İnternet haber mecrasına önce TEKSÖZHABER.COM adresiyle 2012 yılının sonlarında giriş yapmıştım. AK Parti iktidarının nimetlerinden beslenip FETÖ’nün borazanlığını yapan birkaç haber sitesi vardı öne çıkan. O süreçte dönemin tanımlamasıyla Paralel Yapı’nın yargı ve emniyetteki yapılanması ve ekonomi çarkındaki hücrelerine dair yayınları öne çıkarmıştık. Bunun yanında İzmir Askeri Casusluk ve Fuhuş kumpasını tek tek çürüten yayınlara ara vermeden devam etmiştik. Bu süreçte, bizzat Fetullah Gülen başta olmak üzere örgüt mensupları ve örgüte bağlı yapıların suç duyurularıyla açılan soruşturma ve davalar nedeniyle haftanın neredeyse 3 gününü Ankara Adliyesi ve Emniyeti’nde geçiriyordum. Bütün bunların yanında AK Parti çevrelerinden gelen “cemaatle AK Parti arasına fitne sokuyorsun” suçlamaları da cabasıydı ve canımı en çok yakan da bu suçlamaydı.
17 Aralık 2013 günü FETÖ’nün juristokratik darbe girişimini, iktidar çevrelerindeki gazetecilerin ne olduğunu bile söylemeye korktuğu saatlerde, sabah saat 09:30 sularında “Paralel Yapının Küresel Ekonomik Casusluk Operasyonu” manşetiyle aktarmış, yapının ETKİ AJANLIĞI görevini yaptığını yazmıştık TEKSÖZHABER’de.
Mesela yine TEKSÖZHABER’de, Akın İpek’in KOZA firmasının Gümüşhane’deki Mastra Maden Sahasından çıkarılan altınların milyonlarca liralık Devlet Payını nasıl iç ettiğini belgeleriyle haber yapmıştık.
FETÖ’nün yargı yapılanmasında, dönemin Adalet Akademisi Başkanı Hüseyin Yıldırım, Savcı Zekeriya Öz gibi isimlerin, işadamlarının yargı dosyalarının örgüte himmet bağışı karşılığı nasıl “kotardığını” yazmıştık. Bu yayınımızdan dolayı hakkımızda açtığı dava sonucu, 15 Temmuz’un ertesi günü gözaltına alınan Adalet Akademisi Başkanı Hüseyin Yıldırım’a 15 Temmuz’dan sadece 1 hafta önce 9 bin TL tazminat ödemesi yapmak zorunda kalışımız unutabileceğim bir durum değildi.
Bunların yanında; çok sonra birçok FETÖ Çatı Davası İddianamelerine girecek olan örgütün hücre yapılanmalarını, gelişim sürecini ve arkasındaki küresel istihbarat ağını köşemde yazı dizisi olarak yayınlamıştım.
Bütün bunlarla ilgili birilerinin uyanmasını beklerken, olan sadece bana oluyor, adliyedeki dosyalarıma her gün bir yenisi ekleniyordu. O koşullar içerisinde üzerimizdeki yargı baskısı ve ekonomik darlığa daha fazla dayanamayarak 2014 yılında TEKSÖZHABER’in yayınını sonlandırmak zorunda kaldım. 2 yıllık yayın sürecinde FETÖ’cüler tarafından açılan toplam soruşturma ve dava sayısı 100’e yaklaşmıştı.
SIRF İSMİNDEN DOLAYI HAYALİMDİ AVAZTÜRK…
TEKSÖZHABER’i kapattıktan sonra 2014 sonlarıyla 2015’in başlarında davet edildiğim birkaç TV programı öncesi kanal yöneticileriyle program sunucularının program öncesi, “Zihni bey cemaat ve Hocaefendi konusunda biraz hassas olalım, yüklenmeyelim” mealindeki uyarıları, örgütün hala AK Parti medyasında egemen olduğu fikrimi güçlendirmişti. Bu sebeple yeniden bağımsız bir mecra çabasına giriştim ve hayalim de AVAZTÜRK idi.
AVAZTURK.COM aktif olmasa da domain bir başkasının üzerine tescilliydi. Tescil süresinin dolumu ve domain uzantısının boşa çıkacağı tarihte bilgisayarın başından kalkmadım. Uzatma işleminin yapılmayıp ismin boşa çıktığını gördüğüm an sistem üzerinden avazturk.com’u ismime tescil ettirdim. 2015 Aralık’ının sonuna doğru da yayına başladık.
AVAZTÜRK, kısa bir süre içerisinde FETÖ konusundaki etkili haberlerle bütün dikkatleri üzerine çekmişti.
FETÖ’nün kumpasları, TSK içerisindeki hücre yapılanması, Hava Kuvvetlerini nasıl ele geçirdiği gibi birçok başlık altında yayınladığımız haberler, devlet içerisindeki örgüt hücrelerini fazlasıyla rahatsız etmişti.
Örgüte mensup isimlerle kurumların davaları yağmaya başladı. Bütün bunları umursamadan örgütle mücadeleye katkı sağlayacak yayınları sürdürdük.
Bu arada o dönem Başbakan olan Ahmet Davutoğlu dahil AK Parti içindeki gizli ajanda sahiplerini tek tek ifşa etmeye başlamıştık.
Dönemin Başbakanı Davutoğlu, Afyon’da düzenlenen bir parti toplantısında, AK Parti İstanbul Milletvekillerinden birinin önüne şahsım ve AVAZTÜRK yazarlarıyla yaptığı görüşmelerin HTS kayıtlarını da içeren klasörü koyup uyarıda bulunduğunu öğrenmiştim. O dönemlerde tek tek ifşa ettiğimiz Ahmet Davutoğlu, İdris Şahin, Mustafa Yeneroğlu gibi birçok ismin bugün başta sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere AK Parti’ye ihanet etmesi doğruluğumuzun ve haklılığımızın seneler sonra tasdiki oldu aslında.
İçeriye yönelik uyarılarımızın yanında, FETÖ’nün TSK ve Emniyet yapılanmasının bir darbe hazırlığı içinde olduğunu da sık sık yayınlarımızla dile getirdik. Örgütün yargı yapılanmasını isim isim yazdık hatta o isimler 15 Temmuz’un hemen akabinde ilk gözaltı işlemi uygulanan isimler oldu.
15 Temmuz sonrasında da örgütle mücadele sürecine önemli katkılar sağlayan yayınlarımıza devam ettik. Aynı şekilde örgütle mücadeleyi “mağduriyet tabanını genişletme stratejisiyle” sekteye uğratma çabalarını da tek tek belgeleriyle ifşa ettik.
Bu süreçte örgütün sermaye ayağında olup gizliliğini korumayı başarmış birçok firmanın astronomik rakamlardaki reklam tekliflerine dönüp bakmadık bile. Aynı şekilde varlıklarına el konulan şirketlerin, geri iade taleplerinin görüşüldüğü süreçlerde, işi sessiz sedasız halletme amacıyla “susmamız sessiz kalmamız” karşılığı teklif ettikleri fahiş rakamlara itibar bile etmedik.
9 yıl boyunca sadece bir kez bir talepte bulundum. 15 Temmuz’da şehit olan rahmetli Erol Olçok ile 2016 Mayıs ayında Söğütözü’ndeki ofisinde yaptığımız görüşmemizde, partinin banner yayınları ve etkinlik duyuruları gibi faaliyetleriyle seçim propaganda yayınlarının AVAZTÜRK’te de yer almasını talep etmiştim. 15 Temmuz’dan takriben bir hafta önce telefonla yaptığım görüşmede, rahmetli Erol Olçok, “tamam Zihni, karedesin, çocuklara gerekli talimatları vereceğim” ifadelerini kullanmıştı. AVAZTÜRK’ün yayın hayatı boyunca tek talebim buydu, o da gerçekleşemedi zaten.
Bu arada AVAZTÜRK’ün kuruluşu ve sonrasında destek veren dostlar üzerinde akla zarar baskılar tehditlerin ardı arkası kesilmiyordu. AK Parti’ye karşı her türlü sinsi yayını yapan, FETÖ’nün gizli borazanlığından geri adım atmayan internet mecraları reklam ajansları ve belediyeler üzerinden reklama boğulur, yöneticileri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçağında boy gösterirken, AK Parti içerisindeki gizli ajanda sahiplerini ifşa ettiğimiz için o dönem TRT Avaz’da İnanç Uysal’la yaptığımız Pencere Programı’nın bile sonlandırılması yönünde TRT yönetimine baskılar yapıldığı kulağıma geliyordu. Nihayetinde o baskılar sonuç vermiş olmalı ki program anlaşma süresi dolmadan bitirildi.
Bunun yanında AVAZTÜRK’e destek veren dostlar, kurulan sinsi tuzaklarla kendileri paraya muhtaç hale getirildi. Buna rağmen pes etmedim, direndim. Yeniden, kimseden destek almadan kendi imkanlarımla AVAZTÜRK’ü devam ettirme çabasına düştüm. Başından bu yana yaptığımız yayınlarda haklılığımızı gören bazı sağduyu sahipleri, reklamlarla destek olma konusunda çaba gösterse de bir türlü bu mümkün olmadı.
Bir takım reklam imkanlarının sağlanacağına dair verilen sözler de oyalama hatta “kullanma” taktiğine dönüştü.
Bunun üzerine küçülme, editör sayısını azaltma yolunu seçtim. AVAZTÜRK’ten bağımsız şahsi olarak yaptığım ufak tefek işlerle editör maaşları ve Anadolu Ajansı ‘nın abonelik ücretini karşılamaya çalışsam da pandemi sebebiyle dışarıya yaptığım işler sonlanınca 3 aydır bu ödemeleri de yapamaz hale geldim.
Ez cümle; 2012’de hiçbir çıkar gözetmeden TEKSÖZHABER ile başlayıp Aralık 2015’ten bu yana AVAZTÜRK ile sürdürdüğümüz internet haberciliğini, gerek doğrudan ve dürüstlükten taviz vermeden sürdürdüğümüz yayın anlayışımızdan rahatsız olanların devlet imkanlarını da kullanarak uyguladığı baskı gerekse aynı yolda yürüdüğümüzü sandığımız kesimlerin duyarsızlığı sebebiyle sonlandırma vaktinin geldiği kanaati hasıl oldu artık.
Yaşadıklarımıza, verdiğimiz mücadele sebebiyle yaşatılanlara bakınca, “değmezmiş” dememek için hiçbir sebebim yok aslında ama diyemiyorum işte.
Ekonomik olarak sırtını iktidara yaslayıp FETÖ döneminde FETÖ’nün omuzlarından ateş edenlerden olsaydık böyle olmazdı.
Suret-i haktan görünüp gizli ajanda sahiplerinin borazanlığını yapsaydık da böyle olmaz, tam tersi her türlü imkanlar ayağımıza serilirdi.
Devletten, milletten, doğrudan ve dürüstlükten yana bir çizgi yerine, devlete ve millete karşı yalan ve manipülasyon odaklı bir çizgi seçsek, eminim el üstünde tutulurduk.
Şantaj yollu gazetecilik lağımının içine düşsek, eminim o lağımın getireceği maddi imkanların hürmetine, o lağımdan üzerimize bulaşan kirleri bizden önce silecek çok kudret sahipleri olurdu etrafımızda, her gün bir ekranda boy gösterir, uçaklarda arz-ı endam ederdik.
Yalan dünyayı bir tur dolanırken, hakikatin ancak ayağa kalkabildiği bir ortamda, doğru ve ilkeli haberciliğin elbette kıymet-i harbiyesi olmaz, olmuyor da.
Hâlâ boyalı basının, hamaset ve sloganın itibar gördüğü bir sistemde, tek gayesi doğruluk ve dürüstlük olan bir mecranın yaşaması elbette zor. Buna rağmen yaşatma mücadelesi verdik ama galiba yenildik.
Lafı hiç eğip bükmeyeceğim, doğru ve ilkeli yayın yapan haber mecraları yerine kendi mahallesine söven, kendi değerlerine savaş açan haber mecralarına itibar eden onları önceleyen mahalle müdavimlerine yenildik.
Dün avuçlarını yırtarcasına alkışladıklarına, bugün gırtlaklarını yara edercesine bağırıp söven ferasetsizlere yenildik.
Sosyal medyadaki “VEDA!” paylaşımımdan sonra çok dost yazdı.
AVAZTÜRK’ün yaşaması için karınca kararınca katkıda bulunmak istediğini beyan edenler oldu. Bu vesileyle o duyarlılık sahibi dostlara buradan bir kez daha teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
AVAZTÜRK’ün yaşatılması için bir destek kampanyası başlatılması yönünde telkinde bulunan dostlar da oldu. Belki fıtrat gereği böyle bir süreci başlatabilecek yapıya sahip değilim. İşin açığı bu nasıl olur onu da bilmiyorum.
1 Mart’a kadar sitenin yayınlarını sürdürebileceğine dair süreklilik arz edecek bir gelişme olmaması durumunda daha fazla zorlamanın, editörlerimizin alın terini suiistimal etmenin anlamı yok maalesef.
Önce siteyi kapatmak, akabinde sosyal medyadan da tamamen çekilmek en doğru karar olacak benim için.
Bakalım, Mevla neyler, neylerse hayreyler.