Liseler kaosa hazırlanırken istihbaratın aklı Tokyo'da gönlü NewYork'ta mıydı?

ZİHNİ ÇAKIR

İstanbul Erkek Lisesi, Galatasaray Lisesi, Vefa Lisesi ve Cağaloğlu Anadolu Lisesi’yle başlayıp son olarak kimi İmam Hatip Liseleri’nin de bulunduğu 365 Lise ile devam eden Bildiri eylemi, bir demokratik hak arayışı değil tabii ki.

Öyle, kimilerinin böbürlü tanımıyla “kallavi entelektüeller” gibi kalemimi evirip çevirecek değilim.

Bu eylemler, kaos planlarını 14-17’li yaşlara yayma amacından başka bir şeye hizmet etmiyor. Ve- üzgünüm ki, bu okullara Terörle Mücadele ve Organize Şube polisleriyle müdahaleden başka seçeneğimiz kalmayacak önümüzdeki birkaç günde.

Gelelim “Terör Liseleri” tesis etmeyi hedefleyen ve bizim anlı şanlı istihbaratımızın ruhu duymadan(!) yaygınlaşan bildirilerine...

Tek bir merkezde süslü cümlelerle kaleme alınan bildirilerindeki şu kısım oldukça dikkat çekiyor mesela:

“Dosta düşmana ilan ediyoruz:

Atatürk gençliği karanlıkları ışıklara boğacak!

Liselerde gericiliğe geçit vermeyeceğiz!

Gelecek, geleceğini inşa edecek!”

Kendilerini de, “Bizler, bu kararlılığımızı Kurtuluş Savaşı’nda sıralardan cephelere koşan on beşlilerden, mezun vermeyen liselerimizin ruhundan alıyoruz” ifadeleriyle 15’lilere benzetiyorlar bu arada.

15’lilerin, kafe bar köşelerinde karşı cinsleriyle kucak kucağa dans ederek değil cephenin en ateşli hatlarında vatan savunduğundan habersizler.

Kendilerini karanlıkları ışığa boğacak Atatürk gençliği olarak görüyorlar!

Oysa ışığa boğabildikleri tek karanlığın, diskoların barların izbe köşeleri olduğunun farkında bile değiller.

Tek haklı oldukları ise kendileri için kullandıkları “Atatürk gençliği” tanımı. Evet haklılar, Atatürk gençliği denilen nesil tam da böyle bir şeydi.

Mesela bunlar biraz daha büyüyüp ODTÜ’ye gittiğinde, ülkesinin uzaya uydu fırlatışını protesto edecek kadar milli bireyler oluyorlar. Hatta ülkeyi bölüp parçalamakla görevli terör örgütüne üniversitelerinin kampüsünü teslim edecek kadar vatansever, o kampüste namaz kılanları linç edecek kadar ilerici oluyorlar.

Ya da Boğaziçi’ne gidip, Koray Çalışkan gibi “entelektüel” danışman olup çıkıyorlar.

Az biraz muhafazakarlaştırıldıklarındaysa, Etyen gibileri “kallavi entelektüel” diye yutturmaya çalışıyorlar.

Belli ki bu iş büyüyecek.

Dalga dalga dört bir yanına yayılacak ülkenin.

E peki bu bir-iki günde başlamış illegal dalga mı?

Hiç zannetmiyorum!

Uzun soluklu bir kaos planının parçasıdır.

Belli ki devlet yeni haberdar oldu.

Böyle bir kaos dalgasına karşı hiçbir hazırlığının olmadığına bakılırsa, durumun vahametinin bile farkında olunmayabilir.

Hal böyle olunca, devletin hazırlıksız yakalandığına tanıklık edince, ister istemez insanın aklına “istihbarat nerede?” sorusu geliyor.

Gerçi bu tür sorular yönelttiğimizde bazen “Mogadişuda görevinin başında” cevabı alıyor bazen de bilmem kaçıncı güvenlik toplantısında olduğu gerçeğinin yüzümüze bir tokat gibi çarpıldığına tanık oluyoruz ama yine de soralım dedik...

Sahi bunca hazırlık yapılırken, bir anda ülke genelindeki tüm liselere dalga dalga kaos yayılırken neredeydi istihbarat?

Aklı Tokyo’da gönlü New York’ta ruhu Mogadişu’da mıydı?

Kimse kusura bakmasın arkadaş. Biraz ironi katsam da, ülkenin 100 yılda bir elde ettiği fırsatın, sahip olduğu liderin, aklı başka düşünüp, gönlü başka oynayan ruhu başka dolananların hoyratlığına heba edilmesine seyirci kalamam, kalamayız.

Biliyorum şimdi ekranını, sütununu, sayfasını, portalını o akla, o gönle o ruha borçlu olanlar zıplayacak. Ama yeter artık; belki yumuşak başlıyız ama kim dedi uysal koyunuz, kesilir belki fakat çekmeye gelmez boynumuz...