Malum; Osmanlı’yı yıkıp Cumhuriyet’i kuran irade, gelecek nesillerin o şanlı maziyle arasındaki köprüleri yıkmak için tarihi tahriften bile medet umdu.
Osmanlı’nın mirası topraklar üzerinde egemenlik kuran uluslararası aktörler, bu egemenliklerinin sarsılacağı korkusuyla, Türkiye Cumhuriyeti ile Osmanlı arasına derin düşmanlık tohumları ekti.
Ülkenin Kurtuluş Savaşı’nın finansmanı bile Osmanlı Sarayı’nın bütçesiyle desteklenmişken, o finansmana katkı sağlayan Sultan, Cumhuriyet’i kuran irade tarafından hain ilan edildi.
Planlı ve programlı bir süreçtir Osmanlı’nın yıkılıp Cumhuriyet’in ilanına kadar geliş.
Düvel-i muazzama karşısında bir milim eğilmeyen Osmanlı’nın sadece çökertildiği sürecin değil; aynı zamanda itibarsızlaştırıldığı sürecin de adıdır.
İşte buna en acı örnek, 33 yıl yönettiği Osmanlı’nın bir karış toprağını vermeyen Sultan II.Abdülhamit Han’ın başına gelenlerdir.
Sultan Abdülhamit Han, dünyanın çalkantılarla dolu tarihinde o 33 yıl boyunca Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü korumayı ve Küresel oyunlar karşısında Osmanlı’yı ayakta tutmayı başarmış bir Sultan.
Batı’nın bütün planlarını birbirinden farklı hamlelerle ters yüz eden Sultan Abdülhamit Han, sırf bu öfkeden kaynaklı suçlamaların da hedefi olmuş.
Cumhuriyet’i kuran irade tarafından bile kabul gören Kızıl Sultan yakıştırmasının en temel sebebinin, Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü bozmayı hedefleyen etnisite odaklı kalkışmalar karşısındaki tavizsiz duruşu olduğunu dünya alem biliyor.
Bu yakıştırmanın, dış kışkırtmalar sonucu baş gösteren Ermeni isyanlarını bastıran politikaları nedeniyle Albert Vandal adlı bir Fransız tarafından ortaya atıldığını, başta İngiltere ve Fransa olmak üzere batı kamuoyunda Abdülhamid'in kan dökücü bir padişah olduğu propagandası başlatıldığını iyi bellemeliyiz. Çünkü o gün Abdülhamit Han’a reva görülenlerin tıpa tıp aynısı bugün PKK ve türevleriyle mücadeledeki kararlılığından ödün vermeyen Recep Tayyip Erdoğan’a görülüyor, benzer propagandalar, diktatör söylemleri eşliğinde onu hedef alıyor.
Sultan Abdülhamit Han’ın Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü korumak için büyük mücadeleler verdiği bir dönemde, dışarda planlanan ve Osmanlı'nın çöküşünü hazırlayan yürüyüşlerin tıpa tıp aynısı bugün Recep Tayyip Erdoğan için planlanıyor.
Mesela son olarak Meral Akşener’in 25 bin kişiyle Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne yürüme tehdidi. Bunu 30 Eylül 1895 Bab-ı Ali yürüyüşünün günümüz yansıması olarak nitelendirebilir, kendi tarihinden bihaber, kendi tarihine düşman yetiştirilmiş Akşener ve taifesi için İttihat ve Terakki artıkları benzetmesi yapabiliriz pekala.
O gün, 1895 Bab-ı Ali yürüyüşünde, İttihat ve Terakkiciler, Abdülhamid Han yönetimine karşı Ermeniler ve Yahudilerle birlik olmuşlardı, bugün Meral Akşener’in müttefikleri bütün bunların taşeronluğunu yapan Fetullahçı Terör Örgütü.
Bugün Meral Akşener’in 25 bin kişiyle Saray’a yürüme fantezisine bakınca, yine Sultan Abdülhamit Han’ın tahttan indiriliş süreci geliyor aklımıza.
Yıldız Sarayı’na Abdülhamit Han’a tahtan indirildiğini tebliğ etmeye gelenleri hatırlıyoruz hüzünle.
İsyancıların Saray’a gönderdiği kişiler, Arnavut Esat Toptani, Ermeni Aram Efendi ve Yahudi Emanuel Karasso.
Lafı çok uzatmadan, tam da şimdi Saray’a yürüme tehdidi savuran Meral Akşener’e soralım:
Siz bunlardan hangisinin torunusunuz?
Arnavut Esat’ın mı, Ermeni Aram’ın mı yoksa Yahide Emanuel’in mi?
107 yıl sonra, bir Türk Otağı olan Cumhurbaşkanlığı Külliyesine yürüme tehdidi savurmanızı tetikleyen genetik kodu bunların hangisinden alıyorsunuz Meral hanım?
Malum Türk geleneğinde, Devlet-i Aliye’nin başındakini beğenmeseniz de Otağına yürümek ve isyan etmek yoktur. O gelenekte, hak isteyenin hakkı verilir, baş kaldıranın da başı vurulur.
Sahi siz hangisinin torunusunuz; Arnavut Esat’ın mı, Ermeni Aram’ın mı yoksa Yahide Emanuel’in mi?