Sayın Gül ve Sayın Soylu, Hablemitoğlu soruşturmasından dolayı can güvenliğimi sağlayın ve devleti yeni bir 'namus borcu'na sokmayın lütfen!

ZİHNİ ÇAKIR

Türkiye, günlerdir, 18 Aralık 2002 günü Ankara’daki evinin önünde başından vurularak öldürülen merhum Necip Hablemitoğlu suikastının şüphelisi olarak Ukrayna’da yakalanan bir ismi konuşuyor.

Bu tartışmalar bağlamında ismimin sık sık zikredilmesi, tozlu raflara kaldırılan suikast dosyasının 14 yıl aradan sonra benim 2014 Aralığında İstanbul Emniyetinde verdiğim ifadeler ışığında raftan indirilerek soruşturmada önemli bir aşamaya gelinmesi, doğal olarak beni ciddi bir tehditle baş başa bıraktı. Zira söz konusu suikastta küresel istihbarat örgütlerinin eli olduğu gerçeğini bugüne kadar devlet dahil kimse inkâr etmedi.

Öncelikle ifade etmem gerekirse bu suikast ve suikastın faillerine dair çalışmam 2005-2006’lara dayanıyordu. Bu süreçte hem emniyet hem de jandarma tahkikat dosyalarına zorlu süreçlerden sora ulaşabilmiştim. Ne var ki Emniyet’teki dosya deyim yerindeyse boşaltılmış, daha bir elle tutulur olan Jandarma tahkikat dosyası ise muhataplarından itibar bile görmemişti.

Her iki dosyadaki bilgi kırıntıları üzerine yürüttüğüm çalışmalarım sırasında kimi zaman FETÖ’cü olduğunu sonradan öğrendiğim emniyet mensupları tarafından yanlış yönlendirme girişimleri ile karşı karşıya kalsam da konuyu araştırmaktan vazgeçmedim. Ve 2014 yılında, dosya üzerindeki ısrarlı çalışmamı duyan eski bir Özel Kuvvetler personelinin benimle görüşmek isteme ısrarı üzerine Ankara Çankaya’da Turan Güneş Bulvarı üzerindeki bir kafede gerçekleşen görüşmede, suikastın işleniş biçiminden somut bir fail ismine ve dahi suikastta kullanılan merminin özelliğine varıncaya kadar bir çok ayrıntılı iddianın muhatabı oldum. Orada öne sürülen iddiaları, Jandarma Tahkikat dosyasında görev almış eski Jandarma personellerini bularak teyit ettirmeye çalıştığımda kimi detayların örtüştüğünü gördüm.

Bu iddialarla ilgili derinleme araştırma yaptığım bir süreçte de İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesinin sosyal medya paylaşımlarım, kamuoyuna yansıyan demeçlerimle ve köşe yazılarım doğrultusunda Fetullahçı yapılanma ile ilgili TANIK olarak bilgime başvurma daveti üzerine 2014 yılı Aralık ayında ilgili şubede bir kısmına şu anki İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan’ın da katıldığı 9 saate yakın ifade verdim. Bu ifadelerimde de Hablemitoğlu suikastının bir FETÖ suikastı olduğu iddiasında bulununca, sorguma katılan Terörle Mücadele Şubesi Amiri ve görevlileri “nasıl bu kadar emin konuştuğumu” sorunca suikasta dair edindiğim yeni “bilgileri”, suikastın işleniş biçiminden iddia edilen fail eski Özel Kuvvetler mensubu T.M. ismine ve suikastta kullanılan silahın atıldığı yere varıncaya kadar bütün detaylarıyla aktardım.

Burada verdiğim ifade Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen ve kamuoyunda FETÖ Çatı Soruşturması olarak bilinen soruşturma dosyası ve Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlardan Sorumlu Savcı Serdar Coşkun’un hazırladığı Çatı İddianamesine girmiş, İddianame Ekleri arasında yer almıştı.

Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen İddianame üzerine açılan o davada, Hablemitoğlu ailesi ve avukatlarının, İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele Şubesinde verdiğim ifadelere dikkat çekmesi ve şahsımın bilgisine başvurulmasını talep etmeleri üzerine, Hablemitoğlu Suikastı dosyası yeniden açılmış ve dosyada, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlardan Sorumlu Savcı Zafer Ergün görevlendirilmişti.

Savcı Zafer Ergün’ün daveti üzerine, Ankara Adliyesi’nde görevli savcı odasında 6 saate yakın süren bir ifade verdim. Burada da İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele Şubesinde verdiğim ifadeleri tekrarladım. Bu ifadeden sonra da Savcı Zafer Ergün’ün daveti üzerine günlerce dosya üzerine görüşmelerimiz oldu. Savcının bilgileri edindiğim kaynağımın isminde ısrarcı olması üzerine, “kaynağım” N.G.B.'nin de onayını alarak ismini Savcı Ergün’e verdim. Bu arada Savcı Zafer Ergün’ün eski Ö.K.K. mensubu N.G.B.’ye sormamı istediği bazı sorulara aracı olup, bu sorulara dair WhatsApp üzerinden aldığım cevapları da Savcı Ergün’e aktardım. Aynı şekilde, Savcı Ergün’ün, iddialarla ilgili yazılı beyan vermesi yönündeki talebini de N.G.B.’ye aktardım ve N.G.B., bu talebe de olumlu cevap verdi.

Savcı Zafer Ergün ile Ankara Adliyesindeki odasında gerçekleşen son görüşmemizde de yine dosyaya dair bazı detaylar ve bir araçla ilgili, Savcı Ergün’ün bilgisi dahilinde N.G.B. ile WhatsApp üzerinden irtibat kurarak kimi sorular sorup aldığım cevapları sayın Savcıya aktardım.

Bu son görüşmenin üzerinden uzun bir süre geçtikten sonra 12 Temmuz 2019 günü sabaha doğru 04 sularında haber kaynağım olan ve sonradan dosyada “bilgisine başvurulan” olarak bildiğim eski Ö.K.K. mensubu N.G.B.’nin, Savcı Zafer Ergün’ün talebi üzerine Ukrayna’nın Başkenti Kiev’de İNTERPOL tarafından yakalandığını öğrendim.

İşin aslına bakılırsa bu gelişme karşısında yaşadığım şoku günlerce üzerimden atamadım. Bu sebeple olmalı ki konuya dair tek bir paylaşımda bulunmadım, tek satır haber yapmadım. Zira bir katil, kendi işlediği suikastı bu kadar kusursuz anlatmış olamazdı. Üstelik bir FETÖ suikastı olan Hablemitoğlu’nun öldürülmesiyle suçlanan N.G.B., yine bir FETÖ kumpası olan Sauna Çetesi Operasyonu ile Ö.K.K.’dan ihraç edilmişti. Dahası N.G.B., MİT Tırlarına Baskın ihanetinin asker faillerinin çözülmesi ile ilgili de İstanbul Emniyetindeki sürece yardımcı olmak için ciddi çabalar sarfetmiş, beraberindeki bir Gizli Tanık ile birlikte FETÖ’cülerin açık hedefi olmuştu.

N.G.B.’nin 11 Temmuz 2019’da yakalanmasından 6 ay sonra Türkiye gündemine oturması, Hablemitoğlu ailesi ve avukatının konu ile ilgili kamuoyuna ismimi de vererek yaptıkları açıklama bir anda beni uluslararası istihbarat örgütlerinin de içinde olduğu bir suikastın aydınlatılması noktasında kilit bir konuma taşıdı.

Bir yanda bilgi kaynağım olan şimdi suikastın bir numaralı şüphelisi görünen N.G.B.’nin anlatımlarıyla ismi ifadelerde geçen eski ÖKK şimdi MİT mensubu T.M, öte yandan yine ifadelerimde ismini zikrettiğim CIA’nın Türkiye istasyon şefi lakabıyla bilinen E.A. dolayısıyla CIA bağlantısı ve dahi devlet içinde bu suikastın faillerini 16 yıldır saklayan derin yapıların hala varlığını devam ettiriyor olma ihtimali...

Uluslararası istihbarat servislerinin de karıştığı bilinen bu kadar karanlık ilişkiler yumağındaki bir suikastın mağduru Hablemitoğlu ailesi ve avukatlarının Anadolu Ajansına yaptığı, “15 Temmuz kalkışmasından kısa süre önce hazırlanan FETÖ çatı davası iddianamesinin eklerine gizlenmiş bir ayrıntının peşine düşmemiz ve taleplerimizin savcılık makamı tarafından dikkate alınmasıyla ilk kez tetikçi olabileceği ihtimaliyle bir kişi yakalanmıştır.

...iddianamenin eklerinde var olan bilgilerden biri gazeteci Zihni Çakır'ın ifadeleri. İddianamenin eklerinde Çakır'ın Hablemitoğlu'nun katilinin kim olduğuna dair ifadeleri var. İddianame ekindeki isim, muvazzaf T.M. adlı devlet görevlisi. Bunun üzerine biz Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesine dedik ki 'İddianamenin ekleri eğer çöplük değilse, bir anlam ifade ediyorsa, o taktirde adı geçenlerin tamamını, bu suikast bağlamında sual etmek için mahkemeye çağırın.' Ama mahkemenin, kişinin hala muvazzaf devlet görevlisi olması hasebiyle ve o tarihlerde Kazakistan'da görevli olduğuna dair şifahi bilgilendirmeyle yetinerek taleplerimizi kabul etmemesi üzerine, Hablemitoğlu suikastı soruşturmasını yürüten savcıdan ilgili kişinin ifadesinin alınmasını talep ettik. Yani Zihni Çakır'ın ifadesinin savcılık tarafından yeniden alınması sonucunda, adı geçen failden nasıl haberdar olduğu sorusuna Çakır, 'N.G.B.'den öğrendim bunları' şeklinde yanıt verdi. İşte Cumhuriyet savcılığının, Ukrayna'da yakalanan kişinin izini sürmesi bu bilgiyle gerçekleşti..." şeklindeki açıklama bile tek başına karşı karşıya kaldığım tehdidin boyutunu göstermek için yeterli sanırım.

Suikastın arkasındaki elin tek bir kişiden ibaret olmadığından, paylaşılacak her bilginin, soruşturmanın gizliliğini ihlal edeceğinden ve sürece ciddi zarar verebileceğinden dolayı sahip olduğum bir çok bilgiyi de kamuoyu ile paylaşmam mümkün değil. Ne var ki, dosya üzerindeki hakimiyetim, emniyet ve savcılıkta verdiğim TANIK ifadelerimden yola çıkılarak dosyanın seyrinin değişmesi ve belki de ilk kez gerçek fail ya da faillere ulaşılmasına ramak kalınmamasının, suikastın arkasındaki uluslararası şebeke ve içerdeki işbirlikçilerini panikleteceğinden ve başka ülkede olsa madalya verilecek bu çalışmalarımdan dolayı beni susturmak isteyeceklerinden şüphem yok.

Bu sebeple, hem İçişleri Bakanlığı ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu hem de Adalet Bakanlığı ve Adalet Bakanı sayın Abdülhamit Gül’ü karşı karşıya olduğum tehlike ve yaşadığım can güvenliği tehdidi karşısında gerekli duyarlılığı göstermeye ve gerekli tedbirleri en üst düzeyde almaya davet ediyorum.

Her ikisi de unutmasın ki bu ülkede sadece bildiklerinden dolayı katledilmiş onlarca gazetecinin failleri hala ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşmakta. “O faillerin bulunmasının devletin namus borcu olduğunu” söyleyen devlet yöneticilerinden çoğunun da o borçları ödeyemeden ebediyete intikal ettiğini hatırlatmak istiyorum.