Mayıs'a PKK'sız Gireceğiz Ama; İşte Asıl Felaket de 'Ama'sı!

ZİHNİ ÇAKIR

PKK’yı küresel aktör yapacak sinsi bir plan konuşuluyor kulislerde.

Kulaktan kulağa fısıldanan plana göre; Nisan ayı sonuna kadar örgütün Türkiye’deki tüm unsurları Suriye’ye taşınacak.

Tıpkı 12 Eylül Askeri Darbesi arifesinde -sanki bir yerlerden sinyal almışçasına - sistematik bir şekilde gittikleri gibi gidecekleri söyleniyor.

Plan doğrultusunda gidecekleri adresi söylememe bile gerek olmadan anladığınızı tahmin ediyorum.

Örgüt, Suriye’deki bileşeni olan PYD ile bütünleşecek deniyor.

Muhtemelen bize de “örgütün kökünün kazındığı” hikayeleri anlatılacak.

Bu ne anlama geliyor peki?

Maalesef bu; “ayrılıkçı Kürt hareketinin” sadece Türkiye’de değil bölgedeki zaferi anlamına geliyor.

PKK’nın kimlik değiştirerek uluslararası meşruiyet kazanması anlamına geliyor. Çok daha tehlikelisi; PKK’nın PYD çatısı altında, Türkiye’nin egemenliğini tehdit eden ve Kamışlı-Cezire-Haseke-Kobane-Afrin hattında kurulması planlanan kanton bölgede egemenlik elde etmesi anlamına geliyor.

Yani bugün düşük profilde ilerleyen Cenevre görüşmelerinin devamı ya da bağlantılı masalarında, PKK’nın farklı bir kimlikle Suriye meselesinin çözümü noktasında kilit konuma yükselmesi demek oluyor.

Suriye meselesinde hem Esed yönetimi karşısında hem de batının kendi elleriyle kurduğu DAEŞ ile mücadelede PKK’nın PYD çatısı altına girerek meşru aktör konumuna yükselmesi, Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunu da içine alan küresel planın önemli bir ayağının tamamlanması anlamına gelir.

Sykes-Piccot ve Lozan’ın öznesi Araplarken, Küresel Sistemin 1. Dünya Savaşı’nın devamı niteliğindeki yeni çatışma alanını yanı başımıza taşıyan planının öznesinin de Kürtler olduğunu, müteakip kereler yazıya dökmüş, ekranlarda da dile getirmiştim.

Ancak; Suriye’de olanları Türkiye’nin dış politika stratejisindeki hatalı uygulamalarının sonucu şeklinde tanımlayanlarla, Suriye’de yaşananları Türkiye’nin bu ülkeye müdahalesine dayandıranların bunu anlaması elbette imkan dahilinde değildi. Ve fakat, 1. Dünya Savaşı’nın devamı niteliğinde bir çatışmaya dönüşen bölgesel istikrarsızlığın nasıl bir plana dayandığının analizini yapmakta bile “çukura” düşenlerin, Türkiye’nin bu planı boşa çıkarabilecek “Türkmen kartından vazgeçtiğini” deklare ettiğini de unutmuş değiliz.

Hal böyle iken; Suriye özelinde bölge dizayn edilir, Küresel sistem kendini yenilemeye çalışırken, bu sürecin öznesi olarak Kürtleri seçilmesinin ne anlama geldiğini anlayamayanların, PKK’nın Nisan ayında Türkiye’yi terk edeceğinin ne anlama geleceğini anlamasını hiç beklemiyorum.

Tek başına PKK’nın değil; bölgedeki irili ufaklı tüm başıbozuk Kürt çetelerinin PYD çatısı altında toplanmasını öngören planın, sadece Suriye ve Irak’ı 3’e bölen bir stratejiyle sınırlı olmadığını, Türkiye’nin doğu ve Güneydoğusunu da bölmeyi amaçladığını anlasalar bari.

Aksi halde, Nisan ayı sonunda gazete manşetlerinde estirilecek “Bahar havasının”, manşet köşelerinden uçurulacak “Barış Güvercinlerinin” Türkiye için hazırlanan felaketin başlangıcı olduğunu iş işten geçtikten sonra anlamış olacağız.

Eminim şimdi “faşist, ırkçı” gibi yakıştırmalarla “Barış karşıtı” olduğum tezviratı yapılacak. Ama kimse unutmasın ki; çok değil bundan 3 bahar önce de estirilen o “havalar” ile uçurulan “güvercinler” şimdi Sur’da, Cizre’de, Silopi’de, Nusaybin’de ve bölgenin bir çok kent merkezinde yerden patlayıcı, sokaklardan hendek tünellerden yağan kurşun olarak başımıza musallat.

O yüzden, ulusal egemenlik söz konusu olduğunda, tıpkı batıda olduğu gibi “esnetilmeyecek demokrasi askıya alınmayacak hak yoktur” desturundan yola çıkılarak, PKK’nın hem sınır içindeki hem de sınır ötesindeki unsurları ile ona yeniden ve üstelik meşru bir vücut kazandırmak için hazırlanan PYD’nin bütün varlığı o çok övündüğümüz dünyanın bilmem kaçıncı ordu gücü marifetiyle imha edilmelidir.

Coğrafya milletlerin kaderiyse o kaderi muhafaza etmek de o milletlerin meşru müdafaa sınırları içindedir. Kendi kaderini bile tayinde acze düşenlerin, bölgenin kaderinin belirlendiği bir sürece müdahale arzusuna, elalem bir yerleriyle güler vesselam...