Ipard ve TKDK derken ciddi anlamda canlı hayvan varlığına sahip olduk. Ancak okuyucalarım hala Avrupa’da ki kadar ucuza et tüketemiyoruz, neden diye soruyorlar.
Avrupa’nın başarısında üç gerekçe mevcuttur. Birincisi sistem, ikincisi hayvansal çeşitlilik, üçüncüsü ise tüketimde ki kararlılık. Açalım...
Avrupa Birliğinin gelişmiş tarım politikalarına uyumlu yetiştirici profili maalesef bizde yok. Herkes kafasına göre bir üretim süreci içinde. İkinci sorun ise bizim karar vericilerin, akademisyenlerin ve çok akıllı eleştirmenlerin ülkemiz ve AB arasında entegrasyon ya da karşılaştırma yaparken göremediği Domuz eti ve Kuzey denizi balık popülasyonudur. Yani biz Karadeniz ve Marmara’dan parmak kadar balık yakalayacağız diye uğraşırken adamlar nerdeyse kuzu kadar somon çıkarıyor. Domuz etinin söz konusu AB pazarını regüle ettiği gerçeği ise başka bir etken.
Son olarak tüketimimizin belli bir kararlılığının olmaması. Bütün yıl kilo ile alan halkın yılın üç günü danayı toptan alması (Kurban Bayramı vesilesiyle) hem üretici hem de tüketici açısından hala plansız ve programsız yürümektedir. Yani bütün yıl kurbanlık yetiştirdiği danalarını kamyona yükleyip yola çıkan yetiştiriciler ne yazık ki planlama yerine hayalleme şeklinde pazara dalıp hayalleri yerine serbest piyasa koşullarının acı gerçekleriyle kucaklaştığın da hayvanları geri götürmek yerine zararına kasaba/komisyoncuya bırakmasıdır.
En büyük sorun ise üreticiler arasında ki korkunç farklardır. Bir tarafta kitlesel üretim/sunum yapan firmalara karşılık diğer tarafta “Bir horoz ve iki tavuk ile başladı, paraya para demiyor” benzeri haberlerle gaza gelip zar zor kurduğu kümese/ahıra girince yem, ilaç, veteriner, çalışan ve alıcı arasında ki denklemde kafayı kıran girişimci modelimizdir. Hatta üreticiye ilginç gelen bir mevzu da kasapta ya da markette kokmayan tavuk ve etin nasıl olup da ahırda ya da kümeste bu denli koku, pislik ve iş yükü üretebildiğidir. İnternette forumlardan, medya da haberlerden daha da kötüsü danışman adı altında ki hayal tüccarlarından öğrendikleriyle yola çıkıp“Bir tavuk/inek bir günde şu kadar yem yerse ayda bu kadar eder, tamam o zaman bu işi yaparım şu kadar da hayvanla başlarım” sevdasındaki girişimci profilimiz işin içine giripde kazın ayağının öyle olmadığını görünce üretici zor durumda haberleriyle gündeme düşüyor.
Bu durumu ben hızlı şehirleşmeğe benzetirim. Nasıl ki köyden kente köç eden yurdum insanı köy/kasaba hayatını şehire taşıdığında ne şehre ne de köye benzemeyen metropollerimiz olmuştu. Şimdi de şehirden köye dönüp çiftçilik/hayvancılık yapmağa çalışan girişimcilerimiz de aynı durumla karşı karşıya... Şehir hayatını seviyor ama köyde para kazanmağa çalışıyorlar. Canlı hayvanla uğraşmak zor iş ve bu gerçekle yüzleştiklerinde problemler büyüyor.
Neyse uzatmayalım Kümelenme projelerine ağırlık vermek şart. Şuan ki kooperatif, birlik ve dernek yapıları “Dostlar alışverişte görsün” kısmından başka bir işe yaramıyor. Dilimin döndüğünce bu projeleri ve geleceğe dair kazandırdıklarını anlatmağa devamm ediyorum. Darmadağınık üreticiyi bir araya getirecek bu projeler hususunda yakın zamanda bilgilendirme toplantılarına konferans vermek için katılacağım çünkü var olanı ne satabiliyor ne de tüketebiliyoruz. Kalanı bir sonra ki yazı da anlatırım...