Serinin son filminin fragmanından söz etmiyorum bir ilin siyaset anlayışından, siyaset zemininden ve siyasi figürlerinden söz ediyorum…
Eşyanın tabiatına aykırı bir şey yok doğada, eşyaya aykırı davranan yahut eşyaya şekil vermeye çalışan tek varlıktır insan! Dolayısıyla çakalların yazının başlığına eklemlenmiş olması çakalın doğasından esinlenerek o hayvanın ruhuyla yaşayanları izah edebilme çabasından başka bir şey değildir mevzu!
Üniversite yıllarından bu yana toplumsal olaylar, sosyolojik devinimler ve siyasal süreçlerle ilgili kitaplar okur, konferanslara katılır ve zaman zaman da akademik sempozyumlarda bulunurum. Net bir şekilde ifade etmeliyim ki Muğla’daki kadar dedikodunun siyaset siyasetin de dedikodu olarak algılandığı bir başka memleket görmedim.
Bir örnek vereyim; diyelim ki hiçbir art niyetiniz yok, sabah evinizden çıktınız, bir kafeye gittiniz ve biriyle buluştunuz. Buluştuğunuz kişinin ne siyasi kimliği ne de içinde bulunduğu sosyal gruplar ilgi alanınıza giriyor. Sadece dostluğunuz var ve sohbet ettiniz. Yarım saat sonra telefonlarınız çalmaya başlayabilir. Üstelik isim de söylemiyorlar, harf kodluyorlar. Sizi arayanların söyleyecekleri ilk şey “F.Ö ile ne konuştun?” Veya “Sen A.H ile bu gün sahilde buluştun mu?” Ya da “M.S ile bu gün nereye gittiniz?” Pes doğrusu yahu, narkotik köpeği misiniz mübarek!
Benim gözlemlediğim kadarıyla bu eğitimli tazıların günlük takip mevzusunu bir kenara bırakırsak Muğla siyasetinin üç önemli açmazı var.
Geçtiğimiz zaman dilimi içerisinde Muğla siyasetinin önemli aktörlerinden birini ziyaret etmiştim. Çay kahve faslının arasına sıkıştırdığımız kısa muhabbet esnasında kendisinin eskiden çakalların dağlarda yaşadığını düşündüğünü ama siyasete girdikten sonra hepsinin şehirlere indiklerinden şüphesinin kalmadığını söylemişti. Ben de aynen kendisine katılıyorum tabi kendi etrafındaki çakalların farkında olabildiği sürece… Zaten kendisi de hayır benim etrafımda çakal yok diyecek karakterde biri değil anladığım kadarıyla, çakalın yöresel cinsleri hakkında bile bilgisi vardı çünkü…
Neyse lafı uzatmadan asıl mevzuya dönelim. Demiştim ki Muğla da benim gözlemlerime göre siyasetin üç önemli açmazı var. Gelin bu üç önemli açmaz nedir bunu konuşalım.
Bana göre Muğla siyasetinin kronikleşmiş ilk açmazı liyakat sorunudur. Muğla’da siyasi aktör olarak ön plana çıkanların çoğunlukla bir gün bana rakip olurlar korkusuyla erdemli ve şahsiyetli isimleri yönetime almak yerine kişiliksiz ve şahsiyetsiz isimlerle yola çıkmaları her şeyi berbat ediyor. Aslında bunun kendileri için daha tehlikeli bir durum olduğunu anlayabilmiş olsalar toplumun itibar gösterdiği isimlere dört elle sarılacaklar ancak onlar da kendilerinden önceki büyüklerinden öyle görmüşler. Malum bizde usta çırak ilişkisi önemlidir. Reisin izinden gittiğini söyleyenler bile pratikte çakalların ayak oyunlarıyla koltuk kapmaca oynamakta bir beis görmüyorlarsa kurumlarda da liyakat tan söz etmemiz anlamsız olacaktır.
Liyakat sorunu sadece Muğla siyasetinin sorunu değildir aslında. Devşirmelerin geldikleri yere kök salmak için yegâne unsur olarak gördükleri kurumlara kendi adamını yerleştir her pisliği onlar sayesinde kurgula mantığı maalesef Muğla’da geçerlilik kazanmış kirli bir oyundur. Devşirme kelimesini hep olumsuz algılamanızı istemem, nihayetinde Osmanlı gibi bir imparatorluk içinde devşirmelerin önemli rolleri vardır. Bizim burada kastettiğimiz devşirmeler siyaset ve yönetim ahlakından yoksun kimselerdir ki Muğla’da az veya çok siyasetle ilgili bilgisi olan kime sorsanız kısık sesle de olsa size onların isimlerini teker teker sayacaklardır.
Muğla siyasetinin benim gözlemlerime göre ikinci açmazı ise geçmişte farklı siyasi kulvarlarda koşturup daha sonra nalları eskiyince tımar olmak için iktidar partisine üşüşenlerin vizyonsuzluğudur. Rakı masalarından kalkıp dava adamlığına soyunanlarla cami rahlelerinden kalkıp horlanmaya, küçük görülmeye, itilip kakılmaya aldırmadan gece gündüz çalışan dava erleri aynı kefede tartıldıkça bir süre sonra terazinin vicdanı yaralanmaya başlamış haliyle. Bu yarayı açan etiket budalaları salonlarda mikrofon bulunca davadan, partiden, dinden imandan salyalı tükürükler saçıncaya kadar mangalda kül bırakmazlarken gerçek dava erleri “Bunlarla bir arada olmayız ancak davamızdan da vazgeçmeyiz” diyerek kendilerini hep dışarıda tutmayı tercih etmişler. Hal böyle olunca siyaseti ibadet gibi yapanların ağırlıkta olduğu parti teşkilatlarını artık göremiyorsunuz. Kim daha çok şarlatanlık yapıyorsa onlar hep en önde tutuluyorlar.
Muğla da siyasetin üçüncü açmazı da partinin belli kademelerinin şahsi hesaplarını ve menfaatlerini partinin de üzerinde gören kimseler tarafından tutulmuş olmasıdır. Bu genellemeyi herkes için yapmıyorum elbette ancak çoğunlukla bunun böyle olduğunu gördüğümüzü de inkâr edecek değiliz. Bir siyasal organizasyonda sizin partinin bir neferi olmanız değil kimin adamı olduğunuz ya da olmadığınız önemli hale gelmişse işte orada bir anlayış sorunu var demektir.
2019’a az bir zaman kala şahsen gelecek seçimlerin Muğla’nın makûs talihinin değişmesi için bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Şayet Muğla’da iktidar partisini temsil edenler siyasi süreci iyi okur ve ona göre isimlerle yollarına devam etmeyi tercih ederlerse Muğla ve Muğlalılar kazanacaktır aksi takdirde ÇAKALLARIN MUĞLA VE MUĞLALILARLA DANSI DEVAM EDECEK!