Bugün tarihin gördüğü en büyük ihanetlerden birinin sene-i devriyesi. Tam bir yıl önce, millete ve ülkeye kalleşçe saldıranlar, ülkeyi, milletin vergileriyle alınan tanklar, tüfekler ve F16’larla işgale yeltenenler, bu alçak kalkışmanın planlarını belki de son bir kez gözden geçiriyorlardı.
15 Temmuz sabahı yanımızda, çevremizde bize dost görünenler ise; başta kripto haberleşme ağları ByLock olmak üzere bir çok yolla aldıkları mesaj neticesinde, bu millete yönelecek ihanet için avuçlarını ovuşturuyorlardı muhtemelen.
Peki geride kalan 1 yıl neticesinde geldiğimiz nokta neresi?
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın kararlı iradesini bir kenara bırakırsak geldiğimiz nokta, örgütün kaos ve kargaşa zemini için uyuyan hücreleri eliyle şişirdiği gözaltı, ihraç, tutuklama ya da açığa alma skorbordundan ibaret.
Hiç tereddüt etmeden söyleyebilirim ki; eğer Erdoğan’ın FETÖ ile mücadelede kararlılığı olmasa, belki bugün hesap verenler, 15 Temmuz sabahına kadar meydanlarda direnişin sembolü haline gelenler, tanklara çıplak ellerle direnenler, gaziler ve hatta şehadet şerbeti içenlerin eşleri-çocukları, anne ve babaları olacaktı.
Çok ağır bir tespit ya da tez olduğunun farkındayım. Lakin; sene-i devriyesinde etkinliklerle andığımız ve bilançosu 250 şehit 2 bini aşkın gazi olan 15 Temmuz ihanetine dair bırakın kinimizi diri tutmayı o gece olanları ve o gecenin bileşenlerini bile anlama sorunu yaşarken emin olun o tespit, o tez çok hafif bile.
Arkasında yürekler parçalayan dramlar bırakarak şehadete yürüyen 250 şehidimiz, hayat kaliteleri yok edilen gazilerimiz adına kinimizi diri tutamadığımızın en önemli göstergesi; 15 Temmuz ihanetinin bileşenlerinin hala korunup kollanmasıdır.
Kimse beni skorbordla, ihraç edilen ya da adli işlem uygulananların sayılarıyla ikna etmeye kalkışmasın.
Eğer 15 Temmuz ihanetinin en kritik ismi FETÖ’nün Kara Kuvvetleri İmamı Adil Öksüz’ün kaçışında rolü olduğu savcılık iddianamelerine yansımış biri (Ali İnsan Sarıkoca) ihanetin sene-i devriyesine kadar “BAŞBAKANLIK MÜŞAVİRİ” görevinde kalabilmiş ve dün itibarıyla ihraç edilebilmişse bana göstereceğiniz skorbort için hiç çekinmeden “bu tür gafletleri örtme telaşının tabelaya yansıması” der geçerim.
Yine o gece ve sabahında Adil Öksüz’ün ihanetin en kritik isimlerinden biri olduğunu bildiği halde serbest bırakılmasını engelleyecek bir hamle yapmadığı savcılık iddianamesine yansımış ve hakkında Yurt Dışına Çıkış Yasağı ve Adli Kontrol Tedbiri olan biri ihanetin sene-i devriyesinde, FETÖ ile mücadelenin en önemli birimlerinden Organize Suçlarla Mücadele Şubesi’ndeki 3. Sınıf Emniyet Müdürlüğü görevine devam ediyor ve terfi bekliyorsa, bana ihraç, gözaltı ve tutuklama skorbordu ile gelenlere en ağır hakareti etmekten zerre geri durmam.
Geride kalan 1 yıla rağmen ihanetin siyasi ayağına dair samimi bir adım atılmamış, siyasi ayağı anamuhalefet parantezine hapsetme aymazlığı kanıksanmışken, kimse kinimizi diri tuttuğumuzu, 15 Temmuz’u anladığımızı iddia edemez.
FETÖ’nün 15 Temmuz ihanetine giden 40 yılı aşkın yolculuğundaki enerji kaybının son 10 yıllık şarj merkezine dönüşen AK Parti’de örgütle irtibat ve iltisakı olanlar hala el üstünde tutulurken, şehit aileleri ve gazilerin huzuruna çıkmaktan ar duyarım ar.
Bir tarafta Anayasa Mahkemesinin “ByLock en önemli tutuklama delilidir” kararı varken diğer tarafta ByLock kullandığı tespit edilen AK Parti İl-İlçe Başkanları hala koltuklarında ve bugün de 15 Temmuz şehitlerini anma etkinliklerinde boy gösteriyorsa, şehitlerin, şehit ailelerinin ve gazilerin huzurunda başımı kaldıracak yüz bulamam kendimde.
FETÖ ile mücadelenin yakadaki parti rozetine, sendikaların temsilcilik ayrımına kadar indirildiği bir yerde kimse bana kinimizin diri bilincimizin açık olduğunu söyleyemez.
Çalıştıkları Büyükşehir, İl ya da İlçe Belediyelerinin açtırdığı maaş hesaplarındaki hareketler nedeniyle işçilerin ya da memurların FETÖ’den tutuklandığı ya da ihraç edildiği bir yerde o Belediye Başkanları hala makamlarında üstelik 15 Temmuz kahramanlığı payesiyle ödüllendiriliyorsa, diri tutulan kinin hedefinin FETÖ olduğuna inanmamız mümkün değildir.
Kimi iş adamları ya da esnafların, FETÖ’nün okullarına, yurtlarına ve evlerine demir-beton verdiği, hafriyatını alıp tefrişatını yaptığı için mallarına el konulup cezaevine atıldığı bir yerde, o destekleri vermesi için zorlayan Başkanlardan bugüne kadar hesap bile sorulmamışsa ortada diri tutulan bir kinden söz etmek mümkün değildir.
Fetullahçı teröristlerin akıttığı kanların caddelerdeki kaldırımlardaki izi hala kaybolmamışken, bürokraside en kritik ve stratejik yerlerdeki uyuyan hücreler başka cemaatler kamuflajına sokulup korunuyorsa 15 Temmuz’u anladığımız ve o gece yaşananlara dair bilinç sahibi olduğumuzu ifade etmek mümkün değildir.
Buraya sıralayabileceğim o kadar çok çelişki var ki…
Hepsini ayrı başlıklarla aktaracağım o kadar çok örnek var ki…
Şimdi “bugün bunlar mı yazılır, bugün birlik beraberliğe ihtiyacımız var” diyecek olanları peşinen uyarayım:
Bunları yazmanın günü tam da bugün. İhanetin sene-i devriyesinde bile menfezlerde fareler gibi yakalanan köpekler hakimlerin karşısına “HERO/Kahramanlar Ölümsüzdür” yazan tişörtlerle çıkabilecek cesareti buluyorsa, bunun sebebi kinimizi diri tutamayışımız 15 Temmuz ihanetini yeterince kavrayamayışımızdandır.
O yüzden; bunları yazmanın günü tam da bugün, çünkü bugün kinimizi ve bilincimizi diri tutacağımız gün.
Kinimizi diri tutamayışın, intikamınızı hala alamayışın utancıyla, başta 15 Temmuz olmak üzere bu vatan için canını siper eden tüm şehitlerimiz ve gazilerimiz önünde saygıyla eğiliyorum.
Ruhunuz şad olsun cennet mekan ŞEHİDİM.