Ben artık bu melunun insanları ifsat için uğraştığını falan sanmıyorum. Bence emeklilik dilekçesini çoktan verdi, belki de yaş haddini bekliyordur bilemem. Ama bildiğim bir şey var ki o da şudur; şeytanın yerini çoktan şeytanlaşmış insanlar aldı, bundan eminim.
Kavramları bir dile, bir kültüre yahut toplumsal yaşama tam manasıyla adapte edebilmeniz için belli bir zaman gerekir. Öyle üç beş günde birkaç kişinin dilinde dolaşan her kelime toplum tarafından hemen kabul görmez. Ama bazı kelimeler vardır ki o kelimelerin tam manasıyla karşılığı olan insanlar toplumda vücut bulmaya başlamışlarsa ve toplum o insanları ancak o kelimelerle tarif edebilir hale gelmiş ise o kavramların toplum tarafından kanıksanması da bir o kadar hızlı olacaktır.
Doğrusu öyle uzun uzadıya sizi kavram kargaşası içine sokup sonra da bir bilinmezlik içinde bırakmaya hiç mi hiç niyetim yok dostlar. Ben sadece bazı kavramların şeytanı bir kenara itip insanı ön plana çıkarmada siyasetten bürokrasiye, ticaretten kültüre nasıl hayatımıza adapte edildiklerine dair birkaç ayrıntıyı dikkatlerinize sunup yazımı tamamlayacağım. Çünkü kovulmuş şeytanı şeytan yapan özellikleri ne kadar iyi tanırsak aramızdaki şeytanları da o denli iyi tanıyacağımıza inanıyorum. Nedir o kavramlar dediğinizi duyar gibiyim, açıklayalım efendim, izah edelim…
Mesela fırıldaklık. Eskiden ne zaman ki bu kavram aklıma gelse hemen şeytanı hatırlardım. Çocukluğumda zihnimde iz bırakmış bir hadisedir sebebi. İlkokul birinci sınıftayken sürekli dalavere peşinde koşan, adı sürekli düzenbaz mevzuların içinde geçen bir son sınıf büyüğümüz vardı ve öğretmenimiz ne zaman ki onun adını zikretse anında bir parantez açar “O BİRAZ FIRILDAK BİRİ” derdi. Bu son sınıf arkadaşın lakabı da şeytandı. Neden derseniz, çünkü zamana ve zemine göre suçlarını nasıl örtbas edebileceğine inanırsa ilk söylediği şeyden hemen dönüverirdi. Eh koskoca öğretmen de lakabı şeytan olan birine fırıldak diyorsa zihnimizin bir süre sonra bu son sınıf arkadaşı hafızalarımıza FIRILDAK ŞEYTAN olarak kazıması da kaçınılmaz olacaktı. Eskiden ne zaman birisi birine fırıldak dese işte bu yüzden aklıma sadece şeytan gelirdi. Ama şimdi öyle mi? Birisi fırıldak kelimesini kullansa siyasetten bürokrasiye, yerel yönetimlerden eğitim camiasına, DİN ADAMLARINDAN SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNE kadar bir sürü insan beliriyor gözümün önünde. Yani diyeceğim o ki şeytan fırıldaklık konusunda sınıfta kaldı bence ve başarılı birer fırıldak olmayı marifet sayanların sayısı da her geçen gün artmaya başladı. Çoğaldılar kardeş çoğaldılar, her yer fırıldak doldu. Dahası şeytanı suya götürür susuz getirir bunların çoğu yeminle. Adamlar nerede öğrenmişler, mektebine mi gitmişler, ilmini mi okumuşlar bir türlü anlamış değilim. Böyle ağdalı ağdalı anlatıyorum diye sanki fırıldaklığı övüyormuşum gibi bir çıkarımda bulunmayınız, sakın ha! “Yahu sen de amma abarttın, birkaç fırıldaktan ne çıkar” vb. cümleler kurmayın birinizi incitirim derinden, sonra karışmam! Hatta dost arkadaş falan demem. Allah aşkına, herhangi bir ortamda sohbet ederken birisi fırıldak, fırıldaklık, fırıldaklar vb. kelimeler kullansa hemen gözünüzün önüne bir sürü sima canlanmıyor mu? Canlanmıyor deyip kendinizi kandırmayınız, yoksa üç vakte kalmaz küserim sonra size.
Peki ya dedikodu kelimesine ne demeli. Yahu çeşme başı kadınları gibi sürekli dedikodu yaparak bakteri saçan kirli ağızlardan gına gelmedi mi? Diyeceksin ki abartıyorsun. Nah abartıyorum, sen yaşadığın ilde siyaset nasıl yürüyor hiç düşündün mü? En alttan en tepeye kadar Allah aşkına bir bak! Koca koca adamların mahalle dilberleri gibi sürekli dedikodu yaparak siyaset yaptıklarını sanmalarına şahit olacaksın. Şu şunu dedi, bu bunu dedi, öteki şunun hakkında şunları söyledi beriki ötekine bilmem ne dedi… Kardeş gel kendini aldatma, siyaset yok dedikodu var ve boğazına kadar bu pisliğin içine batmış insanlar. AH O BEYAZ GÖMLEK ÜSTÜNE ÇEKİLMİŞ LACİVERT TAKIM ELBİSELER ALTINDA TERTEMİZ GÖRÜNEN YÜZLERİN KİRLİ OYUNLARI YOK MU? Bizi onların çürümüş dil tokuşturmaları berbat etti ama onları alkışlamaya da kendimizi çok alıştırmışız, etraflarından bir türlü uzaklaşamıyoruz…
Dalkavukluk ise insanın kendi olmasına en büyük manilerden biridir. Dalkavuk deyince ne canlanıyor gözünüzün önünde hadi anlatın desem ve bir çözülse diliniz emin olun, siyasetin asalaklarından başlar bürokrasinin şahsiyetsiz soytarılarına kadar neler anlatırsınız neler. Çoğu insan bu tescilli kavramlarla ilgili bir şeyler anlatmayı tercih etmezler, çünkü hiçbir ahmak beslendiği kaynağı kurutacak kadar sefil bir zekâya sahip değildir. Sadece kullanıma açık tutarlar böyleleri kendilerini ve şakşakçılık yapmaya en müsait yaratıklar da zaten bu kategorinin züppeleridir.
Herkesin birbirini sattığı yerde fiyatlar karaborsa gider birader, benden söylemesi. Ve ne üzücüdür ki fırıldak dedikoducu dalkavuklar herkesin fiyatını belirleyen şahsiyet borsasında işlem görürler sürekli! Fiyakalı olsun, paralı olsun, koltuğu geniş, gövdesi kallavi olsun yeter ki ve siyasetçi ya da üst düzey bürokrat olsun yeminle babasını bile tanımayan dalkavuklar görürsün onların etrafında çoğu zaman, yeter ki bu dalkavukların mamalarını eksik etmesin çıplak kralları… AH SOYTARI, AÇIKÇA SÖYLEMEYECEKTİN KENDİLERİNDEN BİHABER GEZİP HALKI KANDIRDIKLARINI SANAN URYAN KRAL VE ŞÜREKÂSININ BERBAT HALLERİNİ YÜZLERİNE KARŞI…
Peki, üç maymun kavramına ne demeli? Duymadım, görmedim, bilmiyorum. İşte bir kentin nemelazımcılar şehrine dönüşmesinin hikâyesi. Hoş üç maymun diye bir kimlik kartı yaptırsan boynuna asıp dolaşacak bir yığın soytarı da yok değil hani. Zaman tünellerine biraz göz attığında insanın tekâmül evrelerini şaşırıp fırıldaklık, dedikoduculuk ve dalkavukluktan sonra şahsiyetsizlerin Nirvana’sı diyebileceğimiz yalakalığa ulaşmadan hemen önce üç maymun derslerini ihmal edenlere kendi camialarında pek iyi gözle bakmıyorlar, deneyimlerimden biliyorum. Çizgi çok net, siz oradasınız biz burada. Böyle sizli bizli konuşarak bu kavramları nevi şahıslarında somutlaştırmış siyaset ve bürokrasi lümpenleriyle aramda bir samimiyet kurmaya çalıştığımı sanmayınız, tam tersine safları belirleyen çizgileri tarif ediyorum ki yarın bir gün sen de yalaka yahut dalkavuk olmuşsun dediğimde riyakâr dostlarımız bize sitem etmesinler. Kitleler karşısında her kutsalı diline dolayıp kendine itibar devşirmeye çalışan soytarılar menfaat skalalarında sakladıkları dosyalar bir bir açığa çıktıkça çekirge gibi oradan oraya zıplayarak masumiyet teranesi satmaya başlıyorlar. Maddenin insanı kendinden uzaklaştırıp şahsiyetsiz bir budalaya dönüştürdüğü figürlerin toplumda sayılarının neden bu kadar arttığını şimdi anlayabiliyor musunuz?
Bir de yalakalık kelimesi var ki siyasette köşe başlarını tutmuş üç beş ensesi kalının sabah akşam kadrolu yalayıcıları diye tabir ediyorum ben bunları. Siyasetten nemalanan kitlelerin omurgasını zaten bu omurgasızlar oluşturuyorlar. Bunlara ne söyleseniz kar etmez çünkü onların hayatta beslendikleri tek kaynak bu kavramın getirileridir. Ne kadar çok yalarsan o kadar kendini pazarlama şansı bulursun bu tayfaya göre. Az şey mi kallavi bir deyyusun yanında poz verip sosyal medyada paylaşabiliyor olmak ve o paylaştığı resimler çoğaldıkça kendini siyasetin seyrini belirleyen bir aktör olarak görme hastalığı içinde yaşamını sürdürmek?
Birkaç kavramdan söz ettikten sonra düzenbazlık ve yalancılık kavramları üzerine de bir şeyler karalayıp şeytanı bir kenara iten zatı muhteremleri ve onların avenelerini incitmek istemem. Yolu hep kitaplardan yana düşmüş insanların insanları anlatan kitaplardan hayatı seyrederek yazdıkları cümleler en çok da menfaatlerini her şeyin üzerinde tutan soytarıları rahatsız eder. Bence daha fazla soytarıyı ürkütüp “Ya bu yine bizi yazmış, derdi nedir acep?” diye merak içinde bırakmayalım dostlar.
DEDİKODU SİYASET SANILIYOR, FIRILDAKLIK TAKDİR EDİLİP DALKAVUKLUK DA TEŞVİK EDİLİYORSA VE TÜM BUNLARI YAPANLAR BİZİM HER GÜN GÖRÜŞÜP, KONUŞTUĞUMUZ İNSANLARSA, YANİ ŞEYTANIN VAZİFELERİNİ İNSANLAR YAPAR HALE GELMİŞSE ŞU DURUMDA ŞÖYLE BİR ŞU SORUYU SORMAK GEREKMİYOR MU HOCAM: “ŞEYTAN EMEKLİLİK DİLEKÇESİNİ MUĞLA DA KİME VERDİ?”