Siz deyin 'paranoyaya bağladın' ben deyim 'saçmaladım'!

ZİHNİ ÇAKIR

Lithuril ve Anafranil… İkisi de sakinleştirici etkiye sahip ilaçlar. Manik-depresif hastalık ve depresyon ile davranışsal bozuklukların tedavisi içini kullanılıyormuş.

Mesela Anafranil’in, özellikle psikomotor yetersizlik, depresif mizaç ve anksiyete gibi tipik

özellikler dahil, tamamen depresif sendrom üzerine etkili olduğu biliniyormuş.

Psikiyatr değilim. Manik-depresif ataklar ya da davranışsal bozukluklarda tedavi uzmanı hiç değilim.

Merak ettim araştırdım bu iki ilacı. Sağlık Bakanlığı kayıtlarında 15 Temmuz’dan sonra kullanımında ciddi bir artış görüldüğünü işitmiştim çünkü.

Bunun bir anlamı olmalıydı. İlaç kullanımını arttıran şey, 15 Temmuz’da milletin silahıyla, tankıyla, topuyla ve F16’sıyla millete saldıran üniformalı teröristlerin sebep olduğu toplumsal bir travma ve bundan kaynaklı davranışsal bozukluk ya da depresif ataklar olamazdı.

Öyle ya; milyonlar şehirlerin meydanlarında birikmiş üniformalı teröristlere karşı iman gücüyle direnirken, neden depresyona girecekti ki.

Havadaki F16’ya bile atlamayı düşünecek mangal gibi yüreği bulunanların, ateistim diyenlerinin bile tekbirler getirerek direniş gösterdiği bir toplumun o gecenin travması nedeniyle manik-depresif ataklara, davranışsal bozukluklara tutulduğunu düşünmek bile eşyanın tabiatına aykırıydı.

En iyisi bu iki ilacın kullanım yoğunluğunu araştırmaktı. İlginç bilgilere ulaştım bu noktada. İlacı en çok kullanan/reçetelendirilen kişilerin yargı mensubu olduğu fısıldanıyor içlerinde az da olsa emniyet mensuplarının bulunduğu belirtiliyordu.

Ne var bunda diyorsunuz değil mi şimdi? Hiçbir şey yokmuş gibi duran ama çok şey olan bir durum. Manik-depresif ve davranışsal bozukluk ıslahı için kullanılan bu ilaçların kahir ekseriyetinin kullanımında 15 Temmuz milad olunca çok şey var.

Hepimiz biliyoruz ki bu tür rahatsızlıkların sebebi kendilerinden beklentinin yüksek olması ve ideallerini gerçekleştiremeyişleri. Bu kişilerin, kendi isteklerini gerçekleştirmekten ziyade başkalarını mutlu etmeye çalışmaları, hayattan beklentilerinin fazlalığı ve bunu gerçekleştiremeyeceklerini anlamaları. Yine içe kapalı, adeta robotlaştırılmış, mimik tepkileri sıfırlanmış kişilerin kapalı dünyalarında yaşadıkları gel-gitler. Davranışsal bozukluk ise, korku, endişe ve hedef olma hislerinin kontrol edilemez hale gelmesi…

Ne demiştik; Lithuril ve Anafranil’in yani manik-depresif ve davranışsal bozukluğu tedavi edici sakinleştirici ilaçların, bilhassa 15 Temmuz sonrası kullanım evreni yargı kısmen de emniyet mensuplarında yoğunlaşmış.

Göreceli tespitlere göre de mesela yargı mensupları içinde bu ilaçların kullananlar öyle dava yoğunluğu olan mahkeme heyetlerinden oluşmuyormuş. Daha çok 15 Temmuz sonrasındaki gözaltı, ihraç ve açığa alma ile tutuklama konusu kişilerin yakın çevrelerinde, ait oldukları grup mensuplarında yoğunlaşıyormuş kullananlar. Bunları öğrenince "aha yeni bir FETÖCÜ kriteri" diyesim geldi.

Biliyorum, tipik bir paranoya belirtisi sezinlediniz bende. Bazılarınızın benim için tedavi reçeteleri hazırlayacağını da tahmin edebiliyorum. Ama yok; susmaya karar vermiş birinde neden paranoya olsun ki. Büyüklerimizin sözünü, her gün karşısına çıktığım hakim ve savcıların, “Zihni Çakır sana mı kaldı devleti kurtarmak. Yarın bu iktidar giderse bu yazıp söylediklerinin bir kıymeti olmayacağını aleyhinde kullanılacağını bil” tarzı “nazik” uyarılarıyla, dostlarımın(!), “yarın falancayı seven birileri bacaklarına sıkar ıskalar kafana sıkar, o olmadı, bir savcı iki hakim ayarlar içeri tıkar” şeklindeki "naif" ikazlarında bile paranoyaya bağlamamışım ben iki ilaç kullanan(lar) için mi bağlayacağım.

Benimkisi sadece merak işte. Biraz da eski Amerikan filmlerine özenti. Hani onların bir oyuncağın barkotundan faile ulaşması ya da bir ilaç reçetesinden eczaneye o eczaneden kuruma ve kurumdan kişiye ulaşma silsilesi yok mu… O acemi James Bond özentisi benimkisi. Yoksa hakim ve savcıların bu iş yükü içinde davranışsal bozukluk yaşamaması manik-depresif ataklara kapılmaması mümkün mü. Hele 15 Temmuz gecesi ilk başlarda hayallerine ulaştığını zanneden, sonra karamsarlığa kapılan sabaha doğru da aidiyet hissinde depremler yaşayan emniyet mensuplarının depresyona girmesinden daha doğal ne olabilir.

Takmayın beni. Bazen susunca içindeki çığlık dışa vuruyor ya haniinsanın; kimi zaman dışa vuran çığlık da böyle absürt bir hal alıyor işte.

İyisi mi ben çığlığımı çiçeğe-böceğe ağaca-yeşile ve dahi aşka-sevgiye kanalize edeyim. Nasılsa o durumlarda saçmalasan da kimse anlamıyor...