Quentin Tarantino’nun olağandan farklı bir sinema anlayışı vardır. Soysuzlar Çetesi de onun bu olağan dışı filmlerinden biridir. Ancak filme geçmeden önce gündeme dair birkaç konuya değinmek istiyorum.
Dans edebilen, bisiklete binen insanları severim. Özellikle siyasiler bunlara yönelirse daha bir sempatik gelir bana. Ha, bir de kediler var tabi. Kedili her kare benim nazarımda her zaman sevimlidir, artı birdir.
CHP’nin Kemal Kılıçdaroğlu, Canan Kaftancıoğlu, Ekrem İmamoğlu (ne çok oğlu var) dışında en çok tartışılan isimlerinden birisi de Tunç Soyer. Kaftancıoğlu malumunuz üzere PKKlı kadın terörsitlere yönelik attığı destek twitleriyle hala gündemde. Sayın Kılıçdaroğlu anlayamadığımız bir biçimde, benimsediği gerilim siyasetinin dozunu her gün biraz daha yükseltiyor, halkın oylarıyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanına “sözde” diyor, dolayısıyla seçimde bulunan halka da halkın iradesine de “sözde” diyor ve bundan geri adım atmak şöyle dursun, açıklamalarını daha da ileri bir boyuta taşıyor. HDP ile müşterekliklerini her gün yeni bir CHP’li perçinlemek için çabalıyor. Hal böyle olunca da CHP Genel Başkanı ve öne çıkan bazı CHP’li isimler ne yapmaya çalışıyor, siyasi analistciler bile yorumlamakta zorlanıyor. Bu artan doza Hükümet cephesi de artan dozda söylemlerle karşılık veriyor. Kaftancıoğlu hakkında davalar açılıyor, vs. Kaftancıoğlu konusunda Hükümet böyle yaparak CHP’nin işini kolaylaştırır mı o ayrı bir tartışma konusu. Zira bazı kanaatler, CHP’nin de Kaftancıoğlu’ndan sıkıldığı, kurtulmak istediği ve Hükümet böyle yaparsa bunun en çok CHP’nin işine yarayacağı yönünde. Zira bu şekilde CHP –eğer iddialar doğruysa- hem Kaftancıoğlu’ndan kurtulmuş olacak hem de buradan kendisine bir mağduriyet ve söylemlerine gerekçe alanı yaratacak.
Tunç Soyer’in kedili bir karesine rastlamadım ama dans eden, bisiklete binen bir siyasetçi. Birkaç dans sahnesi sosyal medyada da gündem oldu. Hareketleri bir yetişkinden çok dansı yeni öğrenen bir eğitilebilir engelli dansını andırdığı için alay konusu yapıldı, vs. (Eğitilebilir engelliler canımızdır, teşbihte hata olmasın.) İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin son skandalından sonra Sayın Tunç Soyer’in yaptığı açıklamalar –dansını bu alaylara rağmen sempatik bulmama rağmen- danstan daha çok ilgimi çekti benim. Şöyle:
İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Pasaport İskelesine Yunan Kralı “Agamemnon” adını vermiş. Bu aynı zamanda Çanakkale’yi vuran, İstanbul’u işgal eden, Osmanlı’ya Mondros Mütarekesi adıyla adeta bir teslimiyet anlaşmasının imzalatıldığı İngiliz zırhlısının adı. Türk Tarihi’ndeki onca anlı şanlı isimleri bırakmış İzmir Belediyesi, iskelenin adına vere vere bu ismi vermiş. Niye? Ne maksatla? Bunun tevili ne olabilir? Olamaz, mümkün değil. Bunu bizim anlamamız da mümkün değil. Ancak tevil yoluna gidiyor ve bu soruları cevaplamak yerine bambaşka şeyler söylüyor Tunç Soyer. “Agamemnon adından rahatsız olmak nasıl bir ruh halidir? Bunu anlamakta gerçekten zorlanıyorum” diyor. İşte bu ifadeler bana tamamen hüsnü zanla, dansından ziyade bu açıklamadan yola çıkarak, Sayın Soyer’in IQ seviyesi düşük olabilir mi gibi bir soruyu aklıma getiriyor. Çünkü buna inanıyor ve ciddi ciddi soruyor. Onca izaha rağmen, bunu sorabiliyor. Üstelik anlamakta zorlanıyorum diyerek. Bunca izahtan sonra, tane tane anlatıldığı halde, işte bu zorlanma, bana ancak bir zeka problemiyle açıklanabilir gibi geliyor. Gerçekten böyle olabilir mi? Olabilir. Aksi zaten başka türlü izaha girer. Zira Agamemnon adının verilmesi ancak bir Yunan hassasiyetiyle açıklanabilir, bir İngiliz hinliğiyle açıklanabilir. Bu da olamayacağına göre, bu yüzden böyle bir ihtimalin olması kuvvetle muhtemel.
Bu bakımdan ben, siyasete girenlerin, siyasetle uğraşanların IQ testine de tabi tutulmasını isterdim. Memleket idare etmek hassas bir iş. İster bu tüm ülkeyi yönetmek olsun, ister bir şehri. Bu kadar önemli görevlere tabi olan insanların bir IQ testinden geçirilmesini istemek, abesle iştigal olmasa gerek. Bu konuların üzerine de başka yorum yapacak kelime bulamıyorum. Çünkü bu kadar skandal bir olaya ve bunu savunanlara başka ne diyebilirsiniz? İtirazları anlamakta zorlanan birine başka ne diyebilirsiniz?
Geçenlerde rahmetli Nihal Atsız’ın ad günüydü. Onu da onun bir sözüyle anmadan geçmek istemem. “Bu ülke delilerle, gerizekalılarla, ruh hastalarıyla doludur” diyor Nihal Atsız. Bir Atsız varmış, var olsun…
Yazının başlığıyla yazının içeriği pek uymadı ama görüldüğü gibi filmi anlatmaya yer kalmadı. Onu da başka sefere artık.