Siyasetin FETÖ sınavı!

ZİHNİ ÇAKIR

Malum en ateşli tartışma konusu Fetullahçı Terör Örgütü’nün siyasi uzantıları... Bu yöndeki endişeleri yok saymak da mümkün değil. Öyle ya; Milli Güvenlik sorunu olarak kabul ettiğimiz, devlet içine sızmış bir örgütlenme. 15 Temmuz’da da gördük ki; okyanus ötesinden düğmeye basınca harekete geçirecek kadar yuvalanmış devletin kılcallarında.

Silahlı kuvvetler gibi kapalı bir yapı içine bile tepeden tırnağa nüfuz eden bir örgütün, siyasette yapılanmamış olması tabii ki akla ve mantığa aykırı.

Bu çerçevede gelen eleştirileri o nedenle önemsemek durumundayız.

Ancak, FETÖ’nün siyasi uzantılarının tasfiyesini talep etmekle, siyaset kurumunun işlevselliğini ortadan kaldıracak genelleme arasındaki çizgiyi muhafaza etmek zorundayız. Aksi halde siyasetin çözüm mekanizması dışına itildiği bir tablo ortaya çıkar ki; bu durum kaosu ve siyaset dışı müdahaleleri tetikler.

Muhakkak ki FETÖ siyaset kurumunun bu dengi güçlü olduğu, parlamenter rejim üzerindeki vesayet bloklarının etkisinin kırıldığı bir dönemde, siyaseti örgüt çıkarları için bir araç olarak görecek, bu aracı kontrol edebilmek için de mensuplarını siyasi partilere serpiştirecek bir örgütlenme modelinin adresi. Bu bağlamda muhalefet ve iktidar partilerinde örgüt mensuplarının bulunmadığını kimse söyleyemez. Buna zerre miskal itirazımız da yok.

Ancak gerek siyaset kurumunun gerekli adımları atmaması, gerekse geçmişten kalan siyasi hesaplaşma dürtüleri, siyasetin baştan aşağı FETÖ’nün egemenlik alanı olduğu şeklinde bir algıyı tetikledi.

Böyle bir algı toplumun genelini esir aldığında, geleceğimiz tek nokta, siyasetin çözüm merkezi olmaktan çıkması olur ki; bu demokrasi dışı yollara davetiye çıkarır.

Kişisel hesaplarını “tepeden tırnağa FETÖcü” söylemleriyle görmeye çalışanlar, siyaseti “FETÖ tasfiyesi” adı altında dizayn etmeye çalışanlar, iktidar partisinin hareket alanını “toptancı bir FETÖ yaklaşımı” ile daraltmaya çalışanlar bir kenara, toplumun her kesiminin mutabık kaldığı siyasetteki FETÖ unsurlarını, bir an evvel cesur ve kararlı adımlarla tasfiye etmek, bu tehlikeyi ortadan kaldırabilir.

Ankara kulislerinde, her bir siyasi parti ile ilgili rakamlar telaffuz ediliyor. Tabii ki parti Genel Merkezleri bu rakamlarla ilgili istihbarat kurumlarının somut verilerini görerek karar vereceklerdir. Ancak istisnasız tüm partiler için toplumun genel beklentisi; daha düne kadar FETÖ ile irtibatını kesmediği bilinenlerle, örgütün meşruiyet zeminini kuvvetlendirmek için çaba harcayanlarla, 15 Temmuz Kanlı Darbe girişimine kadar gelen süreçte örgütün sözcülüğünü yapanlarla ilgili bir dakika bile beklemeden ihraç mekanizmasını işletmek ve yargıyı göreve çağırmak.

AK Parti, MHP ve CHP’de bu isimlerin kimler olduğunu herkes biliyor. Daha düne kadar FETÖ için cübbesini giyeceğini söyleyen Bülent Arınç’tan, örgütü her platformda savunan Hüseyin Çelik’e, örgütün yargı kadrolaşmasının kozmik beyni olmakla suçlanan Sadullah Ergin’den, örgütün ByLock isimli iletişim ağına dahil olan milletvekillerine, bir çok isme fiske vurulmadan örgütün ibadet ve ticaret basamaklarına yönelik adımlar sorgulanır. Genel Merkezler tarafından disiplin kurulu yoluyla ihracı mümkün olanlar için ipe un serilirken teşkilatlara FETÖ temizliği yapın genelgeleri göndermek hiçbir karşılık vermez.

AK Parti’nin 100 civarında il ve ilçe teşkilatını FETÖ ile ilişki kapsamında görevden alacağına dair son gelen bilgiler olumlu gelişme. Muhtemeldir ki bu adım bu hafta sonu yapılan kamp sonrasında atılacak.

Gerek iktidar partisi gerekse muhalefet partileri, FETÖ ile ilişkili isimlere dair parti disiplini ve akabinde yargıya çağrı işlemini geciktirdiği sürece, siyaseti dizayn etmeye çalışanlarla, kişisel hesaplarını FETÖ temizliği parantezinde görmek isteyenlerin genellemeci söylemleri ve bu yönde oluşturulan algıdan kurtulamaz.

Eğer bu algı toplumun geneline sirayet ederse, yukarıda da ifade ettiğim gibi siyaset kurumu sorunun çözüm merkezi olmanın dışına itilir ve demokrasi dışı yollara davetiye çıkarılmış olur.

15 Temmuz’un maksatlarından biri de bu değil miydi?

Eğer 15 Temmuz konusunda sergilenen tavırda samimiyet testindeysek, evvela siyaset kurumu kararlı ve cesur adımları atmak zorunda. Aksi halde bürokrasideki yaptırımların bile meşruiyet tartışmasına kurban gideceği bir dönemin esiri oluruz.