Gazze Şeridi'nde yaşanan son gelişmeler, uluslararası toplumun dikkatini bir kez daha Orta Doğu'nun bu hassas bölgesine çevirdi. İsrailli insan hakları örgütü B'Tselem'in hazırladığı rapor, İsrail'in kasım ayı başından itibaren Gazze Şeridi'nde "güvenlik kuşağı" adını verdiği bir bölge kurma çalışmalarına başladığını ortaya koyuyor. Bu girişimin, bölgedeki insan hakları durumunu daha da kötüleştirdiği ve "savaş suçu" niteliği taşıdığı belirtiliyor.
Rapora göre, İsrail'in Gazze'de oluşturmaya çalıştığı güvenlik kuşağı 1 kilometre genişliğinde ve 60 kilometre uzunluğunda. Bu alan, sınır boyunca uzanıyor ve içerisinde asfalt yol ile gözetleme araçları yer alacak şekilde planlanmış. Ancak, bu kuşakta yaşanması öngörülen güvenlik önlemleri, Gazze'deki yaşam koşullarını olumsuz etkileyerek bölgeyi yaşanmaz hale getiriyor. İsrail basınından aktarılan bilgilere göre, savaştan önce bu bölgede yaşayan Filistinliler dahil, hiçbir Filistinlinin bölgeye girişine izin verilmeyecek.
Daha da vahimi, İsrail'in belirlenen alanda bulunan camiler, okullar, tarım alanları ve evler dahil olmak üzere her türlü yapıyı yıkması. Yıkımların, istihbarat bilgileri veya bölgedeki araştırmalara dayanmadan, sadece "güvenlik kuşağı" oluşturma amacıyla gerçekleştirildiği vurgulanıyor. Yedek askerlerin şahitlikleri ve bölgeye dair uydu görüntüleri, Gazze'deki yıkımın büyük boyutlarını gözler önüne seriyor.
İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılar, bölgede derin yaralar açtı. En az 12 bin 660 çocuk, 8 bin 570 kadın olmak üzere toplamda 29 bin 514 Filistinlinin hayatını kaybettiği, 69 bin 616 kişinin yaralandığı bildiriliyor.
Saldırılarda kullanılan 66 bin tondan fazla bomba, Gazze'deki sivil yapıların yüzde 70'inin yıkılmasına yol açtı. Bu durum, İsrail'in bölgedeki eylemlerinin, sadece fiziksel yapıları değil, binlerce insanın hayatını da derinden etkilediğini gösteriyor.
Bu rapor, İsrail'in Gazze'deki eylemlerinin sadece güvenlik politikaları çerçevesinde değerlendirilemeyeceğini; aynı zamanda ciddi insan hakları ihlalleri ve uluslararası hukukun açık ihlali olduğunu ortaya koyuyor. Gazze'deki durum, insanlığın vicdanını sorgulatan bir noktaya ulaşmış durumda.
Uluslararası toplumun ve insan hakları örgütlerinin, Gazze'deki insani krize ve yaşanan insan hakları ihlallerine karşı daha etkin bir tutum sergilemesi büyük önem taşıyor. Gazze'de yaşananlar, sadece bir bölgenin değil, insan hakları ve uluslararası hukukun geleceğinin de sınandığı bir döneme işaret ediyor. Bu nedenle, Gazze'deki gelişmeler, sadece bölgesel değil, global bir sorun olarak ele alınmalı ve çözümü için uluslararası düzeyde iş birliği ve diyalog yolları aranmalıdır.