Marifet sahiplerini tanımam. Bu sayede bir hususta yazacağım zaman duygusal bir bağ kurmadığım için kişiler hakkında yazarken “kendimce” tarafsz olduğumu düşünürüm. Yazıya gireceksen gir süslemeyi bırak demeden bir kaç cümle daha “yağlama – yıkama” hizmetini maruz görün lütfen...
Zihni Çakır’la tanışıp, Avazturk’te yazma fikri Aralık iki bin on altı yılında ortaya çıktı. Öncelikle birşeyi vurgulayayım, yaşamını yazarak kazanan birisi için bile Köşe Yazmak çok zor bir işmiş. Çünkü metin ya da senaryo yazarken sahip olduğunuz zaman genişliği Gazete’de yok. Kısa aralık içine bir ya da bir çok şeyi sıkıştırmalısınız. Bu da yıllar içinde alıştığınız disiplinin dışına taşıyor ki, ben epey zorlandım ve okuyucuları da uzun yazılarla yordum.
Neyse bunun bir Pazar yazısı olacağını düşünürsek azıcık zaman hovardası olmama kızmazsınız sanırım. Farkındayım yukarıda yıkama yağlama girişi yaptım ama Zihni Çakır da olsa kimseye karşı yapamıyorum. O yüzden vazgeçtim bunu yapmaktan. Ama trajikomik tanışma öykümüz yazmazsam bazı şeyler havada kalır. Aslında ikimizi tanıştıran daha doğrusu karşı karşıya getiren içeriğini en azından hukuka ve bu uğurda mücadele eden insanlara olan saygımdan ötürü yazamayacağım bir davadır. Zihni Çakır’ın her nerden haberi olmuşsa davanın seyri hakkında yazıyor, bende hayretle ve biraz da öfkeyle okuyorum. Ortak dostumuz (Elbette öncelikle ağabeyim) İnanç Uysal’da sürekli yanlış yönlendiriliyorsun diye uyarıları neticesinde kendisini sınamak maksadıyla bir süre önce belgesel filmime (Asimetrik Savaş – Darbe Günlükler) konu olabilir mi denilerek getirilen belgeyi, yayına hazırlayarak kendisine gönderdim.
“Nuh’un Gemisi” başlıklı haberimi yayınladığında sadece belgelerin ve iddiaların gerçekliğini kontrol etti. Ki siz bu haberi artık okuyamazsınız, çünkü kanuni süreçte haberi kaldırttılar. Zaten bir haberin içinde işkilli durumlar ve adı anılan şahıslar düşünüldüğünde aksi de söz konusu olamaz. O haber neticesinde şuan itibariyle birisi yüz bin gayme diğeri elli bin olmak üzere iki ayrı dava açılması için başvuru da yaptılar, bizde savunmamızı yargıya sunduk. Açıkçası telefon bekledim hiç tanımadığım Zihni Çakır’dan; “Kimlere bulaştığını biliyor musun” içerikli bir konuşma olacağı hayallerim suya düştü. Bu sefer Kayseri Şeker Kooperatifleri hakkında ki bilgi ve belgelere dayanan yazıyı gönderdim. Adam (Zihni Çakır) kontrol edip onu da yayınladı. O yazı sanırım hala duruyor... Okumadıysanız henüz vakit varken değerlendirin derim.
Ve kendisiyle çok uzun zaman sonra hasbel kader bir araya gelip çay içebildik. Bu esnada kendisi ikisi davalık olmuş bir kaç yazı daha yayınlamıştı şahsıma ait. Sonra yine elime geçen Yargı’da ki Fetöcüleri yayınladığım daha doğrusu kodladığım bir liste ile FETÖ’NÜN ADALETİ yazı dizisini yayına girdik. Şuanda arka arkaya davalar açıyorlar. Ve dün ifade verdikten sonra oturduğumuz çay bahçesinde ki dost sohbetinde “Davaların ardı arkası kesilmeyecek” dediğinde gülerek verdiğim bir cevap var, elbette burada yazmam doğru olmaz.
Daha fazla araştırma yazısı yayınlamayacağım için bu açıklamayı yapıyorum. Çünkü son yazılarımla ilgli eleştiriler var, pembe dizi de yaz gibisinden. Haklı olabilirsiniz, bu soysuzlar çetesi (FETÖ) hepinizi ve herkesi canından bezdirdi ama en azından kısa vadede ki davaların sonucu belirginleşene kadar uçan kuştan esen yelden bahsedip durmak gerekiyor gibi... Çünkü gün aşırı adliyeye gidip ifade verir hale geldim ve bu benim bütün zamanımı öldürüyor. Başıma gelecekleri bilmiyor değildim, en azından HSYK listesini yayınlarken TÜRKİYE’DE HİÇ KİMSENİN YAZMAĞA YA DA YAYINLAMAĞA CESARET EDEMEYECEĞİ bu haberin bütün sonuçlarına da hazırdık. Çünkü genele konuşmak yani “Yargıda ki Fetöcüler” diyerek geçiştirmek yerine ifşa etmenin bütün sorumluluğunu üstlendik. Bunun da bedelini ödeyeceğiz. Canımız sağ olsun. İlerde bir gün yazdıklarımız bir bir ortaya çıkarken, birileri konuşunca en azından susma hakkımızı kullanacağız.
Gelelim Marifet Sahiplerine, çok da heveslenmesinler. İzlerini takip etmeğe devam edeceğiz.
Ve son olarak da ne kadar doğru yazmışız kısmına değineceğim... Nuh’un Gemisi ve Yenilmez Armada yazılarım hangi tarihte yayınlandı, yedi ve sekiz aralık iki bin on altı da... Gerçi haber artık yayında değil, çünkü yazıların içeriğini bile okumadan verildiğini düşündüğümüz mahkeme kararları ile hukuki zaruret söz konusu.
Ancak haberin gerçekliğinin gün ve gün ortaya çıkmasına dair küçük bir anekdot aktarmak da hakkımız sanırım...
Ankara 4.Ağır Ceza Mahkemesinde görülen Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması çatı davasının 15.02.2017 tarihli 12. Duruşmasında ifade veren tanıklardan Mahmut Karımış’ın, iddialarına; “... 2007'de Ankara'ya geldim ve üniversiteden arkadaşlarla yemeğe çıktık. Onlara 'ben ODTÜ mezunu olmama rağmen şube müdürüyüm, sizler nasıl yükseldiniz' diye sordum. Onlar da 'sen de bizimle kalsaydın (cemaatte) daha iyi yerde olurdun dediler. Belki şimdi bir kamu bankasının genel müdürü olabileceğimi söylediler. O konuşmadaki arkadaşların biri de Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu eski başkanlarından Tevfik Bilgin'dir.”