AİLE İÇİ ŞİDDET....!
İnsan yaratılanların en yücesidir diye söyleniyor.Çünkü insan iradeye, manaviyata maliktir ve düşünme yeteneğine sahiptir.Bazen de insan düşünmeyi unutuyor... Yaratılanların en yücesi olan insanı,Yaratan yüceltdiği halde ,insan kendisini en aşağılık seviyeye indirebiliyor. Ben düşünüyorum ki, insanın düşmanı her zaman insan olur. Çünkü insanın insana ve onun ruhuna verebileceği kadar etkili ve garezli zararı hiç bir güç veremiyor.Muasır çağımızda dünyada özellikle bizim toplumumuzda bunu daha aydın ve kitlesel biçimde gözlemleyebiliyoruz.Bunu şu anda televizyon kanallarımızda yayınlanan haber ve programlar da kanıtlıyor.Hangi kanalı izlersek,günün farklı zaman dilimlerinde aile içi sorunlardan ,aile içi fiziki aynı zamanda psikolojik şiddetden bahsediliyor ve bu duruma maruz kalan insanların ne kadar zarar çektiklerini görüyoruz. Hakikaten bilim ve teknoloji çağı gibi kabul edilen bu çağda pisikolojik ve fiziki şiddete , tahkire maruz kalarak ezilen insanlar var.Evet ,bu muasır çağımızda da en çok kızlarımız ve kadınlarımız hakarete,aşağılamaya,eziyete, şiddete maruz kalıyor ve çok zaman aile içi şiddetin kurbanı oluyorlar. Aile içi şiddet esas olarak “aile içinde bir birey tarafından diğer bireyin hayatının, vücudunun, psikolojik bütünlüğünün ya da özgürlüğünün güç ya da zorla tehlikeye maruz kalması” şeklinde tanımlandırılıyor.(Stewart ve Robinson,1998, s. 83) (1)
Ailə içi şiddetin sebebleri genelde bunlardır; düşük düzeyde evlilik içi tatmin, bireylerin saldırgan hareketler,davranışlar sergilemesi,siyasi,duygu düşünce, ırk ve din farklılıkları, bir eşin özellikle kadının mesleğinin diğerinden daha iyi olması, daha fazla gelirinin olması, iletişim kurma yoksunluğu (özellikle çocuk ve yaşlılarda), her tür güçsüzlüktür. Aile içi şiddete maruz kalmış kişilerde genelde şu özelliklerin bulunduğu görülmektedir.Aile içinde belirgin bir konumu vardır (en küçük ya da en büyük olma gibi). Aile içinde genelde her şeyin suçlusu görülme eğiliminde, günah keçisi durumundadır.Bu kişilere karşı şiddetin tekrarlandığı, şiddete tekrar tekrar maruz kalındığı saptanmıştır. Aile içi şiddete maruz kalanlar temelde kadınlar, çocuklar ve yaşlılardır. (2). Şiddete uğrayan kızlar ve kadınlar bu hale itiraz etmek istedikleri zamansa aile içinde kınanıyorlar. Bu da bir gerçek ki, kadına yönelik aile içi şiddete toplumsal ön yargılarla yaklaşan bakış açısı, şiddete maruz kalan kadını korumaktan çok eylemin varlığını ve sürekliliğini destekler niteliktedir. Bunun sonucu olarak ailenin bireyleri yaptıkları fiziki , aynı zamanda pisikolojik şiddetin normal hal olduğunu ,her ailede bu olağan dışı halin olabileceği gibi safsataları kadınların beynine aşılamaya çalışırlar.Eğer kadın bu safsatalara uymaz ve itirazına kararlı şekilde devam ederse maalesef çok zaman daha çok şiddete maruz kalır. Bazen de ”namus temizliği” adıyla katledilir ya da intihara mecbur bırakılır. Bu gibi felaketlerden kurtulmak için kadınlar seslerini devletin yetkili kurumlarına duyurmakda kararlı olmalıdırlar.Çünkü şiddete uğrayan kadın,çocuk ve tüm insanlar bunu itiraf etmekden çekinmemeli ve gereksiz insanların kınamalarından korkmak yerine, cesur ve iradeli şekilde bu kınakları ve sahiblerini susdurmalıdırlar. Çünkü onları kınayanların kınama gibi bir yetkileri yoktur. Unutmayın, Allah'ın c.c indirdiği hiç bir ayetde ” insanları(kadınları ve çocukları) kendi bencil duygu ve düşüncelerinizle ve çıkardığınız adaletden uzak kararlar için dövebilirsiniz,aşağılayabilirsiniz veya öldürebilirsiniz” denilmiyor , ya da hiç bir ayetde “Erkekdir her istediğini yapar” da denmiyor ve Devletimizin Anayasasındakı hiç bir maddesinde” kadınlara, çocuklara ,gücsüz insanlara karşı şiddet göstermek güclülerin hakkıdır” diye yazılmıyor! Tüm bunlar şiddetin Yaradan tarafindan da , Devlet tarafindan da kabul edilmediğini açık- aydın aks etdiriyor.
ŞİDDET ŞİDDET DOĞURUR!
Dünyanın en saf varlığı olan ve bizlerin geleceği olan çocuklar da çok zaman fiziki veya psikolojik şiddete maruz kalıyorlar. Bu durum ya aile dahilinde ,ya da okulda, anaokulunda başlıyor.Çok zaman ebeveynler evlatlarına sözde “terbiye” usulü olarak şiddeti seçiyorlar. Aslında bu en büyük cinayetdir.Çocukların ruhunda derin yaralar açan bu “terbiye” üsulunu olağan hal hesab eden ebeveynlerin çoğu kendilerini savunurken ”Beni de anam , babam veya erkek kardeşim dövmüştür.Burada ne var? ,sen benden kıymetli misin? Ben de dövülmüşüm,sen benden değerli değilsin,adam ol diye dövüyorum”gibi cümleler kullanıyorlar. Sanki dayak(şiddet) nesilden-nesle ötürülmesi gerekli olan bir mirasmış gibi değerlendiriliyor. Zülüm ve şiddeti aile içi terbiyenin bir hissesi gibi görenler de var. Şiddet sorununun en can alıcı noktalarından bir diğeri, kuşaktan kuşağa aktarılma özelliğidir. Aile içinde şiddete maruz kalan çocukların çoğu, büyüdüklerinde şiddet uygulayan eşlere ya da ana babalara dönüşüyorlar, şiddet uygulayan yetişkinlerin büyük bölümünde çocuklukta aile içi şiddete maruz kalma öyküsü saptanmıştır.(3).Yeni neslin şiddete maruz kalması geleceğimizin mahvı demekdir. Böyleki, ailesinde tekrarlı bir şekilde şiddet gören kişilerde depresyona daha fazla rastlanmaktadır. Şiddet davranışı sonucunda öfkenin bir şekilde bastırılması ile ortaya çıkan depresyon, bu kişilerde intihar duygusu düşüncesi gelişmesine yol açmaktadır.İntihar güdüsüyle intihar girişimine ,yani bir anda intihar etmeye neden olmaktadır.(4).
SİZ , BİLMEZSİNİZ....
Değerli kadınlar ve şiddete maruz kalan tüm insanlar ! Şiddete uğramaya mecbur değilsiniz! Ben sizleri anlıyorum,derinden anlıyorum.Sakın" Siz Bilmezsiniz" gibi önyargıyla düşünmeyin,çünkü ben de şiddet mağduruyum hem de aile içi şiddetin mağduru. Önceden de bahs etdiğimiz gibi insanın insana verdiği garezli zararı hiç bir güç veremez. Bazen bize en güclü zararı en yakınlarımız veriyor. Bu zararın normal hal olduğunu da savunuyorlar .Çünkü, hala daha şiddeti,tahkiri ve tehtidi normal hal hesab eden ve isteklerine bu yolla ulaşmaya çalışan çöl bedevisi Arap'larla aynı düşüncede olan veya kendi bencil duygularını doyurmak için ” kanunlar” çıkaran ve kendilerini çağdaş zanneden barbarlar var.Şiddete uğrayan kadın,çocuk ve tüm insanlar bunu itiraf etmekten çekinmeyiniz lütfen.Örnek olarak ben,kendim çekinmeden bir zaman aile içi pisikolojik ve fiziki şiddete uğradığımı ve istemediğim bir evliliğe sürüklenmek istediğimi itiraf ediyorum.Bu şiddeti benden 5 yaş küçük olan erkek kardeşim bana uyguluyordu ve ne yazık ki ,ebeveynlerim ayni fiziki , psikolojik şiddeti ,tehtidi , küfürle destekleyerek, bana karşı yaptıkları şiddetin doğal bir olay olduğunu ve her ailede olabileceğini savunuyorlardı. Ama ben bunun kanunlarda da yeri olmadığını biliyordum ve itirazımda da karalı olduğumdan çok gereksiz insan tarafından kınandığım olsa da ,bu seviyesiz kınakların boş olduğu hakikatini unutmadım ve can güvenliğimin her şeyden değerli olduğunu anladım.Şiddeti bana uygulayanlar canımla bile beni tehtid etdiler.Yetkili mevkilere şikayetlerde bulundum.Yaratanın bana bağışladığı canı sadece yaradanın alabileceği gerçeğini unutmadım. Şiddete uğrayanların, ben de dahilim bu insanlara ve biliyorum ki vücutdan atılan dayağın yaraları, izleri zamanla geçiyor da,ruhlarımızda maruz kaldığımız fiziki ve pisikolojik şiddet yapanların açdığı izler asla geçmiyor.Hele kalpde açılan yaranın acısı bir ömür sürüyor ve her zaman yarası kanıyor .Kimi zaman uykudan fırlayarak uyanıyor o şiddetin acısını derinden yaşıyoruz .Bu vicdansızlığı yapanların insanlıkdan nasiblerini almadıklarını bir daha canımız yana yana anlıyoruz.Yıllar geçse de bu acı dinmiyor.İşte bu acıyı "Siz bilmezsiniz",şiddeti yaşayanlar bilir. Bu travmayı yaşatanların vicdanı hiç bir zaman sızlamaz ve her zaman haklı olduklarını düşünürler.Çünkü insanlıkdan nasib almayan insanların uyguladığı şiddetden vicdanı asla sızlamaz. Aslında bu bir gerçektir ki,Türk kadını daima ailesine bağlı ve asil olur.Ama malesef cesur ,mert ,asil Türk kadını şiddete maruz kalıyor.Halbuki biz atalarımızdan böyle görmedik.Asaletli Türk atalarımız daima Türk kadınını,hatununu,hanımını yükseklerde tutar ve kıymetini bilirlerdi.Ama malesef bizler bedevi Arapların ve sömürgeci Avrupa'lıların huylarını,davranışlarını benimsedik.Bu durumdan da en büyük zararı Türk kadını gördü. Ben kadim,köklü ve asil atalarımızın kadına verdiği değerden "Türk Kültüründe Kadının Yeri ve Önemi" isimli araştırma makalemde özellikle bahs etdim Sizlerden okumanızı rica ediyorum.Lütfen değerli kardeşlerim asil atalarımızı örnek alalım ,bedevi arapları ve sömürgeçi avrupalıları değil!
Faydalanılan kaynaklar:
1.Türk Psikoloji Yazıları, Aralık 2008, 11 (22), 84./(Stewart ve Robinson, 1998, s. 83)
2. Vahip I :Evdeki Şiddet Ve Gelişimsel Boyutu: Farklı Bir Açıdan Bakış.Türk Psikiyatri Dergisi. 2002; 13(4): 312-319 )(Sağlık Bakanlığınca Dünya Sağlık Günü İçin Hazırlanan Basın Bildirisi.10 Ekim 2002,Ankara. Erişim Adresi: . Erişim Tarihi:14.7.2004.)
3. Aile ve Toplum Yıl: 7 Cilt: 2 Sayı: 9 Ocak-Mart 2005 ISSN: 1303-0256
4. 3-cükaynakla aynıdır.
5. Aynur Talıblı. “EL-ALƏMİN, XALQIN VƏ CAMAATIN SAYƏSİNDƏ PUÇ OLAN HƏYATLAR-BUNA DUR DEYƏK” ismli məqalədən.