Bu Muğla çok acayip bir yer gerçekten. Her şeyin iç içe geçtiği, meslek kodlarının karakter kodlarına uydurulduğu, tabiri caizse kimin eli kimin cebinde belirsizleştiği tuhaf bir memleket haline gelmiş burası yahut getirilmiş. Yazın dünyası da öyle ne yazık ki! Herkes her konuda uzman, hele de mevzu gazetecilikse sosyal medya goygoycularının kendilerini topluma gazeteciyim diye pazarlamaları da kaçınılmaz oluyor haliyle…
Teknolojik yenilikler ve iletişimin hızla yayılması, daha da önemlisi bilgiye bu kadar kolay ulaşılabiliyor olmak toplumun değer yargılarını da etkiliyor haliyle…
Artık herhangi bir konuda bilgi sahibi olmayan birine rastlamanız mümkün değil, herkes her şeyi biliyor, hem de alasını biliyor. E hal böyle olunca her konuda ahkâm kesen kimlik budalası soytarıların bir etiket bulma çabası da kaçınılmaz oluyor…
En geçerli olanı da gazetecilik yahut köşe yazarlığı; sövecek bunca mevzu da elindeyse yaz babam yaz, bir süre sonra kendiliğinden gazeteci oluyorsun zaten ya da bu tayfa mevzuyu böyle anlamış!
Neden bilmesin ki adam, elindeki telefonu alıp hazreti Google’a bir şey sormaktan daha ucuz ne kaldı bu dünyada? Bilgelik adamın ağzından dökülüyor dökülmesine ama ne konuştuğunun kendisi bile çoğu zaman farkında olmuyor. Ticarette, siyasette, bürokraside bunlara çanak tutacak, onlara itibar gösterecek, başköşelerde ağırlayıp taltiflere boğacak et kafalar da hazır zaten; e geriye ne kaldı? Yaz kâmil yaz, yaptığın meslek soytarılığını izah etmek için taşlar dile gelir de yine de soytarılığını izaha muktedir olamazlar, yaz sen…
Biz de birçok konuda fikrinin olmadığını söyleyebilen insanlar bile bazı kavramları duyduklarında profesör kesilmiyorlar mı? Yok mu etrafınızda öyleleri? Hukuktan, tıptan anlamıyor olabilir haspam ama siz ona hele bir de DİN, DİYANET, İBADET, FUTBOL, SİYASET VE TABİİ Kİ BİR DE GAZETECİLİKTEN SÖZ EDİN… Bak göreceksin meslek etiği ve had bilme sorunu olmayan ne kadar soytarı varsa hepsi profesör kesileceklerdir!
Tabi yukarıda yazdığım kavramlar içerisinde beni en çok ilgilendireni GAZETECİLİK VE KÖŞE YAZARLIĞI mevzusu. Köşe yazarı olmaya da çok şey diyebilirim aslında ama bu yazının konusu olmaktan bu kavramı çıkarmam icap ediyor çünkü o meselenin kendine has hususiyetleri var. İnşallah o konuyu başka bir yazımızda ele alacağız. Sosyal medya goygoyculuğudan yorulup kendilerini medya maymunluğuna transfer eden meslek şarlatanları sabah akşam bir şeyler yazdıkça ortam bulanıklaşıyor haliyle… Hele bir de onları perde gerisinden oynatanlar yok mu, aslında onlara bir şeyler söylemek lazım öncelikle ama siluetlerine tükürdüklerim bukalemunları utandıracak kadar hızlı renk değiştirip her ortama uyum sağlayıveriyorlar…
Mevzuyu şöyle izah etmek konunun anlaşılması açısından sanki daha önemli bir hal alıyor!
Bir doktor tanıdığınıza gidip “Bu gün adliyede bir duruşmam var avukatım olup beni bu davada savunur musun?” diyemezsiniz…
Keza bir avukat arkadaşınıza da “Bu gün çok önemli bir ameliyat var, amcamız vasiyetinde bu ameliyatı senin yapmanı istedi; ameliyathaneden bekleniyorsun” da diyemezsiniz…
Bir demirci ustasından inşaat mühendisliği yapmasını isteyemeyeceğiniz gibi, bir inşaat mühendisinden de salça üreten bir fabrikada işçi olmasını bekleyemezsiniz…
Lakin mevzu gazetecilik olunca her şeye salça olmaya kalkışan bir sürü meslek müsveddesiyle karşılaşmanız mümkündür!
Sarı basın kartını bilgisayardan çıkarılabilen bir şey sanan üç beş zavallının boynuna tak kompakt makineyi yahut ver işsiz kalmış birinin omzuna Panasonic kamerayı al sana gazeteci, al sana kameraman… Allah’tan belanı mı istiyorsun, idare et işte…
Sonrası daha vahim aslında; boynuna ne taktığını bilmeyen zavallı deklanşöre basabiliyor olmanın derin hazzıyla önce kafasında gazeteci oluyor sonra da sokakta… Onu gazeteci olarak tanıyacak, bilecek sözüm ona kaldırım köşelerinde onunla gizli gizli buluşup yaşadığı yerin soytarılıkları hakkında kulis yapacak yüzlerce Bond’da onu bekliyor olunca… Oldu mu sana gazeteci! İneği çimende otlatıp sütü memesinden akıtan Allah üç beş soytarıyı gazeteci diye yaftalatıp sokağa salmaktan aciz mi sanırsın sen?
Bir de gazeteci yaftasını önce kendilerine yapıştırıp sonra satılık meta gibi kendilerini pazarlamaya çalışmaları yok mu? Yemin ediyorum onlardaki maharet Beyoğlu PARPİŞLERİNDE bile yoktur. Bu ne kepazeliktir yahu? Gazetecilik sanki adamın yedi göbek sülalesinden kendine miras kalmış gibi beğenmediği herkese saydırıyor. Yahu saydır saydırmasına da be adam şu mesleği kirletmeden yap, bu iletişim çağında hırlamaya, hırlaşmaya onca müsait yer varken alakanın olmadığı bir mesleği kullanarak bunu neden yapıyorsun?
İletişim araçları meşguliyet sorunu çekenlere iyi bir ilaç gibi gelebilir ancak iletişim araçlarını kullanarak sabah akşam gazını çıkaranların kendilerini gazeteci olarak yaftalamalarını gerçekten havsalam almıyor…
Hayattan beklentilerini bulamamış kim varsa bu sektörde kendini kıdemli olarak tanıtıyor…
Bütün siyasi toplantılarda, basına açık organizasyonlarda, bürokratik seremonilerde başköşede olma arzusunda haspam. Eline kendi bastırdığı sarı kimlik kartını alıp azıcık da kendine fikir ehli havası verdin mi oldu mu sana gazeteci…
Gazetecilikle köşe yazarlığı arasındaki farkı idrakten aciz ne kadar dip yapmış kafa varsa sabah akşam mesleğin kodları üzerinden ahkâm kesiyor.
Komün yaşamdan liberal mahalleye kayıp oradan da İslami derinliğe ulaşabilen menfaat budalası et kafaların bu meslek üzerinden kimlik kazanma gayretine hayranlık duymamak mümkün değil!
Birkaç klişe söz bulup Google’dan aldıklarına yamayan söz cambazlarına mı yanacaksın yoksa sap olduğu baltalarda aradığını bulamamış densizlerin parayla adam satın almada mahir ehliyetsiz siyasetçilere yamanmanın yolunu bu meslekte gördüklerine mi?
Adama soruyorsun “Siz kaç yıldır bu sektördesiniz” diye…
“Ben yeniyim” diyor ve ekliyor “Altı ay öncesine kadar başka bir sektördeydim çok şükür altı aydır gazetecilik yapıyorum.”
Vay be! Ulan babanın bostanı mı bu meslek sahası, hiç mi bu sektörün bir kriteri yok?
Hadi bu kriterleri koyması gerekenler görevlerini yapmamışlar, amenna…
Peki ya sen? Sen de mi düşünmüyorsun hiç “Ben bilmediğim bu sahada bulunmamalıyım” diye…
Neden düşünsün ki? Adam siyasi ve bürokratik solucanları tırtıklamanın en kolay yolu olarak görüyor mesleği…
Manşet nedir desen kafası karışacak ipsizin lakin tanım öğrenmek zor değil ki bu iletişim çağında hemen yapıştırıyor zaten Google’dan cevabı… E tanımı biliyorsa daha ne arıyorsun? Seguela’nın o meşhur sözünü hatırlaman yeterli zaten!
BİRİNİN BUNLARA SÖYLEMESİ LAZIM; “SİZİ BİLMEM AMA BU MESLEĞİN BİR NAMUSU VARDIR” DİYE…
NOT: Bu yazının konusu alaylı yahut diplomalı mukayesesi değildir. Çünkü alaylı olup da diplomalı olan birçok meslek soytarısından daha karakterli insanlar bu sektöre yıllarını vermişlerdir ve toplum adına çalışmışlardır. Mevzu onların dışındadır!