Ey kavmim...
Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin
beni hiç dinlemezsin.
O kadar hızlı akıyor ki zaman düşüncelerimi toplamakta zorlanıyorum. Her gün yeni sandığımız; halbuki birbirinin aynı olan, illüzyonlarla dolu, binlerce veri/bilgi akışı sağlanıyor hayatımıza. Elbette veri ile bilgi aynı şey değil ancak bizler ayırt edemez olduk bu farkı son zamanlarda. Bu verileri ayırt edip, organize etmek gittikçe zorlaşıyor, bu hızdaki bir akışta. Bir de bilinçaltımıza oynananlar var elbette. Aslında insanlık olarak bir saldırı altındayız ancak fiziksel olarak karşımızdaki tehditler yüzünden bilişsel olarak ne büyük bir tehdit altında olduğumuzu anlayamıyoruz bile. Sağlığımıza karşı oluşturulan tehditler, ekonomimize karşı oluşturulan tehditler, terörizmle ilgili tehditler ve benzeri tehditler yüzünden 3 adım ötemizi göremez olduk.
Sahi bize ne oluyor?
Şeytanın oynadığı bir dizi film izliyorum. Ne kadar inkar edersek edelim dizilerimizde de filmlerimizde de bizler için kutsal değeri olan teolojik kavramlar canlanıyor, canlandırılıyor bir karaktere bürünüyor. Bunların asla bilinçsizce yapıldığını düşünmüyorum. İzlediğim diziden bir sahne anlatarak devam etmek istiyorum yazıma; bir meleği öldürmeye kalkan bir insan; canın mı paran mı diye soruyor meleğe ve melek de “elbette param, diğerini kim seçer ki” diyor. Bu cümle bende bambaşka bir farkındalık oluşturuyor. Tüm teolojik kavramların canlandırıldığı bu tür dizilerin bir başka ortak noktası da var. Tanrı insanlığı terk ediyor her seferinde.
Tanrı insanlığı terk ettiği için mi bu halde oluyoruz yoksa insanlık tanrıyı unuttuğu için mi bu tür durumlarla muhatap oluyoruz? Bir türlü netleşmeyen bir ikilem olarak kalıyor senaryolarda. Dolayısıyla bir mesaj olarak kalıyor bilinçaltlarımızda; para ile muhabbetimiz, iyilik ile muhabbetimiz, can ile muhabbetimiz, canan ile muhabbetimiz.
Sahi bize ne oluyor?
Aslına bakarsanız tam bir gençlik dönemi, “yeni adıyla” ergenlik dönemi sendromu; bizleri çaresizce kıvrandıran, sergi alanı olarak ekranlar kullanılan? Birden gençlerimiz bu sendrom ile kuşatılıyor. Evet kuşatılıyor fark etmeden, fark edilmeden, birden, aniden. Ve doğaüstü diziler ile cevap veriliyor tüm cevabı aşikar sorularımıza, sorunlarımıza: “Tanrı seni terk etti”.
Sahi biz ne yapıyoruz?
Tüm bunlar gözlerimizin önünde gerçekleşirken. TV kanallarında “deizm” tartışılmaya devam etsin, ailelerin bir kısmı deizmi can hıraş reddededursun. Birileri diziler aracılığı ile gençlerin duygusal çalkantılı durumlarını bu arada tanımlıyor. Evet tanımlıyor.
İş işten geçmiş olmuyor mu? Çünkü genç birey yaşadığı durumun tanımını büyüklerinden öğrenmek yerine sosyal medyadan, güncel tartışmalardan ya da dizilerdeki hayali kahramanlardan öğreniyor. Kim kimin değirmenine su taşıyor şimdi. Cehenneme giden yollar iyi niyet taşları ile mi döşeniyor bu şekilde? Bu yazılanlar sadece günümüzde yaşanılanların ufacık bir parçası. İşte tam da bu nedenle istila ediliyoruz. Tam da bu nedenle gençliğimiz istila diliyor.
Kavram; bir tasarım, bir anlam yükü. Birden tasarlanmış bir anlam yükü haline geliyor boşlukta hissettikleri bu duygu, sonu -izmle biten.
Sahi biz ne yapıyoruz?
Bir de toplumsal cinsiyet eşitliği ile başlayan özgürlük çağrıları var. Özgürlüğü sadece kendiler için isteyen bir grup insan önce karmaşa yaratıp, sonra tanımlama yapıyor. Bizler ise boşta ve boşlukta bıraktığımız gençlerimizin elimizden nasıl kayıp gittiğini bile izleyecek kadar farkına varamıyoruz yaşanılanların. Eşitlik kavramı adalet kavramının önüne geçiyor. Eşitliği isteyenler eşitsizlikten nemalanıyor gözlerimizin içine bakarak ama tehditler yüzünden 3 adım ötemizi göremiyoruz. Eşitliği isteyenler eşitsizlikten nemalanıyor.
Sahi biz kimiz?
Zaman mı hızlandı, insanlar mı yavaşladı bilemeyiz ama Kahramanları beklemenin zamanı kalmadı. Tam da sıradan insanların savaşması gereken zamanlardayız. Nereden başlayacağımızı tam olarak bilmiyorsak bile olduğumuz yerden başlamalıyız. Yersiz her eleştiri, eleştirdiğiniz düşünceyi pekiştirir diyerek neyi ve neden eleştirdiğimizi düşünerek hareket ederek veri akışını az da olsa sınırlandırmak zorundayız. Evet bilgiye ulaşım çok kolaylaştı. Ancak bilgi artık bir tehdit unsuru olmaya başladıysa hayatımızda, evrensel kümemizi küçültüp, bilgiyi de sınırlandırmalıyız. Artık bilgiyi doğru kaynağından alma zamanlarını geçtik, bilgiyi doğru yerde kullanmak zorundayız.
Sahi biz kimiz?