Sivil Anayasa ve Başkanlık temelli Milliyetçi-Muhafazakar ittifaka sabotajın kodları!

ZİHNİ ÇAKIR

Siyasetin kendi dinamikleri, sivil bir anayasa ve yeni bir sistem tesisi için AK Parti ve MHP arasında ittifakı zorunlu kılıyor. Bu iki parti tabanları arasındaki geçişkenliğin bu ittifakı daha da güçlendirdiğini söylemek de mümkün.

AK Parti’yi sivil bir anayasa ve Başkanlık ya da Partili Cumhurbaşkanlığı arayışlarında MHP ile ittifaka iten en önemli sebep de taban baskısıydı.

Aynı şekilde Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, 15 Temmuz sonrası rafa kaldırılan Başkanlık talebini, “meclise getirilirse halkın önüne konulması için MHP üzerine düşeni yapmaya hazırdır” mealindeki “referandum” çıkışı, 15 Temmuz sonrası oluşan bütünleşmeyi güçlü bir irade etrafında pekiştirme refleksiydi zannedersem.

Tabii ki MHP tabanı içerisinde, “milliyetçilikle” “ulusalcılık” arasında gel-git yaşayan bir kesim var; tıpkı AK Parti içerisinde olduğu gibi. Bunları AK Parti’de, “ümmetçiliği” bir etnisiteyi değil Türkiye’nin üst kimliği olan “Türklüğü” redde dönüştüren ve “İslamcılık” maskesi altında “Kürtçülük” romantizmine kapılanlar şeklinde kategorize etmek mümkün.

AK Parti ve MHP’nin gerek yeni bir anayasa gerekse yeni Türkiye’nin tesisi yönündeki ittifakının, bu iki parti içerisindeki yukarıda işaret ettiğim kesimleri rahatsız edeceğini, bu yönde olası sabotajlara hazırlıklı olunması gerektiğini sıklıkla dile getirdim.

İşte o sabotaj timleri, birilerince harekete geçirildi bile.

Bilhassa MHP tabanının, sivil anayasa ve Başkanlık/Partili Cumhurbaşkanlığı mutabakatına olan desteğini kırmayı hedefleyen bir saldırı bu.

MHP’de Meral Akşener’in başını çektiği ve FETÖ eksenine kaymış muhalif hareket ile statükoyu korumak adına hareket eden Ulusalcı tayfanın son dönemki çıkışlarını bu parantezde okumak mümkün.

AK Parti içerisindeki sabotaj timlerini de daha çok kendini İslamcılık ve Ümmetçilik kamuflajı altında gizlemeyi başaran Kürtçü tayfa ile FETÖ ekseninde kendini belli etmeye başlayan kripto kimliklerde görebiliriz. Bunlara bir de liberal kimlikle küreselci dayatmaların sözcülüğüne soyunan yazar çizer takımıyla sözde entellektüelleri ekleyelim.

Buradaki, bu sabotaj girişimlerinin arkasındaki en temel amaç; gerek sistemsel revizyonun gerekse sivil anayasanın MHP ve AK Parti ittifakıyla gerçekleşmesinin önünü tıkamak. Zira tabanları bu denli geçişken bu iki “yerli ve milli” siyasi hareket tarafından yazılacak bir sivil anayasa ile tesis edilecek yeni sistem, ülkenin kurulduğundan yana dış müdahalelere açık yönetim sistemini bu müdahalelere de kapatacak.

Yine böyle bir ittifakın getireceği anayasada, ülkeye ve millete aidiyeti olmayan bölücü unsurların temsili ya da özel tanımlarla gelecekte ülkeyi bölmenin önünü açacak ayrıcalığı yer almayacak. Tam tersi ülkeye ve millete aidiyet duygusunu güçlendirecek, bölme ve parçalama planlarını yerle yeksan edecek temel kıstaslar yer alacak.

Haliyle, AK Parti’yi yeni bir anayasa için terör ve bölücülük merkezine oturan siyasi eğilimlerle ittifak etmeye mecbur bırakma planı alt üst olanlar, gayri milli unsurların temsiline müsaade etmeyecek anayasa yapım üst aklının AK Parti-MHP odaklı olmasının önünü kesmek istiyor.

Bu ittifakı bozmaya dair sabotajların vücut bulduğu önemli gelişmeleri de aktarmakta yarar var. Mesela hep kafalarda soru işaretleri bırakan Mehmet Ali Şahin’in HDP’lilerle ilgili açıklaması. AK Parti Karabük Milletvekili Şahin, HDP'li milletvekillerinin tutuklanmasıyla ilgili, “tutuklanmasalar daha iyi olurdu” diyor. Şahin bu çıkışını, “Demokratik bir ülkede parlamento aritmetiği ölüm ve kesinleşmiş mahkeme kararıyla ancak değişmelidir” fikriyle açıklamaya çalışıyor. Oysa hiçbir demokratik hukuk devletinin, parlamento aritmetiğinin korunması adına terörizmi destekleyenlere, ülkeye ülkenin egemenliğine kast eden eylem ve söylemlere müsaade etmeyeceğini en iyi bilenlerden biri de kendisi olmalı.

Aynı şekilde AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu da bu ittifakı dinamitleyen çıkışlarda bulundu. Çok değil daha bundan sadece 1 yıl önce bölgeyi esir alan özyönetim ve hendek terörüne ilişkin, “özyönetim oturup konuşulabilir ama yöntemi bu değil” diyen Ensarioğlu, bir kaç gün önce de haklarında kuvvetli deliller bulunduğu için açığa alınan binlerce PKK yandaşı ve hatta üyesinin yeniden okullara döndürülmesi için gösterdiği çabayı açıklayıp, PKK’lıların göreve dönüşünü “eğitim öğretimin aksamaması” gerekçesine dayandırdı. Ensarioğlu’nun bu açıklaması ve alınan karar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, teröristi sınır ötesi ya da içi nerede olursa olsun bulup yok etmeye yönelik açıkladı yeni terörle mücadele paradigması bir kenarda dururken, PKK yandaşı ve hatta üyesi binlerce militanın üstelik devletin kalbi olan eğitim sistemine sokulmasından başka bir anlam taşımıyordu. Haliyle MHP tabanı başta olmak üzere her kesimden çığ gibi büyüyen tepki aldı.

Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin “OHAL çıkışı” da bütün bunlara tuz biber oluyordu. Terörle mücadelede devletin elini rahatlatan, ekonomik ve sosyal hayata zerre kadar etkisi olmayan OHAL için, “Ben ekonomi bakanı olarak OHAL istemiyorum kardeşim” diyen Zeybekçi, liberal akımın sabotaj tim mensupları gibiydi adeta.

Sözün özü; AK Parti ile MHP arasındaki sivil anayasa ve sistemsel revizyon ittifakı, bu ülkeyi yüz yıla yaklaşan uykudan uyandıracak bir sürecin de mihenk taşı. Haliyle bu ittifakı tarumar etmek için düzenlenecek sabotajlar sadece yukarıda saydıklarımla sınırlı kalmayacak yerel ve küresel boyutlarıyla şiddetini arttırarak sürecektir. Bu çerçevede ivedilikle yapılması gereken şey, sistem değişimi sonrasında siyaseti iki partili düzene zorlayacak olan Başkanlık/Partili Cumhurbaşkanlığı yolunda, AK Parti ve MHP’yi ittifakın ötesinde bütünleştirecek adımlar atılmasıdır. Böylelikle; Milliyetçi Muhafazakar Demokrat blok hem yeni Türkiye’nin kurucu iradesi olacak hem de yeni sistem ayrılıkçı ayrıştırıcı ve ötekileştirici unsurlar ve dış etkilere karşı daha dirençli olacaktır.