Bir maçın sonucu üzerinden değerlendirme yapmak kolaydır. A takım B takımı yendi der geçersiniz. Maçı izlememiş okuyucu buna inanır çünkü tescil edilmiş sonuç esastır. Ancak o maçta şike var mı yok mu ancak izleyen bilir...
Soros affedersiniz Osman Kavala davası da biraz buna benziyor.
2004 yılında bir kitap çıktı. Belgelerle yazıldığı için itiraz makamına kapalıydı. Zaten kimse de itiraz edemedi. Okuyan okudu, okumayan ise bu gün olduğu gibi maçın sonucu üzerinden yapılan yorumları dinleyen taraftarlar gibi kirli ilişkiler ağından habersiz duyduklarına inandı.
Mustafa Yıldırım'ın kaleme aldığı "Sivil Örümceğin Ağında" kitabından bahsediyorum. Bu kitapta Osman Kavala ve şürekasının STK ilişkileri adı altında Atatürk ve laik demokratik cumhuriyete karşı giriştikleri karanlık ilişkileri ve bu sürecin BND/CIA örgütlerince nasıl finanse edildiği belgeleriyle anlatılıyordu.
Medyadaki çürüme her kanadı içine alarak ortalığı kokuturken, yaşadıkları bu travmanın stres bozukluğuyla Cumhuriyet-Odatv-Sözcü ve türevleri gerçek yüzlerini faş edip kamuoyunun dikkatini üzerlerinde yoğunlaştırdıkça beni çeşitli yaftalarla (yandaş, havuz yazarı, Pelikancı, hükümete yakın vb...) kamuoyuna pazarladı. Oysaki sadece muhalif olacağız diye kırılmalarını, sapaklarda yaşadıkları kafa karışıklıklarını yazıp paylaşıyordum, hepsi bu...
Osman Kavala'nın kim olduğunu ya da bu gün günah çıkarma telaşesindeki Demirtaş'ın aslında neyi savunduğunu yukarıdaki medya benden çok daha iyi biliyor, biliyor da söyleyemiyorlar. Çünkü Kavala, Berberoğlu ve Demirtaş sözde "mağdurlar". Sözde mağduriyetin gerekçesi de onlara göre Erdoğan olduğu için bu "ilginç" karakterleri savunabilecek kadar körleştiler.
Tunceli'ye Dersim diyebilecek kadar Atatürkçü(!) bir çizgide giden Odatv ve Soner Yalçın'ın PKK çizgisindeki yayıncılığını Nihat Genç ayrıntılı bir şekilde anlatmıştı zaten. Bir daha üzerinden geçmeye gerek yok.
Cumhuriyet gazetesinde Bartu Soral'ın Kavala yazısına yine aynı gazetede "Kusmamı ve öğürmemi durduramıyorum" diye cevap veren Zeynep Oral'ın tutturduğu çizgiyi, Uğur Mumcu ile nasıl ilişkilendirebildiklerini düşünmek benim değil ama okuyucularının dikkat etmesi gereken husustur.
Gelelim Boğaziçi eylemlerine dair habere ve Cumhuriyetin bana atfettiği "HalkTV'ye hedef gösterme" haberine...
İrfan Değirmenci HalkTV Ana Haber bülteninde "... Boğaziçi’ndeki çocukların eylemine destek vermek evde oturarak tweet atmakla olmaz" minvalinden cümle kurduktan hemen sonra yaptığı çağrının içeriğini fark edince kendisini tevil etmişti. Bende bu konuya twitimde değinince, RTÜK Başkanı sayın Ebubekir Şahin, taşıdığı sorumluluk ve üslendiği görevin gereği olarak "yayınları yakından takip ettiklerini" ifade eden bir paylaşım yaptı. Cumhuriyet ve avanesine göre ben ve RTÜK Başkanı sayın Şahin bu etkileşimle HalkTV’yi hedef göstermiş olduk.
İkiye bölünmüş medyada biri gençleri kendince İslam düşmanı ilan edip "katli vaciptir" diye hedef gösterirken diğeri de destek vermenin sokakta olacağını işaret ederek her iki türlü vandalizm kışkırtılıyor. Bunları dillendirmenin neresi hata(?)
"Demokrasi Projesinin Medyadaki Fertlerine" daha verecek cevap, belge dosya çok ama benim gündemim farklı, yeri gelirse nasıl savrulduklarını daha ayrıntılı belge ve dosyalarla ayrıca paylaşırım.