Milli Arama Motoru!

İNANÇ YILAN

Şimdi ne alaka, bylock – Fetö – modifiye anayasa bitti de sıra yerli arama motoruna mı geldi diyeceksiniz ama son “Arama Motoru” güldürüsünü izlediğim de yazmağa mecbur kaldım. Neresinden başlasam nasıl anlatsam, tuttuğum her parçası elimde kalan bir öyküdür bizim bilişim ve teknoloji savaşında ki durumumuz.

Öykü bundan uzun yıllar bir grup ütopik Yazılımcının bir araya gelmesiye “Pardus” adıyla başladı. Milli Yazılım’a bulunan en güzel ad, Anadolu Parsı idi. Yıllar geçti, ekipler değişti, sonuç hüsran. Bütün görevleri kurulum yapmak ve Virüs temizlemekten ibaret bilişimci istihdamımız düşünüldüğünde başta Pardus olmak üzere bu alanda yaşayacağımız hayal kırıklıkları normal oldu. Bugün kamu kurumlarının bilgi işlem personel ve yöneticilerini ABD, AB ve Uzak Doğu ülkelerinde iş başvurusuna soksak abartmıyorum 10’u ancak iş bulabilir. Baştan söyleyeyim Milli Yazılım büyük olaydır ancak küçük adımlarla ya da adamlarla bu işler olmaz.

 

 

Steve Jobs’u bilmeyen yoktur. Apple markasını (ki ben hem prodüksiyonda hem de şahsi kullanımım da Apple’dan başka hiç bir marka kullanmam) kuran adamdır. İlginç olan kendisi ne yazılımcıdır ne de her hangi bir dalda mühendis! Sadece gerçekleri herkesten önce görebilen ve bunları uygulatmak için gerekçeler uydurabilen kişidir. Örneğin bu gün dokunmatik (Capacitive/Touchscreen) olarak adlandırılan ürünler nedir diye sorulsa herkesin aklına gelecek ilk markadır, Apple. Oysaki 1965’lerden beri üzerinde çalışılan ve 1973’ten beri kullanıma sunulan bir üründü. Peki Apple nasıl oldu da böylesi büyük bir teknolojik üstünlüğü elde etti? Yanıtı çok basit, çaldı! Nasıl mı?

 

Onunda hikayesini Bill Gates’ten dinleyelim. Kendisi Apple’ın yazılımlarını kopyalamakla suçlayan Steve Jobs’a cevabı gerçekten teknolojinin en ilginç itiraflarından biridir. Gates; “Bence meseleye başka bir açıdan bakabiliriz Steve. Asıl durum şu; İkimizin de Xerox adlı zengin bir komşusu vardı. Ben onların bilgisayarını çalmak için evlerine girdim, ama bir baktım ki sen zaten çalmışsın...”   

Ne alaka diyecek olursanız, hemen kısaca özetleyeyim müsadenizle... Teknolojiden bilişime, tıptan endüstriye kadar pek çok alanda gelişimin sırrı aslında eccük hırsızlıktan geçer. Örnek mi? Hani o fezaya çıkma yarışı vardı ya Amerika ile Sovyetler arasında ki, küliiyen yalandır. O yarışı Amerika’ya sığınan Nazi Bilim Adamlarıyla (Paperclip Harekatı) Sovyetlere sığınan diğer arkadaşları yapmıştır. Tıpkı Atom Bombasının öyküsünde ki gibi. Kısacası aklınıza gelen bütün gelişimler aslında az biraz aşırma operasyonları ile meşhurdur. Thomas Edison’un Nikola Tesla’ya attığı kazık, bilim tarihinin en önemli buluşlarından birine sebep olmuştur.   

Bizde mi çalalım, önerin bu mudur yani diyecek olursanız, bazı hususlarda aktif olmakta behis görmemek lazım (Gerçi biz çalmayı da beceremiyoruz. Yıllardır batakta ki pozisyonunu değiştiremediğinden neredeyse bütün marka hakları ve patentleri bedava verilecek otomobil firması Saab’ı almak yerine, karoser tasarımını alıp birde milli otomobil dediğimiz gün ben zaten durumumuzun vehametini kabul etmiştim).  Ya da stratejik satın almalarda olabilir. Denemekten zarar gelmez. Örneğin Apple başta olmak üzere pek çok markaya üretim yapan, dolayısıyla bu firmaların ar-ge birimlerinin en gizli sırlarına sahip olan Foxconn önce Sharp’ı hem de Japon Hükümetinin karşı çıkmasına karşın aldı. Sonra da Microsoft’un 2013’te 7,2 milyar dolar ödediği Nokia’nın telefon birimini 350 milyon dolara satın aldı. Şimdi sormak lazım, neden zaten daha iyisini üretebilecek kapasitesi varken bu markalara para ödüyorlar... Çok basit, patentleri alıyorlar. Yarın bir sebepten ötürü üretimini yaptıkları markanın sahibiyle mahkemelik olurlarsa (Ipad – Apple, Playstation – Sony, Xbox 360 – Microsoft vb) patentleri koyacak hakimin karşısına. Hatırlarsanız Tablet hususunda Samsung aşırmacılıktan ötürü epey bir meblağ ödedi Apple’a... (İnsan bunları yazarken nasıl da hayıflanıyor, dönüpte memleketin haline bakınca. Adamlar milyar dolarları teknolojiye harcarken biz köprü geçiş ücretlerine zam yaparak geçinme telaşesindeyiz, neyse...)

 

Sonuçta elimizde üç adet çekirdek (ios – win – linux) mevcuttur. Linux üzerine mimari kodlama yapabileceği bir seçenek. Ancak bilgisayar başında büyüyen çocukları (ilerde mühendis olanlar Pardus için seçildi) böylesi büyük bir projede işin içinden çıkabilirler gibi görmek yine bize özgü bir hataydı. Sorunu sadece teknik değerlendirmeden bu cümleleri okuyun lütfen. Çünkü hedef Milli Yazılım olsa bile sadece teknik bir mevzu da değil. Yönetim becerisine sahip olmak, bir vizyon çerçevesinde kamuoyunu buna hazırlamak da çok önemli. Nedenini soracak yeni yetmelere anlatmamız gereken 90’lı yıllarda kamu kurumlarına gönderilen ilk bilgisayarların kilitli odalarda saklanması, kullanmak yerine korumak için çaba gösterilmesidir. (TRT Haberde 2011’de bunun belgeselini yazıp – yönettim)

 

Elbette siyasal bakış açıları ile Pardus’un çekirdek kadrosuna yapılan eş dost takviyeleri ile zaman içinde “bunu biz yaptık” imajı için sil baştan oluşturulan kadrolar derken belki de geleceğimizin en önemli projesi çöp oldu gitti.

Pek tabi Pardus’un şuan güncel mecralar olan Facebook benzeri sosyal medya eklentilerine kapalı olması, office programları yerine alternatif programlar kullanacak olmasının da getirdiği yükler, vizyona hazır olmayan idareciler derken heba olan enerji, birikim ve gelecek de cabasıdır. Pardus’un önemi en çok da FETÖ teröristlerinin sosyal medya üzerinden yaptığı saldırılarının engellenmesi sürecinde Amerikan menşeeli sosyal medya alanlarının sansürlenmesiyle oluşan tepkilerle ortaya çıktı. Neyse orası artık uzun ve hüzünlü bir hikaye, bir gün belki bu hikayenin kahramanlarını yeniden bir araya getirebilme şansımız olabilir...

Uzatmayacağım, gelelim milli arama motoru fikrinin temelde çöktüğü yere. Eğer sorunu ya da icadı bir arama yazılımı/web sitesi olarak görüyorsanız, bu işi bırakın başka işlere odaklanın daha iyi, en azından zaman ve paradan tasarruf ederiz. Google ilk icat edildiğinde en önemli sorununu çözmek için Yahoo’ya ne için müracat etti biliyor musunuz? Sunucularını (Ana Terminallerini – Serverler’ı) kullanmak için. Çünkü Arama Motoru size aradığınızı bulmak için değil, aradıklarınızı ve arayacaklarını bir sunucu da size göstermek için vardır.

Peki Yahoo teklfilerini kabul etmediğinde Google ne yaptı? Dünyanın çeşitli yerlerinde ki Sunucuları kiraladı. Uzun bir süre de böyle idare etti. Çünkü sanal/elektronikte olsa bir veri transferi yaparsınız! Bu da öyle bir ara yüz (web sitesi giriş sayfası) yaparak çözeceğiniz bir sorun değildir. Böylesi bir yazılım için eşek yüküyle para, malzeme ve mekana ihtiyacınız var. Türkiye’nin bilişim ekonomisi düşünüldüğünde bunu özel sektörün yapması imkansızdır. Yani ya hayal kurmaktan vazgeeçeğiz ya da madem hayal kurmağa meraklıysak bunu adam gibi yapacağız. Akşamdan sabaha İşlemci (CPU) üretmek bile imkansızken binlerce işlemcinin saniyede milyonlarca veriyi işleyerek son kullanıcıya ilettiği bir Sunucu Çiftliği (Server farm) hatta çiftlikleri kurmak öyle kolay iş değil.

 

Gelelim Arama Motorunun çalışma prensibine... Siz arama penceresine örneğin www.inancyilan.com yazdığınızda web sitesinin içine girmezsiniz, bu sitenin verilerinin kopyalandığı bir aynadan okursunuz hepsi bu...

Geliyoo.com konusuna bir hususta herkesten farklı bakıyorum. Her ne kadar kötü bir Ön/Ara Yüz (Script) olsa da, en babası 20 dolara satın alınacak malzemeyi 10 milyon liraya da satmağa kalksalarda yine de ülkemizin gelişimi açısından önemli.

Galata Kulesi, Tramvay ve hatta vapurlar gibi kamu mallarını saf vatandaşlara satarak şöhret yapan Sülün Osman ve Dönemin Başbakan’ı Tansu Çiller’i komutan edasıyla dolandıran Selçuk Parsadan düşünüldüğünde Teknolojiye girşimizin bu açıdan olması bile önemlidir. Bana göre gerçekten önemli bir adım ister inanın ister inanmayın. En azından konuya duyarlılığı arttırır. Bugün sahtesini yapanlara inat belki bir gün gerçeği de yapılabilir.

 

 

Not :

  1. Sonuçta Yahoo yenildi ve bir dönem peşinde koşturan çocukların (Google kurucuları Sergey M.Brin ve Larry Page) satın alma teklifini belki de utanma pahasına reddetti.
  2. Script; her ne kadar Türkçesi senaryo olsa da web alanında yorumlanan kod olarak kabul edilir.