Rakamlar güncel davalara istinaden değişmekle birlikte 148 gazeteci ve/veya yazar şuan cezaevinde. Görünen o ki 2016’dan beri liderliği kimseye bırakacak halimiz de yok.
Şimdi içerde olan bu kitlenin sütunlardan haykırdığı dönemlerde uydurulan Ergenkon, Balyoz ve Şike benzeri kumpaslarda pek çok siyasetçi, asker, polis ve iş adamı kaderin bir cilvesi olarak aynı cezaevlerinde gün sayıyordu. Konuyu özele bağlamanın alemi yok, mevzu ne Ahmet ne Mehmet, mevzu tam olarak bizim hayata bakışımızda...
Bizde herkes her işi yaptığı için başına da bu her işi becermesinden ötürü başka bir iş geliyor. Örneğin Taraf gazetesi. Kuruluşundan itibaren yörüngesi de kimliği de belli olan bu gazetenin temel görevi Zaman’ın yapamayacağı pis işleri halletmekti. Neden kabul etti? Sadece para için mi! Hayır, hırslarının kölesi durumunda ki kişiler için bir tatmindi. Dönemi içinde görünür veya görünmez düşmanlarından kurtulmağa çalışan Ak Partinin yol verdiği bu zevat önce orduya sonra futbola derken önüne gelene kurulan kumpasın sözcüsü olarak yalan yanlış ne varsa sütun sütun haykırdılar.
Sistemi ele geçirmek isteyen Ak oligarkların karşısında duran –önceleri kumpas mağduru olup da sonradan kendilerini kahramanlığa terfi ettiren bu grup içinde pisliğe bulaşmamış yok diyemeyiz ama adamların şansı kendilerini yakalayanların terörist olmasıydı– bütün güç odaklarının haysiyet suikastlarını Taraf’ın yapması gerekiyordu.
Yeni Şafak, Yeni Akit ve Zaman benzeri gazeteler varken neden Taraf sorusunun cevabı ise diğerlerinin İslamcılıkla mimli olmasına karşın Taraf “görece” liberaldi. Böylece okuyucu sözde vesayetten kurtulan Türkiye’nin bağırsak temizleyen davalarını yakından takip ediyordu. Şimdi projelerin nasıl birleştiğini açıklamak için iki tarih vereceğim Taraf 2007’de yayına girdi, Ergenekon davası da 2008’de başladı. Önce medya taaruzu başladı sonra da sürrealist kumpas davasına geçildi. Taraf yayına başlar başlamaz gazetedeki yerini alan Baransu’yu Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 2009 yılında “O Dört Er Böyle Öldü: Pimini Çekip Bombayı Verdi” haberine istinaden Sedat Simavi ödülüne layık gördü. Şimdi sesi çıkmayacağı için aleyhinde sallamak kolay aslında nasıl bir tuzağın içine itildiklerini yazıyorum yoksa yaptıkları bir çoğu uydurma/yalan haberle sebep oldukları bireysel trajediler gerekse toplumsal infiallerin hesabını zaten kamuoyu vicdanında veriyorlar.
Ancak Günah Keçisinden öteye geçmeyen bu gazeteciler (Akın Atalay hariç o gazeteci değil Cumhuriyet’in içine sokulmuş trojenlerden biridir) şuanda neyin hesabıyla cezaevlerindeler. Örneğin çözüm süreci boyunca terör örgütünün sözcülüğünü yapmalarına göz yumulduktan sonra süreç sonunda apar topar cezaevine tıkılan bir çoğu Güneydoğu’lu gazetecinin yaptığı suçtuysa darbe sonrası OHAL’mi beklendi.
Kısacası İktidar ile Halk arasına giren Medya geneli itibariyle İktidar borazanı gibi höykürürken aslında iktidarın kendilerine açtığı yol kadar ilerleyebiliyorlar. Bu muhalif taraflar için de böyle. Açıkçası iktidara en fazla zararı da yanında olduğu iddiasındakiler veriyor.
Velhasılı şimdi ROK tartışmalarına bakınca aklıma geldi bütün bunlar ve halimizi Pagan dönemi kültürlerine benzettim. Siyaset, medya ve benzeri her alan da önce bir kült oluşturup ona hayran kalıyoruz. Sonra onu yüceltip hem onun kendisini tanıyamayacağı bir noktaya getiriyoruz hem de artık taşıyamaz oluyoruz. Sonra onu Şeytanlaştırıp başlıyoruz taşlamağa...
Ele ayağa düştü bu meslek. 2004 yılından beri metin, oyun ve benzeri yazılar yazarak para kazanıyorum ama artık birileri ne iş yapıyorsun diye sorduğunda cevap vermek için iki defa düşünüyorum. Çünkü “yazarım” dediğiniz zaman twitter da ki delileri soranı mı ararsınız “bir yazar Atatürk’e nasıl söver” diye çıkışanı mı?
Belediyelere, örgütlenmiş yayınevlerine ve dahi Kültür Bakanlığına sırtını yaslayıp bir tane satmayacak kitaplarını koli koli döşediklerini nasıl anlatacaksınız? Kamu kurumlarında kızak görev nedir biliyor musunuz? Basın Müşavirliğidir. Düşünün devletin bakışını öngörün halkın yorumunu...
Oysa ki ben yazarlığa heves ettiğimde kamuoyu nezdinde daha kalifiye bir meslekti. Sabahattin Ali, Uğur Mumcu, Yılmaz Özdil, Uğur Dündar, Emin Çölaşan, İlhan Selçuk, Selahattin Hilav, Cemil Meriç ve benzeri saygın isimler vardı. Sonra o güzel insanlar atlarına binip gittiler bizde bu medya ikonlarına kaldık.