Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nca yayımlanan yönetmelikle, 1 Ocak'tan itibaren plastik alışveriş poşetleri satış noktalarında kullanıcılara ücret karşılığı verileceği kararı üzerine; Twitter'da yaptığım ironik paylaşımla, "marketlerde neredeyse bütün ürünler plastik ambalajlarda tüketiciye sunulurken, bu ürünleri taşıdığımız poşetlerin ücrete tabi tutularak plastikle mücadele edilmeyeceğinin" altını çizdim.
Takipçilerimin büyük bölümü hayli olumlu tepki verip görüşümü tasdik ederken beraberinde iyi niyetli bazı eleştiriler de aldım.
Gelen tepkiler genelde şu cümleyle başlıyor: Efendim Avrupa'da şöyle Amerika'da böyle!...
Peki...
Çevre konusunda hayli hassas olan AB ülkesi Almanya'dan bizzat kendi gözlemlerime dayanan örneklerle topu oyuna sokayım.
Almanya'da çöp ayrıştırmacılığı ta kaynağında başlıyor. Her evde; cam, plastik, kağıt ve diğer atıklar için mutfak tezgahının altında dört ayrı çöp kovası bulundurmak zorunlu. Gerektiğinde polis, yasal izinle evlere baskın yapıp çöp kovası denetimi yapabiliyor.
Gelelim çöpün atılmasına...
Her sokakta veya sitede her çöp cinsi için özel üretilmiş çöp tankları var. Halk çöpünü daha mutfağında tasnif edip poşet içerisinde sokaktaki çöp tanklarına ayrı ayrı atıyor.
Çöpleri almak için de belediyelerin özel donanımlı, dört ayrı bölümü olan çöp araçları geliyor; Otomatik hidrolik sistemle, el değmeden çöpleri toplayıp atık işleme merkezlerine naklediyor.
Bizde böyle bir sistem var mı? Yok!
Kısa vadede olması mümkün mü? Hayır!
Vatandaş evine dört tane çöp kovası ve bu kovalara uygun çöp poşeti alıp çöpünü ayrıştırsa bile, belediyelerimiz özel alan gerektiren bu sistemi koyamaz sokaklara. Çünkü imar planlarımız ve sokaklarımız buna müsait değil.
Gelelim bizim poşetle mücadelemize!...
Vatandaş marketten aldığı alışveriş poşetlerini en son ne yapıyor?
Çöp poşeti olarak kullanıyor. İçini doldurup bina önüne bırakıyor. Belediye görevlileri de gelip o çöpleri gelişigüzel çöp arabasının presli kasasına boca ediyor.
Peki, halk poşeti marketten parayla alınca çöpünü neye koyacak? Pikniğe gittiğinde yiyecek içecek atıklarını neye koyacak?
Baklava kutusuna mı? Hayır.
Yine o poşete koyacak. Dolayısıyla nizami veya gayrinizami; çöplerin plastik poşete konulmasına devam edilecek. Bu poşetler ha bedavaya alınmış ha parayla alınmış ne fark edecek, ne değişecek!
Sonra... Efendim vatandaş poşetini yanında taşısınmış! Herkesin arabası yok ki, torpido gözünü poşetle doldursun. Adam ne yapacak? Sabah işe giderken, akşam iş dönüşü yapacağı alışveriş için gömlek ve pantolon ceplerini poşetle mi dolduracak? Başka bir şey daha... Gittiniz markete... Manav reyonundan bir bağ maydanoz aldınız, iki limon, iki kıvırcık aldınız veya ekmek reyonundan ekmek aldınız. Bu ürünleri kasaya kadar elinizde taşıyamayacağınıza göre mecburen ince bir poşete konulacak yine. E, nerede kaldı poşetle mücadele?
Haa bir de bedava poşet yasağını delmek isteyen bir işletme, verdiği poşeti faturaya yansıtıp ücretini de alınan başka bir ürünün fiyatından iskonto olarak düşerse kim ne diyebilecek?
Bakın! Derdim menfi yorum yapmak, karamsarlık pompalamak değil. Çevreye en az Çevre Bakanı'mız kadar ben de duyarlıyım. Ancak pratiğe uygun olmayan "kel başa şimşir tarak" ayarındaki bu uygulamanın halkın sinir uçlarıyla oynamaktan başka işe yaramayacağının altını çiziyorum.
Peki, poşet kullanımının şu an için yasaklanması mümkün olamayacağına göre, tüketimin azaltılması için ne yapılabilir?
Poşet kullanımının neden gereğinden fazla olduğunu kendimden örnek vererek anlatayım:
Gidiyorum markete. Diyelim ki küçük bir karpuz aldım, en fazla 4-5 kilo. Poşet taşımıyor. Üstten koyuyorum alttan çıkıyor. İki üç paket süt alıyorum, koyuyorum poşete cart diye yırtılıyor. Bir koli yumurta alıp deniyorum. Daha koyarken darmadağın oluyor. Ne yapıyorum bu durumda? 2 poşetle taşıyabileceğim alışveriş için 6-7 tane poşet alıyorum kasadan.
Neymiş efendim?
Poşetler son derece ince ve kalitesizmiş.
Ne yapmak gerekiyormuş?
Poşet üretimine bir standart getirmek gerekiyormuş.
Kaliteli poşetler verilirse ne olurmuş?
Poşet tüketimi adet bazında en az üçte bire düşermiş.
Peki sokaklara, araziye, denizlere, göllere ve akarsulara atılmasını nasıl önleyeceğiz?
Adam arabasının camından mı attı?
Ehliyetine 6 ay el koyacaksın, arabasını parka çekeceksin. Piknik alanına, denize, dereye mi bıraktı? Basacaksın beş bin lira cezayı, atacaksın nezarete en az üç gün. Caydırıcı, yıldırıcı örnekleri çoğaltmak mümkün. Uygulamak da son derece basit.
Dolayısıyla böylesi popülist ve keyfi kararlarla ne halkın canını sıkın ne de kendi kredinizi tüketin.
Bakın seçim arefesindeyiz. Vatandaşın fıttırmasına yol açan sıradışı trafik cezaları bir yandan, lokanta kafeterya benzeri yerlerde çığırından çıkan sigara cezaları bir yandan, ekonomik sıkıntılar bir yandan...
Hani diyor ya bazıları: "Fransa'ya döneriz!" Biz de diyoruz ya "üçün birini alırsınız!"
Bakın beyler!
Eğer vatandaşın canına tak ettirip de belediyeleri teröristlere bir teslim edersek;
15 Temmuz gecesi darbeye karşı meydanlara inen belediyelere ait o binlerce kamyon ve iş makineleri var ya!... İkinci bir Gezi/Darbe girişiminde bu sefer devleti devirmek için meydanlara iner emin olun.
Bu işin şakası yok!