına geçtikten sonra hunharca öldürmüş!
***
Yıkılıyor dünya başlarına!
Tasavvur edebiliyor musunuz, anne baba ve diğer aile fertlerinin hâlini?
***
Katillerin anatomisini irdeleyip psiko-sosyal analiz yapacak yetkinlikte değilim elbet.
Ancak hatırlatmak ve uyarmak isterim naçizane:
Bundan böyle de katiller çıkacak, cinayetler işlenecek ve katiller içimizden birilerinin evlatları olacak.
Unutmayalım!
Her katil, her sapık dünyaya masum olarak gelmiştir. Her katili doğuran ve yetiştiren bir ana vardır. Hiçbir ana baba evladını katil olmasını istemez; tıpkı benim gibi, tıpkı sizin gibi.
O sebeple evlatlarımızı yetiştirirken son derece hassas olalım. Küçük yaşlardan itibaren sosyalleşmelerini sağlayalım. Manevi değerlerle beraber, insana ve diğer canlılara karşı merhamet duygusu aşılayalım. Şiddete, sapkınlığa meyletmelerine yol açabilecek yayınlardan ve çevrelerden uzak tutalım. Sevgiyi de disiplini de dozunda verelim.