Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Cihat Yaycı’nın Genelkurmay’a atanması üzerine bu görevi reddedip istifasını vermesine dair bin bir senaryo yazılıyor, türlü komplo teorileri üretiliyor.
Daha ilginci; 15 Temmuz’u alkışlayan ya da üzerlerindeki kuşku bulutları dağılmayanlarla 15 Temmuz’un hedefinde olanlar Amiral Cihat Yaycı için aynı safta birleşmiş durumda.
Sanırım artık şu tespiti yapma vakti geldi de geçiyor bile…
Türkiye için Türk milleti için TSK ya da sivil ve emniyet bürokrasisinde tek tehdit hiçbir zaman FETÖ olmadı. Türlü klikler fırsatını bulduğunda millet iradesine DARBE vurmak için hep pusuda bekledi. Bu millete, bu devlete ve bu milletin öz değerlerine düşman her türlü yapıyla yeri geldi ittifak etmekten hiç geri durmadılar.
FETÖ’nün TSK’ya bu denli yoğunlukta -bırakın sızmayı- davul zurna ile yerleşmesi de zaten bu ittifakın bir sonucuydu.
Taktıkları ATATÜRK maskesiyle sağ iktidarları muhafazakar mütedeyyin kadroları savunmak ve irticayı hortlatmakla suçlayan apoletli aristokratlar, bu toplumun tüm katmanlarına dini ve dini değerleri kullanarak sızan FETÖ’yü hiçbir zaman tehdit görmedikleri gibi; başta TSK olmak üzere tüm kamusal alanlarda egemen kıldılar.
Ve bu işbirlikleri, bu mihmandarlıkları 15 Temmuz gibi; bu milletin tarihinde hiç unutulmayacak bir ihaneti hortlattı.
Öyle ki; bir çoğu o gece o ihanetin paydaşıydı, ta ki sayın Cumhurbaşkanı’nın sağ olduğunu, darbe planı dahilinde derdest edilmediğini öğrendikleri ana kadar…
Sayın Erdoğan’ın milleti ihanete karşı koymaya davet ettiği ve milletin devletine sahip çıktığını gördükleri an çark edip FETÖ’cü alçakları yarı yolda bıraktılar.
Muhakkak ki bu hamlelerinin bir de B planı vardı.
15 Temmuz’dan bu yana TSK başta olmak üzere stratejik birimlere yapılan atamalara baktıkça, belli isimler tarafından hakkında kahramanlık hikayeleri yazılarak bu toplumun belleğine işlenenleri gördükçe, bu B planının devrede olduğunu düşündüm hep.
Mesela YAŞ kararlarından birinin, sayın Cumhurbaşkanına imzalatıldığı bir görüntü hiç gitmez gözümün önünden.
Bir mesaj içeren mizansen öyle güzel hazırlanmış ki!
İmza föyünü sayın Erdoğan’a getiren kişi, FETÖ’nün sıkıyönetim yönergelerinde görev yeri Ankara olarak işaretlenmiş biri.
İlginçtir 14 Temmuz’da Ankara’da yapılan bir toplantıya, komutanı yerine kendisi teamülleri ters yüz ederek katılmış üstelik. Ve daha vahimi, bu kişiyle ilgili Kars Cumhuriyet Başsavcılığında hem de 2015’lerden kalma bir soruşturmada, fotoğraftan teşhis tutanağı bile düzenlenmiş.
Şimdi gelelim asıl bombaya…
Bu kişi ile ilgili ANKESÖR soruşturması kapsamında “ardışık arama kaydı olduğunu” bilen, başta Kars Cumhuriyet Savcılığı olmak üzere bu şahısla ilgili yürütülen adli ve idari soruşturma evraklarını sivil iradeye teslim eden Albay B. de geçtiğimiz yıl “resen” emekliye sevk edildi.
İşte 15 Temmuz sonrası tıpkı FETÖ’cülerin sıkıyönetim yönergesinde yazıldığı gibi görev yeri Ankara yapılan bu ve aynı yönergede görev yeri Ankara yazan iki kişi daha “kurtarılmak” için o ilin Alay Komutanı, kamera kayıtlarındaki tarih saatler silinecek kadar pervasızlaştırılan baştan sona düzmece bir yargı süreciyle müebbet hapse mahkum edildi.
Bütün bunlar benim yıllardır takip ettiğim profiller. Bir de benim muhakkak ki bilmediğim kadroları ekleyin ve o sözünü ettiğim B planını siz hesaplayın.
15 Temmuz’dan sonraki kaos ortamında, toplumsal travmanın tavan yaptığı bir süreçte, FETÖ ile mücadele adı altında TSK başta olmak üzere bir çok kurumda milliyetçi mukaddesatçı isimlerin FETÖ çuvalına atılarak tasfiye edildiğini yazdık haykırdık.
Sesimizin duyurulması imkansız, söylediklerimize inanılması zor bir dönemdi katılıyorum. Zira 15 Temmuz’dan sonra FETÖ ve onunla hep müttefik ilişkisi yürütmüş Kemalist yapıların devlet içinde yedeklediği hücreler, önce FETÖ’nün hedefindeki milliyetçi muhafazakar zihniyete düşman isimleri, ekranlarda ve sütunlarda FETÖ ile mücadele kahramanı olarak lanse ettiler. Sonra bu isimler üzerinden o yedeklenmiş yapının düğmeye bastığında bulunduğu makamların diyetini ödeyecek isimlere kahramanlık hikayeleri yazdırdılar.
15 Temmuz ihanetinin hedefinde olan AK Parti ve MHP tabanı başta olmak üzere milliyetçi muhafazakar kitleler, yaşadıkları travma ile düne kadar kendilerine düşman olan bu kimi asker eskisi medya yüzleri ve onların yazdıkları kahramanlık hikayelerinin aktörlerine sorgusuz sualsiz inandılar.
Hiçbir isme karşı bir önyargım ve suçlama niyetim olmadan şunu açıkça ifade ediyorum ki; bazıları bilerek ya da bilmeden bu B planının teşnesi olduğu için devlet aklı vakti zamanı geldiğinde harekete geçiyor.
Amiral Cihat Yaycı’yı çok yakından tanımadığım, hakkında sadece bir yakınının FETÖ’den tutuklandığını bildiğim için tartışmadan uzak durmaya çalışıyorum. Lakin Yaycı’nın dillere destan FETÖMETRE dediği kriterler üzerinden gidildiğinde, başta Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere AK Parti’de neredeyse tek bir kişi kalmadan tümünün, MHP’nin de yarısının, daha üsturuplu bir söylemle; düne kadar FETÖ’yü bir dini yapılanma zannettiği için düşman olanlar dışında herkesin FETÖ’cü ilan edilmesi gerektiğini rahatlıkla söylemek istiyorum.
Değerli dostlar!
Evet, FETÖ dahil devlet içinde millete ve devlete muarız klikler hala hareket kabiliyetine sahip, bunu kabul ediyorum. Lakin devlet aklı da bu yapıların hareketlerini kontrol edebilecek birikim, tecrübe ve reflekse hiç olmadığı kadar sahip.
Kimse başında beri oynanan oyun dahilinde, sayın Cumhurbaşkanını, imza attığı atama ve görevden alma halkaları ile önce aciz ve yetersiz gösterip sonra da itibarsızlaştırma evrelerinin bir parçası olmasın.
Bugüne kadar görev yeri değiştirilen ya da görevden alınan isimlerle ilgili hep cambaza baktırıldık, bırakın cambazı oyunun bütününe odaklanın.
Sayın Erdoğan’ı bir darbe ile indirmenin mümkün olmadığını anlayan içerdeki ve dışardaki odaklar, şimdi onu toplum nezdinde itibarsızlaştırıp yalnızlaştırdıktan sonra hal etme planını devreye sokmuşken, bu planın değirmenine su taşımayın lütfen.