İhraç edilince eşinin 'ağlama dimdik dur, bu yanlış düzelecek' dediği asker ANKESÖR 'kumpasından' beraat etti!

AVAZTÜRK Genel Yayın yönetmenimiz Zihni Çakır'ın mağduriyetlerini 1 yıl önce kaleme aldığı ve eşine "ağlama dimdik dur, bu yanlış düzelecek" diye telkinde bulunan asker, ANKESÖR'den yargılandığı davada BERAAT etti.

AVAZTÜRK Genel Yayın yönetmenimiz Zihni Çakır tarafından 1 yıl önce kaleme alınan ALBATROS, GARSON VE ANKESÖR, FETÖ’NÜN DEVLETİN KILCALLARINA ZEHİR ENJEKTE ETME APARATLARI MI? adlı yazısında anlattığı TSK mensubu Melih Serhoşoğlu, kendisine yöneltilen tüm suçlamalardan ikinci celsede BERAT etti.

ZİHNİ ÇAKIR 1 YIL ÖNCE KALEME ALMIŞTI

1 yıl önce AVAZTÜRK Genel Yayın yönetmenimiz Zihni Çakır'ın yazdığı yazıda, "Üzerindeki üniformaya halel gelmesin diye TSK içerisinde yuvalanan tüm kliklerden, cunta yapılanmalarından ve dahi “kapalı devre” gruplardan uzak durmuş.İstikametini sadece milletinin ve canını seve seve vereceği vatanının çıkarlarına göre belirlemiş. 15 Temmuz gecesi ortaya çıkan tarihte eşi benzeri olmayan ihanetin ilk dakikalarından püskürtüldüğü ana kadar milletinin yanında yer almış. Hatta bu ihanetin TSK içerisindeki bu karanlık örgütün temizlenmesi için bir fırsat olacağını düşünüp gelecek açısından ümitlendiğini hemen her ortamda ifade etmiş. İşte bu subay, son dönemde çevrenizde işittiğiniz bir çok vatansever subay gibi bir türlü bulunamayan eller tarafından önce KHK listesine sokulup ihraç edilmiş, annesiyle babasından kaynaklı ihraç sebebi ortadan kalkınca, annesi ve babasının başına gelen şeyin fahiş bir “hata” olduğu anlaşılınca göreve dönmeyi beklerken bu sefer de isminin ANKESÖR Soruşturmasında olduğu öne sürülmüş." olduğunu dile getirmişti.

KUMPASLAR TEKER TEKER ÇÖKTÜ

Çakır'ın da yazısında yer alan İstikametini sadece milletinin ve canını seve seve vereceği vatanının çıkarlarına göre belirlemiş askerin üzerine kurulan kumpaslar teker teker çöktü. 

Çakır kumpas kurulan askerin hikayesini şöyle anlattı:

FETÖ’ye itaat etmemiş, görevi boyunca bu örgütün TSK içindeki “kapalı devre” sisteminin baskısına maruz kalmış belki onlarca, belki de yüzlerce vatansever subayın hikayesine benziyor aslında Yüzbaşı M.Ş.’nin hikayesi...

***

Yüzbaşı M.Ş., 6 Ocak 2017 Cuma günü yayınlanan 679 sayılı KHK ile TSK’dan ihraç edilmiş.

KHK yayınlandığında devreleri haber verince bakmış KHK listesine. Bilgisayarı kapatıp açmışlar hatta belki liste hatalı girmiştir yeniden düzenlenir diye yaşadıkları şokla.

Diyarbakır’da görevliymiş ve lojmanda kalıyorlarmış.

Uykusuz geçen gecenin ardından birliğinden arayıp “silahını teslim etmesini” istemişler. İki çocukla birlikte oturduğu lojmanı boşaltmaları için de 15 gün süre vermişler.

Yaşadığı travmanın altında dayanamayan yüzbaşı M.Ş., sık sık çocuklarının gözü önünden ayrılıp kendiyle baş başa kalarak ağlamış günlerce.

Bunu fark eden eşi A.Ş., gidip sarılmış eşine, “ağlama dimdik dur, bu yanlış düzelecek” diye teskin etmeye çalışmış ama nafile.

O zor geçen birkaç günün sonunda memleketi olan Kastamonu’ya baba ocağına dönmüşler. Baba ocağında bir odaya yerleşmişler iki çocukla.

Babasının demirci dükkanında demircilik yapıp geçimini sağlamaya çalışmış ve Yüzbaşı MS.Ş. kaynakçı demirci ustası olmuş.

Bu arada İçişleri’ne, Dışişleri’ne, Kara Kuvvetleri’ne, Genelkurmay’a hatta CİMER’e BİMER’e yazmış “neden ihraç edildim” diye. Tabi her yer kapı-duvar…

İşte asıl trajedi, asıl insanı delirtecek gelişmeler de bundan sonra yaşanmış. İhraç edildikten sonraki 6 ay boyunca ne bir soruşturma ne bir gözaltı hiçbir şey olmamış. Ta ki ihraçtan 6 ay sonraya. 3 Temmuz 2017 gününe kadar…

O gün yanlarına sığındıkları ve birlikte yaşamaya başladıkları 63 yaşındaki annesi ve babası sabah eve gelen polisler eşliğinde gözaltına alınmış akabinde de tutuklanmış

Gerekçe mi?

ByLock…

Kastamonu E Tipi Kapalı Cezaevinin bayanlar kısmına 63 yaşındaki anneyi erkekler tarafına da aynı yaştaki babayı koymuşlar.

Sorgusuz sualsiz tam 5,5 ay yattıktan sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açıklanan 11 bin 480 kişilik ByLock Morbeyin listesinde yer aldıkları için her ikisi de tahliye edilmiş. Tahliyeden sonra açılan davada 23 Ocak 2018’de mahkemeye çıktıklarında, mahkeme başkanı savunmalarını bile almadan “çok geçmiş olsun teyze amca” diyerek BERAT kararı vermiş.

İşte o dava dosyasındaki iddianamede, annesi ve babasının, MİT’ten gelen ByLock tespit tarihinin, kendisinin TSK’dan ihraç edilişinden 4 gün öncesine dayandığını görünce şok olmuş Yüzbaşı M.Ş.

Hiç gecikmeden Kara Kuvvetleri Komutanlığını aramış. Daha adını söyler söylemez telefonun diğer ucundaki Binbaşı “Geçmiş olsun kardeşim annene ve babana. Her şeyi biliyoruz tek bir işlem dahi geçirmemenin sebebi, sende bir şey olmadığı için. Sen 1. derece yakınından dolayı ihraç edildin en kısa zamanda iaden yapılacak” der.

Ailecek sevinirler. Anne ve baba bile o suçsuz yere yattıkları 5,5 ayı unuturcasına sevinirler.

Tam iade bekledikleri o dönem 701 sayılı Kanun Hükmünde Kararname yayınlanır ama Yüzbaşı M.Ş.’nin ismi listeden çıkarılmıştır.

Tekrar Kara Kuvvetlerini arar ve neden iadesinin gerçekleşmediğini sorar. Telefonun diğer ucundaki binbaşının cevabı Yüzbaşı Ş.’yi şok eder. Binbaşı “Evet iade KHK’sında adın vardı, fakat Mayıs ayında seninle ilgili emniyetten yazı geldi, malum ankesörlü telefon yapılanmasında ismin geçiyor” derken, dünya başına yıkılır Yüzbaşı M.Ş.’nin ve telefonun diğer ucundaki Binbaşı’ya şu serzenişleri sıralar: “Komutanım 1. derece yakınından dolayı ihraç edildin iaden yapılacak bekle dediniz, iade edilmedim, şimdi diyorsunuz ankesörlü yapılanma da ismin geçiyor, emniyetten seninle ilgili yazı geldi, 2. kumpas bu, yeter artık.” Bu sözler karşısında yutkunan Binbaşı, “Yapacak bir şey yok, bekle” diyerek kapatır telefonu. Yüzbaşı M.Ş., bu görüşmeden sonra apar topar Emniyet’e gider ve “ifade vereyim ne olacaksa olsun sonuçlansın” der. Emniyettekiler ise, “Sizinle ilgili bir şey yok, olursa gelir alırız” derler. Oradan Adliyeye gider, aldığı cevap farsızıdır: “Hakkınızda bir soruşturma falan yok.”

Adliyedeki bu görüşme Haziran ayında gerçekleşir. Geride kalan 3 ayın sonunda ne gelen, ne arayan ne de soran vardır. İhraç olduğu tarihin üzerinden ise 22 ay geçer. Elindeki dosyaları bu hızla gitmesi durumunda 10 yılda ancak bitirebileceği söylenen, yargının ve mahkeme kararlarının üzerinde bir konuma oturtulan OHAL Komisyonundan durumu takip ettiklerinde alınan cevap ise, “inceleme devam etmektedir” den öteye gitmez.

Bu arada biri 8 diğeri 3,5 yaşında iki çocukla aile darmadağın bir yaşama mahkum edilmiştir.

Yüzbaşı M.Ş.’nin eşi A.Ş., geçimlerini devam ettirebilmek için ücretli öğretmenlik yapmak ister ama Halk Eğitim ve Milli Eğitim eşinin KHK ile ihracını gerekçe göstererek bu başvurusunu reddeder.

***

Bir insanı önce “Birinci derecede akrabalarında ByLock çıktı” diye ihraç ediyorsunuz. Sonra o iddianın örgütün kurduğu tuzağın bir sonucu olduğu ortaya çıkıyor ve 60 küsur yaşındaki insanlara “pardon”diyerek tahliye edip BERAT kararı veriyorsunuz.

İhraç gerekçesi ortadan kalkan vatansever bir subay iade beklerken bu sefer de ANKESÖR soruşturması diye bir karmaşanın içerisinde olduğu gerekçesiyle iade listesinden çıkarıyorsunuz…

Bakın bana istediğiniz kadar kızın, öfkelenin, hatta istediğiniz kadar iftira üzerine inşa edilmiş kumpaslarla gelin üzerime ama bu bir devlet refleksi değil, olamaz.

Elinizde FETÖ’ye embeded bir medya düzeni var, FETÖ’nün yazdığı senaryoları “büyük operasyon” manşetleriyle topluma sunarken artık bu toplum tiksinir hale geldi onların kaleminden dökülen mürekkepten.

Adalet Bakanlığında ALBATROS, Emniyette GARSON, TSK’da ANKESÖR…

Bu üç kavramla, bu devletin kılcallarına zehir enjekte ediliyor adeta.

FETÖ, deşifre olmuş elemanlarını serpiştirdiği listelerle kendine düşman kadroları üstelik “devlet eliyle” tasfiye ediyor.

Bakın önce ALBATROS ile Adalet Bakanlığı’nda binlerce insan ihraç edildi. Örgüt’ün, Adalet teşkilatında herkesin üzerinde mutabık kalacağı kendi elemanlarını serpiştirdiği listelerle binlerce insan aşından ekmeğinden oldu.

Sonra Emniyet’te GARSON’le servis etti planını.

18 Nisan 2017 günü, her ne kadar FETÖ’ye embeded medya “ağzında yutmaya çalışırken yakalandı” falan gibi mizansenlerle “büyük operasyon” diye manşetlere çekse de bizzat GARSON kod adlı FETÖ’cü tarafından “servis/teslim edilen” dijitallerde bütün emniyet mensupları için FİŞ tutulduğu ortaya çıktı. Öyle ki; bunlardan 9103 kişi örgüte yakın diye kodlanmış olsa da çok sayıda örgüte düşman isim, Emniyet teşkilatında herkesin FETÖ’cü olarak bildiği isimlerin içerisine serpiştirildiği için kimse sahip çıkmaya cesaret edemedi 2014'te emekliye ayrılan bazı isimlerin 2016'da güncellendi denilen dijitallerde ne aradığını bile soran olmadı ve bir gecede tamamı açığa alındı, 8 Temmuz 2018 günü de “torpili olan” birkaç yüz kişi dışındakilerin tamamı üstelik “KURUM KANAATİ” ile ihraç edildi.

Genelkurmay eski Başkanı Hulusi Akar’ın Milli Savunma Bakanı olmasından sonra neredeyse her gün 50-60 subayın gözaltına alınıp tutuklanmasına sebep olan ANKESÖR işi de GARSON ile servis edilen FİŞLEME listeleri ve Adalet teşkilatında ALBATROS’a dayandırılan listelerden pek farklı gözükmüyor.

Eski Savunma Bakanı Nurettin Canikli’nin o dönemin Genelkurmay Başkanı bugünün Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın TSK’nın FETÖ’den temizlendiğini açıkladığını bu ülkedeki yozlaşmış medya unutsa da millet unutmaz. Şimdi TSK’daki her operasyonda millet bu iki ismin açıklamalarını soruyor.

Yukarıda hikayesini anlattığım Yüzbaşı M.Ş., TSK’daki operasyonların zemini olan ANKESÖR listesindeki yüzlerce subaydan sadece biri.

Eğer TSK’daki FETÖ mücadelesi, bir FETÖ’cünün ifadelerine dayanarak başlatılan bir operasyon üzerine, 2006-2007 yıllarında kontörlü telefonla çaldırılıp kapatılmak ya da birkaç salise ve saniyelik görüşmeleri tek delil olarak gösterip subayları FETÖ yaftasıyla tasfiye etme parantezine hapsedilmişse vay halimize. Bu subayları gözaltına alıp tutuklamak hele bu isimlerin ortak özelliği de TSK içerisinde yuvalanan FETÖ tarzı tüm kliklerden, cunta yapılanmalarından ve dahi “kapalı devre”gruplardan uzak durmuş olmaları ve bu yapılarla imkanları ölçüsünde savaşmaları ise böyle bir kurgunun arkasında sizce kim olabilir?

Burada ne emniyete ne de yargıya kasti bir eylemin içinde olduklarına dair bir suç isnadım yok. Ama bu ANKESÖR işi birkaç sözde itirafçının beyanlarına dayanarak geri dönülmez kararlar almayı gerektirecek kadar gerçekçi gelmiyor bana.

Madem öyle; o subaylara yöneltilen suçlamaların aynısına yani ankesörden aranma hatta ardışık aranma kaydına sahip olmakla birlikte karargahta kritik görevlerde bulunanlar var mı açıklasanıza…

Açıklayamazsınız, tıpkı Emniyette GARSON Adalet Teşkilatında ALBATROS’a dayanarak ihraç ettiklerinize yönelttiğiniz suçlamaların daha fazlasına sahip olanları açıklayamadığınız gibi.

Yukarıda ifade ettiğim; ALBATROS, GARSON ve ANKESÖR, devletin kılcallarına zehir enjekte etme aparatına dönüşmüş durumda. Bu konuda sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ne derece bilgi veriliyor bilmiyorum, lakin “mağduriyetlerin”toplumun tüm katmanlarına temas edecek kadar kitleselleşmesinin bedelinin bu milletin önüne gelecek ilk sandıkta ortaya çıkacağından, bu vesileyle de bu kumpasların sadece mağdurlara değil sayın Cumhurbaşkanı’na ve devlete kurulmuş kumpaslar olduğundan zerre şüphe etmiyorum.

Özel Haber Haberleri