Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, Hollanda dönüşü uçakta gazetecilere konuşurken sarf ettiği önemli bir cümleyi aynen aktarıyorum: “PKK ve YPG arasında, bizi de Barzani’yi de rahatsız eden bir trafik var. Kandil bağlantıları aşikâr.”
Barzani’yi rahatsız etmesinin altında yatan şey, bölgesel oyunun taşeronluk sorunu; bu bakımdan bizi pek enterese eden durum değil. Ancak Türkiye’yi “şimdi” rahatsız etmesinin irdelenmesi kaçınılmaz.
Allah’tan siyasi aktörlerimiz arada bir etraflarını çevreleyen duvarın dışına çıkıyorlar yurt dışı seyahatleriyle.
Davutoğlu’nun “rahatsızlık” açıklamasının, Hollanda dönüş uçağına denk gelmesi de bu hayırlı gelişmelerden biri... Çünkü bu vesileyle, etraflarını çevreleyen duvarın dışındaki gerçekleri görebilme fırsatı da yakalıyorlar.
Sakın ola söylediklerimi bir latife olarak algılamayın. Türk siyasetinin ve siyasetçisinin en önemli hastalığı bu.
“Evet efendimciler”, “haklısınız efendimciler”, “ne güzel konuştunuz efendimciler”, “ne iyi çaktınız efendimciler” tarafından örülen duvarlar yıkılmadığı sürece de bu hastalıktan kurtulmaları ve kurtulmamız mümkün gözükmüyor. Çünkü tıbbın da mühendislik biliminin de kifayetsiz kaldığı bir hastalıklı durum bu.
Lafı daha fazla uzatmaya niyetim yok.
Eveleyip gevelemek de tarzım değil...
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, PKK ile YPG arasındaki trafiği görebilmesi ve bu trafikten rahatsızlık duyduğunu hmesi için yurt dışına çıkmasını gerektiren realite, onun etrafında örülen kalın duvarlar.
Bu duvarların işçileri ise, yine kendi elleriyle “danışman” diye getirdiği kimi “danışılmayacak” isimlerden başkası değil.
Daha birkaç gün önce Mardin Artuklu Üniversitesi’nde açıklanan “Master Planın” bileşeni olarak da taktim edilen bu danışmanlar, bu sütunlarda defaatle yazdığım gibi; “özyönetim” ve “özerkliğin” tartışılabileceğini, lakin yöntemin PKK’nın yöntemi olmadığını söyleyen tipler. Aynı ekip ve bunların medyadaki uzantıları, PKK’nın küresel bir taşeron olduğu yönündeki devlet aklını inkar edip, “bölgenin sosyo-psiklojik ve politik gerçeklerinin bir sonucu” olduğunu savunuyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tekmesiyle dağılan Çözüm Süreci’nin, PKK’yı meşrulaştırma ve derlenip toparlanmasını temin etme sürecine dönüşmesinin en temel sebebi de bu mantık hatasıydı.
Devletin inkarcı yaklaşımını ortadan kaldırmak dahil Kürtler’in elde ettiği tüm kazanımların, PKK’nın terörist eylemlerinin bir ürünü olduğu algısını da destekleyen bu mantık hatası, umut ediyoruz o mantığın egemen olduğu aktörlerin dahil edildiği yeni sürecin, yani Master Planın uygulamasında da kendini göstermez.
İşte bu mantık hatasının merkezinde yer alanlar tarafından örülen kalın duvarların arkasında, PKK ile YPG/PYD arasındaki trafiği görmemek, görülse bile reaksiyon göstermemek gayet doğal.
Çünkü PKK ile PYD/YPG, o DUVAR İŞÇİLERİNİN felsefesine göre; birer sosyolojik ve psikolojik sonuç. Hatta politik netice...
Hal böyle olunca; PKK ile YPG arasındaki trafiği, bilmem kaç fit yüksekte uçağın içinde görmekten başka şansı da olmaz elbette sayın Başbakan’ın.
Hatta PKK ile YPG/PYD arasındaki o trafiğin temelinde, PKK’nın etkili ve kararlı terörle mücadele sonrasında tükenmişliğe düşünce aldığı PYD/YPG ile birleşme stratejisinin temel taşları olduğunu biz bir önceki yazımızda bu sütunlarda ifade etsek de, sayın Başbakan’ın etrafında örülen o kalın duvarlarla bu yazıları okuması da imkansız...
Velhasıl-ı kelam; Ortadoğu’da oynanan oyunun yeni öznesi Kürtler iken, o Kürtler’i temsil ettiği iddiasıyla bölgedeki istikrarsızlık ve çatışmanın merkezine dönüşen başıbozuk Kürt Çetelerini tek bir çatı altında toplama planı tıkır tıkır işletilir iken, bizim PKK ile YPG arasındaki trafiği “şimdi” keşfedip, “rahatsızlık” duymamız akıllara zarar bir stratejik çöküntü.
Stratejik Derinlik’ten “stratejik çukurluğa” ilerleyişin en hazin fotoğrafı bu.