İdeolojik yönelimleri dışında değerlendirdiğimizde hepimizin hakkını teslim edeceği nokta şudur. O gerçekten iyi bir ses, iyi bir yorumcuydu. Bunu reddedecek tek bir Allah’ın kuluna bu coğrafyada rastlayamazsınız.
Onu sakıncalı bir demokrat (hadi onun tabiriyle yorgun demokrat) haline getiren durum nedir? Ahmet Kaya demokrat mıdır? Bir kere bunun masaya yatırılması lazımdır. Ahmet Kaya solcu mudur? Bir de bunun masaya yatırılması lazımdır. Ahmet Kaya hem demokrat hem solcu hem de yorgun olabilir mi? Bir de bunun masaya yatırılması lazımdır. Yorgundur Ahmet Kaya. O konuda hükmü hemen verebiliriz. Düşüncelerinin tutarsızlığından, savrulduğu iklimin soğuk, kan kokan, öldürmeye yeminli ikilemlerinden yorgundur. Kafasının fevkalade karışık olmasından yorgundur. Ne öyle ne böyle olamamaktan yorgundur. Ahmet Kaya bu minvalde sadece kendini yormakla kalmaz. Dinleyicisini de yorar. Dinleyici kitlesinin genişliği dolayısıyla bazı dinleyiciler onu nereye koyacağını bilememekten yorgundur. Ve vefatının ardından da hala durum böyledir. Belki o şimdi sonsuz bir dinlenmeye geçerek yorgunluğunu üzerinden atmaya çalışmaktadır fakat öyle zannediyorum ki, dinleyici kitlesi birkaç kuşak daha onu nereye koyacağını bilememekten yorgun düşmeye devam edecektir. Peki bu kadar geniş kitleye ulaşmış –fakat onun etnik milliyetçiliği tercih etmesinden dolayı bazıları geri çekilmiş- bir sanatçının bunu yapmaya hakkı var mıdır? Sanatçı kimin için sanatçıdır? Sanatçı bırakın sadece kendi ülkesini, evrensel de olmalı değil midir? Eğer bir sanatçı halk içinse bu bütün dünya halkı değil midir? Ahmet Kaya kendisinden bunu neden esirgemiştir? Ve değil tüm ülkenin sanatçısı, tüm dünyanın sanatçısı olabilecekken o kan kokan iklimde sadece bir etnik kimliğe sanatçılığını hapsederek niçin daralmayı tercih etmiştir?
Ahmet Kaya solcu mudur, bunun tartışması beni aşar fakat “insan” olgusu yerine etnik kimliği öne çıkarma solcu tanımıyla taban tabana zıt olacağı için bana göre solcu değildir. (Faşist faşist diye yıkmıyorlar mı ortalığı? Eee bu ne perhiz? Gibi.) Ahmet Kaya demokrat mıdır? Bunu işte çok net bir biçimde cevaplayabilirim. Ahmet Kaya demokrat değildir.
Ben Ahmet Kaya ve şarkılarıyla lise yıllarımda tanıştım. O zaman her kesimde bir fırtınaydı o. Şu peşpeşe albümler çıkardığı dönem. Ben lisede de acayip vatan-millet-Sakarya’cıydım biliyor musunuz? Bir de acayip Fenerbahçeli. Ve fakat Ahmet Kaya dinlemekte bir beis görmezdim. Tanımazdım ki. Şarkılarından bilirdim sadece. Şarkıları da sesi de güzeldi. Benim satın aldığım ilk albüm bir yabancıya aittir mesela. Jason Danavon. “Sealed wit a kiss”. Yani şimdi ben kof bir vatan-millet-Sakarya’cı mı oluyorum? Hayır. Sadece müziğin evrenselliğine inanıyorum. İnanmaya da devam edeceğim. Ta ki Ahmet Kaya’nın son zamanlarda gördüğüm klibini görene kadar Ahmet Kaya hakkında da böyle düşünüyor olmam gibi.
Ahmet Kaya yorgun bir demokrat olarak kalabilirdi benim gözümde o klibi görene kadar. Fakat o klipte bir demokrasi mücadelesi yok. Bir etnik kavga var. Kürdüm sonuna kadar Kürdüz ölene kadar diyor Ahmet Kaya. İster inanın ister inanmayın benim buraya kadar bir sorunum yok. Bu solcuların sorunu. Çünkü onlar “sadece insan” diye alıp veriyor. Bunu der. Diyebilir. Demelidir de. Çerkez de demelidir. Ülkemizde yaşayan bir Polonyalı da, ben Lehim diyebilmelidir. Buraya kadar benim açımdan bir sorun yok. Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında her Türk vatandaşı özelinde, bunu bir ayrılıkçı amaç gütmeden ve bu vatana bayrağa devlete bağlılığını zedelemeye sebep oluşturacak bir tarafa sürüklemeden özgürce ifade edebilmelidir. Yani bir Leh çıkıp da, Lehim sonuna kadar Lehiz ölene kadar, öyleyse haydi hep beraber Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaya, haydi Türk Milletini yok etmeye, haydi şunlardan toprak koparmaya diyemez. DİYEMEZ. DİYEMEZ. DİYEMEZ! (Leh çok ekstrem bir örnek gibi mi geldi? Vallahi bu açık kapının varacağı yer o olur. Tıpkı Çanakkale’de “kimi bilmem ne bela”ların bile bu vatan toprağına üşüşmesi gibi.)
Tıpkı o Leh gibi Ahmet Kaya da bunu diyemez. Yani “haydi Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaya, haydi Türk Milleti’ni yok etmeye, haydi şunlardan toprak koparmaya” diyemez. Diyor mu peki bunu Ahmet Kaya? Biz demiyor biliyorduk. Ta ki o klibi görene kadar. Diyor ki devamla Ahmet Kaya, “Kürdüz ölüne kadar, Kürdüz sonuna kadar, vallahi APO’yu özledik.” APO! Evet APO! Kim bu APO? Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaya, ondan toprak koparmaya azmetmiş PKK’nın lideri. Türk askerlerini şehit eden terör örgütünün lideri. Bombalı eylemlerle masum vatandaşları, kadınları, çocukları hedef alan terör örgütünün lideri. İşte bu katile özlemini haykırıyor PKK paçavralarının altında Ahmet Kaya. Öyleyse Ahmet Kaya’nınki bir demokrasi mücadelesi değilmiş. Yorgunluğu da bu demokrasi mücadelesinden değilmiş. PKK ve APO yorgunuymuş Ahmet Kaya. Kürdüz sonuna kadar dediği yerde kalsaydı bu demokrasi mücadelesinde yorgunluğu her kesimde saygı uyandırabilirdi fakat bu yorgunluk kan ve ölüm kokan bir terör örgütü içinmiş. Yani dolaylı olarak Ahmet Kaya APO ne diyorsa onu diyormuş zaten. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yıkmak, Türk Milleti’ni (Kürdüyle, Çerkeziyle, Lehiyle…) yok etmek, toprak koparmak. APO bunları diyor çünkü. Yoksa APO’nun bu milletin ferdi olan Kürtleri bile göz korkutup kendi ideolojisine hadim kılmak için öldürmesini açıklayamazdık.
Bende her şeyin dışında çok babacan çok sevgi dolu bir adammış izlenimi uyandıran Ahmet Kaya’nın bu gerçeğini kabullenmem epey zor oldu tabi. Epey bir süre de direndim bunu böyle görmemeye, belki tüm o şeyler söylentidir, belki örgüt onu da esir almıştır da mecburen mış gibi yapıyordur filan dedim. Benzer söylentiler İbrahim Tatlıses hakkında da yok muydu? Bu da öyledir diye yordum. Ta ki o klibi görene kadar.
Ahmet Kaya’nın bu ülkeden gidişi çok sansasyonel olmuş, onu bir sosyal olgu haline getirmişti. “Ulan hepiniz oradaydınız be!” çıkışı da bu olgunun oluşmasına verilen bir tepkiydi. Bu olgunun oluşmasına müsaade edilmemeliydi. Eğer bir taraf hem acıların bizzat sebebi olup hem de o acılardan nemalanıyorsa buna hiçbir şekilde gerekçe oluşturulmamalıydı. Akşama kadar Kürtçe şarkı söyle bana ne? Denilmeliydi. Madem kendi sesini ve sözünü dar bir alana hapsetmekte ısrarcısın, buyur et. Bize ne? Denilmeliydi. Böylece bir riyanın ortaya çıkmasına da sebep olunurdu, bir sosyal olgunun ortaya çıkmasına değil. Çünkü hepimiz tecrübe ettik ki, ne kadar samimi adımlar atılırsa atılsın, hendekler kazıldı, bombalar gömüldü. Yasin Börü’ler hunharca katledildi, bombalar arka arkaya patladı. Saz çalıp gözleme yiyen ve tıpkı Ahmet Kaya gibi türküler söyleyip, sempati uyandıran bir partinin legal lideri, illegal bir örgüte teslim oldu, legal siyaset yapmayı bir türlü hazmedemedi. Yani görüntü yanıltıcıydı. Saz çalmak, türkü söylemek, babacan ve sevgi dolu görünmek Yasin Börü’ler katledilirken bir maske olduğunu ilan ediyor ve geriye acılar, üzüntüler, kan ve gözyaşı kalıyordu. Olguyu “ulan hepiniz oradaydınız be!” isyanına sürükleyecek şekilde anlatan çözüm süreci ileri gelenleri meseleyi bunu ifade eden Sayın Başbakan başta olmak üzere hepimize çok yanlış aksettirmişti.
Öyleyse bu olguya müdahale ilkin Ahmet Kaya’dan başlamalıydı. Çözüm süreci de şu soruyla açılışı yapmalıydı: “Ey Ahmet Kaya, bu sesle, bu yorumla neden bütün milletin, hatta dünyanın sanatçısı olmayı seçmiyorsun? Bırak şu APO’yu, bırak şu PKK’yı, yakışıyor mu evrensel çapta olabilecek bir sanatçıya kan ve ölümün yanında yer almak, gel, seninle birlikte bu sorunun peşine düşelim ve gençlerin bu kan ve ölüm tuzağına düşmemesi için çözümler üretelim. İşe de Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türk Milleti’nin, tüm unsurlarıyla ve Edirne’den Kars’a topraklarının bölünmez bütünlüğünü kabul ederek; tek millet, tek devlet, tek bayrak diyerek başlayalım.”
Var mı bu sözlerde bir yanlışlık?
Bu noktadan hareket eden veya hareket etmeye ikna edilen Ahmet Kaya bugün yine bir sosyal olgu haline gelirdi fakat herkesin, her kesimin sanatçısı olarak. Çünkü diğer yol çıkmaz sokaktı ve daima öyle kalacaktı. Kalmaya da mahkum. Kimse Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türk Milleti’nin bölünmez bütünlüğünden vazgeçmeyecek çünkü.
Fakat Ahmet Kaya etnik milliyetçiliği, üstelik bunun mücadelesini APO ve onun terör örgütü PKK üzerinden sürdürmeyi tercih etti. Kendine de, sanatına da, ömrüne de yazık etti.
Keşke böyle olmasaydı iki gözüm.