Yapılan araştırmalar, Kelebeklerin, yarım küre, küre, silindir ve iğ şeklinde yumurtalarla ürediğini ortaya koyuyor. Aynı araştırmalarda, dişi kelebeklerin, yumurtalarını, tek tek ve gruplar halinde ağaç kabukları ya da yapraklar üzerine bıraktıkları tespit edilmiş. Bazı kelebeklerin de üst üste yapıştırarak kuleler meydana getirdiği görülmüş. Kimi kelebeklerin ise; yumurtaların üzerini vücutlarından kopardıkları kıllarla bir kürk edasında kapattığı tespit edilmiş.
Bu arada kışı geçirmek zorunda kalan kelebek yumurtalarının “korion” denen sert bir kabukla örtüldüğü bilinir.
Kelebeklerin bu özenle bıraktığı koruma kalkanı bile oluşturduğu yumurtadan çıkan larvaların adı “tırtıl”dır.
Kışı tamamen gelişmiş olarak yumurta kabuğu içinde geçiren tırtıllar ilkbaharda her yer yeşermeye başlayınca kabuğunu yırtarak besin arama yolculuğuna çıkar. Bu yolculukları da genellikle dişi kelebeklerin yumurtalarını bırakırken tırtılların beslendiği bitki türlerinin üzeri ve yakınları olduğu için çok uzak mesafe olmaz.
2-5 çift karın bacağı bulunan tırtıllarda üç çift göz vardır. Ağız yapısı parçaları ısırıcı çiğneyici özelliktedir. Alt dudağa dökülen ipek salgı bezleri çiğnemeyi kolaylaştırır. Oburca beslenen tırtıllar, 4-5 defa deri değiştirdiği bilinirken normal iriliğe ulaştıklarında ipek salgısı ile kendilerine koza örerler.
Koza içinde erginin şekillendiği pupa durumuna geçip bir müddet sonra da pupa kabuğunu yırtarak kozadan genç ergin yeni kelebek ortaya çıkar. Ortaya çıkan bu yeni kelebeklerin uçabilmesi için kanatlarındaki damarların kanla dolması ve kuruyarak güçlenmesi için birkaç saat beklemesi gerekir. Bazı erginlerin ömrü 24 saat, bir kısmının 1-2 aydır. Hayatları birkaç mevsim sürenler ise kış uykusuna yatar veya daha sıcak bölgelere göç eder. Bunlar yüzlerce kilometrelik yolu uçabilecek güçtedir. Mesela İngiltere’de yaygın olan bir tüün, havalar soğumaya başlayınca Kuzey Afrika’ya göç ettiği tespit edilmiştir. Lakin kuşların aksine, kelebeklerin göçünün tek yönlü olduğu bilinir. Amerika’da yaşayan bir kelebek çeşidinin dışında hiçbirinin göç ettikleri bölgeden geri dönmediği gözlemlenmiştir.
***
Ne alaka diyeceksiniz, kelebeklerin çiftleşmesi de nereden çıktı diye soracaksınız biliyorum ama bir sonraki yazımda gergedan boynuzunun “mucizelerini” yazmayı planlıyorum…
Neden mi?
Kısaca özetleyeyim:
Köpekler istedi diye Atların öldürülmeye çalışıldığı, Aslanın Çakala boğdurulmak istendiği bir dönemdeyiz.
Planlı ve sistematik bir şekilde at izi ile it izinin karıştırılıp, itin izi ata maledilmeye çalışılırken, atın izinden de itin mükafatlandırıldığı bir dönemin tam ortasındayız adeta.
“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” desturundan hareketle Hakkı haykıranların kripto diye yaftalandığı, türlü kumpaslarla itibarsızlaştırılmaya çalışıldığı ve dahi dilsiz şeytanlığa itildiği bir dönem…
Bütün bunlara yargının enstrüman olarak kullanıldığı baskıları da ekleyelim…
Geçtiğimiz günlerde de paylaştım; 2,5 yıllı bulan AVAZTÜRK macerasıyla bu ülkede yukarda saydığım bütün baskı ve yıldırma girişimlerine rağmen “gerçek gazetecilik” yapılabileceğini de ispatladık.
Ama “gerçek gazetecilik” yapma mücadelesinin uzun soluklu olması için gerekli toplumsal destek ve bilincin bulunmadığını da tecrübe ettik. Buradaki destekten kasıt ekonomik bir destek değil elbette. İnternet mecrasını ayakta tutan reklamlar ve reklam verenlerin tercihi olmayı gerektiren ziyaretçi sayısıdır.
Yukarıda kısmen saydığım baskılar ve yıldırma girişimleriyle ölüm tehditlerine bile göğüs gererken, ziyaretçi sayımızın kamuoyundaki etki gücümüzün altında kalmasına bir çözüm üretemedik. Bu çözüm elbette diğerleri gibi kadın bedeninin ahlaksızca kullanıldığı ve internet mecrasında “havuç” diye tabir edilen yöntemlerle ziyaretçi çekmek olmayacak ama kelebeklerin üremesi, gergedan boynuzunun “mucizeleri” gibi başlıklar altında suya sabuna dokunmayan yazılar ve kimsenin rahatsız olmayacağı “haberlerle” şansımızı deneyelim diyoruz.
Siz ne dersiniz?..