Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin anamuhalefet partisi, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, sanırım benim oyuma da taliptir. Öyle ya, senelerce çabalasa, kemikleşmiş oy potansiyeli ile iktidara gelmesi ve devleti idare etmesi mümkün görünmüyor. Öyleyse kemikleşmiş kitlesinin oyları cepte olduğuna göre hedef kitlesi arasında ben de olmalıyım. Peki, mevcut CHP bana hitap etmeyi başarıyor mu? Hadi o bana hitap etmeyi başaramıyor diyelim, peki -buna rağmen- ben nasıl CHP’li olabilirim? Nelerden fedakârlık etmem gerekiyor, hangi ilkelerimi, prensiplerimi çiğnemem gerekiyor? Bir bakalım.
Bir kere sanıyorum en başta HDP ile uzlaşmam gerekiyor. Girdiği bütün seçimlerde, bir seçmen olarak bana CHP direktif verirse, şu bölgede onu güçlendirmemiz lazım diye, ben bütün şehitlerimin aziz hatırasını çiğneyerek, HDP’ye oy vermeliyim. Doğru mu? Doğru. Yapıldı bu. Yani bütün ilke ve değerlerimin yanı sıra aklımdan, vicdanımdan, haktan adaletten de vazgeçmeliyim. Çok ağır bir istek. Sürü psikolojisi içine girmem ve bu yolda hareket edebilmem ve daha çok aklını kullanan, sorgulayan bir seçmen/birey olarak değil de bir koyun gibi ya da aklını vicdanını birilerinin emrine vermiş, uyuşuk bir sürü mensubu gibi hareket etmem gerekiyor. Çok çabalamalıyım. Gerekirse; eğer bu yönde bir çip icat edilirse, onu taktırmalıyım. Öyle ya, CHP’li olabilmek için çıktık yola. Yol uzun, kat etmem gereken merhale çok, ağır ve türlü fedakârlıklarla dolu.
İkincisi Türkiye’nin neredeyse bütün menfaatlerinden vazgeçmem gerekiyor. Mesela Libya’da bizim ne işimiz var? (Daha önce de İdlip’te ne işimiz vardı? –bknz. 29 Şubat 2020, Sayın Kılıçdaroğlu’nun açıklaması “İdlip’te bizim ne işimiz var?” Cumhuriyet Gazetesi- Orayı kaçırdım, ama koroya bu noktada dahil olabilirim. CHP’li olabilmenin yollarını arıyorum ya.) Erdoğan Libya’nın petrollerinin peşindeymiş baksana. Çünkü Erdoğan o petrolleri bahçesinde filan biriktirecek, kendine harcayacak. Yer mi Anadolu çocuğu? Tey tey teyyyy. Baksana sen CHP’nin gözünün içine. Hiç Libya’nın petrollerini Erdoğan’a yedirecek göz var mı? Tamam, iyi gidiyorum galiba. Bir de kendime bir sürü bulmalıyım, ki beraber bağıralım. Neyse ki Engin Altay var, o bana yardımcı olabilir. Ne demişti, “Bu Hükümet dünyanın en büyük işini de yapsa, alkışlayacak değiliz.” İşte muhalefet bu! Yok ya, değildi galiba. Muhalefet bu olmamalıydı. Muhalefet Türkiye’nin menfaatlerine uygun kim iş yaparsa yapsın arkasında olmalı, ancak ülke menfaatlerinin aleyhinde bir durum gördüğünde, ülke menfaatleri doğrultusunda kontrol mekanizması oluşturmalı, iktidarı bu konularda uyarmalıydı. Bak işte, sorgulamaya başladın, gördün mü? Dur orada. Ve verdiğin sözü hatırla, sürüden ayrılma. Peki. Pardon. Evet, nerede kalmıştık? Bu hükümet var ya, bu hükümet dünyanın en büyük işini de yapsa, alkışlayacak değiliz! İşte o kadar! (Durumu toparladık galiba. Devam.)
Ya ben tarih emekçisiyim aynı zamanda. Milli Mücadele, Atatürk, Nutuk vs. biliyorum naçizane. Eee CHP’li de olmak istiyorum. Ne de olsa Atatürk’ün partisi, teveccühüm bu yönde. Ve fakat bazı anormallikler var. Atatürk Atatürk diyorlar ama taban tabana zıt söylemleri, icraatları var, nasıl oluyor bu? Bak, yine sorgulamaya başladın. Ama Atatürk de bunu istiyor benden, sorgula diyor, istiklal-i tam diyor, dahili ve harici bedhahlar diyor, muasır medeniyetin üstüne çıkmak diyor ama sanırım vazgeçmeliyim bunlardan. Çünkü CHP zımnen benden bunlardan vazgeçmemi istiyor. Yoksa CHP’li olamam. Peki. O halde devam. Atatürk Misak-ı Milli bile dese, istiklal-i tam da dese, bunlardan vazgeçmeliyim. IMF için yanıp tutuşmalı, Chatham House’ları filan kollamalıyım. Oralardan verilecek direktifler mühim. Ama istiklal-i tam? Karıştırma şimdi oraları! Sen CHP’den daha mı iyi bileceksin? Bak kendine çip filan taktırmak zorunda bırakma, kuzu kuzu teslim ol! Peki.
Ayrıca, Makyevel’in bile kuramını solda sıfır bırakacak, “Hükümet dünyanın en iyi işini de yapsa, alkışlayacak değiliz!” sözünü salonunun duvarına as, günde seksen dokuz kere oku. Bunun kadar parlak, aydınlık, geleceğe ışık tutacak ikinci bir kuram(?) olabilir mi? Olamaz. Öyleyse ezberle! Mesela Türkiye teknoloji hamlelerine mi kalkışıyor, “damat” de. Damat aşağı damat yukarı. Ama bu işin damatlıkla ne alakası var? Deme! Balık hafızalı olup, hükümet dünyanın en iyi işini de yapsa alkışlayacak değiliz, sözünü hemen unutma. Ama Mustafa Kemal Atatürk; “istikbal göklerdedir” demiş. Bu ufku, bu öngörüyü, bu dehayı nasıl görmezden geleceğiz? Atatürk bugünün dünyasını yüz yıl önceden görmüş ve bir vasiyet bırakmış; “İstikbal göklerdedir”, buna riayet edilmesi muhteşem bir şey değil mi? Diye de sorma! Değil! Karıştırma oraları. NATO’ya girdikten sonra, 1952’de Atatürk’ün kurduğu uçak fabrikaları kapanmıştı, bu yüzden CHP’nin o dönemde buna çok sert muhalefet etmesi ve bu dönemde de bu girişimlere destek olması gerekmez mi? Yahu, soru sorma dedikçe soruyorsun, bi sus, sus be kadın, sus! Tamam, iç ses. Haklısın. Sen bayağı halletmişsin CHP’li olmayı, sıra bunu bütün benliğime sindirmekte. Aferin. İyi gidiyorsun, devam!
Ancak şöyle bir problem var, iç ses. Tüm bunları yaparak CHP’li olursam, ben ben olmaktan çıkıyorum. Aklımı, vicdanımı, muhakeme yeteneğimi, adalet duygumu, sezgilerimi, değerlerimi, ilkelerimi, kısaca beni ben yapan her şeyi bir yana bırakıyorum. CHP –eğer- benim oyuma da talipse, benden bunları mı istiyor? Tamam, ben de bireysel manada muhalif bir bakış açısına sahibim. Gerektiğinde Hükümeti de muhalefeti de eleştiriyorum. O zaman muhalefeti eleştirmemem mi gerekecek? Eğer makarna yiyen bir bidon kafalı olmak istemiyorsan, eleştirmeyeceksin! Yani hükümeti de eleştirse bile muhalefeti eleştiren herkes bu sınıfta mı? Öyle! Bu bana tam tersi gibi geldi, eğer böyle olursam makarna yiyen, bidon kafalı olacağım ama neyse, vardır bir bildiğin. Demek CHP’ye seçmen olabilmek için bunları yapmak gerekiyor. Ve fakat olmayacak galiba iç ses. Benim bütün bu değerlerimden, ilkelerimden kendi hür irademle vazgeçmem yüz yıl filan sürer. Yaşlanıp, Allah korusun Alzheimer filan olmam lazım ki bu değerlerimin hepsini unutayım. En iyisi ben çip icat edilene kadar bekleyeyim. Olmaz mı?