Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamolluoğlu, AVAZTÜRK Yazarı Nuray Başaran’a verdiği röportajda, 15 Temmuz’dan FETÖ operasyonlarına, Cumhur ittifakından adalet sistemine, sanatçıların Afrin desteğinden AK Parti içindeki korkulara kadar her şeyi konuştu.
İşte, ‘Siz bir kurumun başında olacaksınız, sizin çocuğunuz doğuya gidecek 24 saat içinde geri getireceksiniz, bir de gerekçe bulacaksınız. Allahtan korkmak icap etmez mi? Bu olmaz. Bunu yapandan ben adalet beklemem’ diyerek Danıştay Başkanını Zerrin Güngör’ü de sert bir dille eleştiren Karamolluoğlu’nun Nuray Başaran’a verdiği röportajın çok konuşulacak ilk bölümü…
NURAY BAŞARAN: Medya uzun zamandır Türkiye gündeminde değişik sebepler ile tartışılıyordu. Ancak son zamanda bu alanda çok önemli bir satış oldu. Aydın Doğan medyadan çekildi. Türk medyasının amiral gemisi olarak da tabir edilen Hürriyet Gazetesi’nin de aralarında bulunduğu grup Demirören Ailesi’ne satıldı. Adeta bir dönem kapandı denebilir. Bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyiz?
TEMEL KARAMOLLUOĞLU: Bunu aslında topluma müdahale olarak görüyorum bir bakıma. Çünkü beğeniriz ya da beğenmeyiz ama mevcutta, toplumun çeşitli kesimlerinin fikirlerinin gündeme getirildiği orta vasat bir durum vardı. Hükümet bu konularda kendisine de zarar verecek tarzda bir yol çizmiş gibi gözüküyor. Yani yaptığı ve aldığı kararların, oluşturduğu politikaların eleştirilmesinden hep rahatsız oluyor. Bu tabii bir durum değil. Bu gelişme normal değil. Yani insanlar farklı fikirlere sahip olurlar. O farklı fikirler söylendiğinde, aslında hükümetler kendi hatalarını görme imkanına sahip olur. Herkes aynı fikirde ve aynı görüşteyse aslında öyle bir ortamda yaşanmaz da. Hükümet bunun farkında değil. Çünkü giderek bir güç konsantrasyonu oldu. Odaklanma oldu. Bu gücünü kullanarak kendisinin tenkit edilmesini herhangi bir mecrada önlemeye çalışıyor. Bu da isabetli değil. Gözden kaçmıyor. ‘Biz yapmıyoruz efendim. Herkes iş adamıdır. Rahatlıkla gider, böyle müesseleri alır. Ben ona emir verecek değilim’ bahanelerinin arkasına sığınmak kimseyi kurtarmaz. Biz iktidardayken aslında iş sahiplerinin medya patronu olmamaları gerektiğine dair meclise bir önerge vermiştik.
NURAY BAŞARAN: Dünyada da bu böyle galiba?
TEMEL KARAMOLLUOĞLU: Tam böyle mi bilmiyorum ama bazı yerlerde böyle. Ama onlar da bazı yollarını bularak kamuoyunu etkilemek için bu alanda çalışma yaptıklarını biliyorum. Bunlar biraz finans çevrelerini bunlardan ayrı tutarak yapıyorlar. Mesela bir Murdoc’a siz finans çevrelerinden ayrı tutarak sadece medyacı diyebilir misiniz? Ama bu önemli bir şey. Çünkü medyanın etki altında kalmadan fikirlerini rahatlıkla dile getirecekleri bir ortam olmalı ve hükümetler de buna saygı göstermeli.
NURAY BAŞARAN: Bugün bu ortam var mı?
TEMEL KARAMOLLUOĞLU: Yok gibi gözüküyor. Kısıtlanıyor daha doğrusu. Geçen gün bir yerde, ‘ dikta rejimine gitmiş olsak yani içine sürüklensek bu acaba doğru mu ? diye konuşuldu. Böyle bir ortamda her şey dikta rejimine doğru gidiyor, evriliyor denmesi imkansız mı? Değil. Demek ki o yönde kanaat edinenler var. Yani bu farklı fikir ve politikaların, iktidarın politikalarının tenkit edilmesine engel olunuyorsa veya bunlar başka yönden cezalandırılıyorsa, o zaman öyle bir rejim diktaya evriliyor manasına gelir.
“BİR KİŞİ KARAR VERİYOR MECLİS SADECE O KARARLARA ONAY VERİYOR”
NURAY BAŞARAN: Şu anda sizce dikta rejimine ne kadar yakın ya da uzağız? Bu konuda sizin gözleminiz nedir?
TEMEL KARAMOLLUOĞLU: Bunu şöyle demek lazım. Öyle bir noktaya geldik ki bir kişi karar veriyor. Meclis sadece o kararlara onay veriyor . Yani Cumhurbaşkanının verdiği bir karar Meclis tarafından reddedildiği gün, deriz ki ‘ha burada bir diktaya eğilim yok.’
Diktatörlük mü var şu anda? Yok, onu da diyemeyiz ama şu anda o istikamete hızlı bir gidiş var.
“MECLİS FİİLEN VAR AMA HAKİKATTE YOK”
NURAY BAŞARAN: Yani Meclis sadece fiilen mi var diyorsunuz?
TEMEL KARAMOLLUOĞLU: Fiilen var ama hakikatte üzerine düşen görevi yerine getirmeyen bir Meclis var. Yani konuların müzakere edilemediği, bu böyle olunacak denildiği zaman iktidar partisinin milletvekillerinden çıt çıkmıyor. Bunu ben nasıl tarif edeyim. Bunu biz normal bir fikir hürriyetinin ve demokrasinin olduğu bir ortam olarak tarif edemeyiz.
NURAY BAŞARAN: Bu durum bakanlar kurulunu da kapsıyor sanırım.
TEMEL KARAMOLLUOĞLU: Tabi tabi. Şu anda öyle ama Meclis önemli. Bakanlar Kurulunu siz kendi istediğiniz gibi, atarsınız. Tanzim edersiniz. Size itiraz olduğunda da, ‘Sen git. Ben senin yerine başkasını atıyorum‘ diyebilirsiniz. Onu alıp diğerini getirebilirsiniz.
Meclis öyle değil. Meclis bütün kısıtlamalara ve yönlendirmelere rağmen milletin temsilcilerinin bulunduğu bir mekan. Milleti temsil edenlerin, o mekana oraya geldikten sonra kendilerine tepeden birilerinin, ‘öyle yapacaksınız, böyle karar vereceksiniz. Şu kanunu çıkaracaksınız. Aksi bir iş yapamazsınız’ demesi problem.
GÖMLEĞİ ÇIKARANLAR GÖMLEĞİ GİYMEYE ÇALIŞIYORLAR AMA GÖMLEK ÜZERLERİNDE DEĞİL
NURAY BAŞARAN: Şu andaki iktidarın üst yöneticileri, başta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olmak üzere eski Refah, Saadet kadrolarında yer almışlardı. Tabiri caizse, sizinle uzun yıllar aynı ‘mahalleyi ‘ paylaştılar. Sonra ‘gömlek değiştiriyoruz’ dediler. Ve ‘mahalle’den ayrıldılar. Rahmetli Necmettin Erbakan’ın da bu gömlek değişimi ile ilgili değişik tespitleri olmuştu geçmişte. Siz bu konuda ve gelinen noktada ne düşünüyorsunuz?
TEMEL KARAMOLLUOĞLU: Bir defa şunu hemen söyleyeyim, benim kanaatim arkadaşlarımız, bizden Erbakan Hoca’dan ayrıldıkları noktadan hiç ayrılmadılar. ‘Gömleği çıkardık’ dediler, şimdi giymeye çalışıyormuş gibi bir havanın içerisindeler ama gömlek üzerlerinde değil. Prensipleri ve uyguladıkları metotlar da Erbakan Hoca’nın tasvip ettiği metotlar değil. İdealler, beslediği idealler Erbakan Hoca’nın beslediği idealler değil. Erbakan Hoca , bazı noktalarda, ‘ bak bunlar sizin talebeleriniz, bazı noktalarda onlara destek verin ‘dedikleri zaman kullandığı ifade aynen şuydu:
Beni onların günahına alet etmeyin!
Bu o kadar açık, o kadar net bir ifade ki. Şimdi aynı mahallede yetişmek doğru ama iş, gücü eline geçirdikten sonra o mahalledeki atmosferi devam ettiriyor musunuz, ettirmiyor musunuz? Çünkü bir insanın esas tavrı , karakteri, özellikleri güce sahip olduktan sonra anlaşılır. Siz gücünüz yokken başkaları sizin üzerinizde başka oyunlar oynayabilecek durumdayken, sahip olduğunuz tavrınızla o gücü siz elinize geçirdikten sonraki tavrınız aynıysa amenna ve sadak. Biz bunu destekleriz. Ama siz gücü elinize geçirdikten sonra, kendi taraftarlarınız için nasıl olursa olsun aynı metotları ve baskıları, hatta biraz daha gelişmişi girerek uygulamaya kalkarsanız, aynı mahallede yetişmiş olmanın hiçbir hükmü olmaz.
50 ARTI 1, 50 EKSİ 1’İN ÜZERİNE OTORİTE KURACAK; BU MEMLEKETE HUZUR GETİRMEZ
NURAY BAŞARAN: Referandum sonrasında oluşan siyasi tabloda yeniden Cumhurbaşkanı seçilmenin şartı 50 artı bir oldu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da, ‘milli ve yerli’ bir söylem oluşturarak, 50 artı bir seçmeni bu şemsiye altında buluşturmak istedi. Bu şemsiyenin altına MHP Lideri Devlet Bahçeli katıldı. Gördüğüm kadarıyla, siz o şemsiyenin altına gitmekten imtina ediyorsunuz ve farklılıklarınız olduğunu dile getiriyorsunuz. Siz milli ve yerli değil misiniz? Farklılıklarınız ve birleştiğiniz noktalar neler?
TEMEL KARAMOLLUOĞLU: Şimdi bugünkü sistemin en büyük tehlikesi şu: Birincisi, 50 artı bir mi? 50 eksi bir mi? Ne değişecek? İkincisi 2 oyla sistem değişebiliyor. İki oyla iktidara gelenin , iki oy eksik aldı diye kaybedenin milli ya da gayri milli olması mümkün mü? Bir defa bu mantık yanlış. Bizim bu yönetim tarzına itirazımız zaten buradan kaynaklanıyor. Daha doğrusu itirazlarımızdan birisi de buydu. Şimdi 50 artı bir , 50 eksi birin üzerinde otorite kullanacak , onu gayri milli olarak tarif edeceksek bu, bu memlekete huzur getirmez. Çünkü bu her zaman müdahale edilebilir ve manipüle edilebilir bir rakam aynı zamanda. Onun için bir defa böyle çoğunluk varmış gibi algıyla; çoğunluğu ‘milli’, azınlığı ‘gayri milli’ olarak tarif etmek doğru değil. Milli olup olmamak sizin düşüncelerinizle, stratejilerinizle, politikalarınızla alakalıdır. Ve öyle ortaya çıkar. Milli olmak demek esasen , sizi destekleyenler ve özellikle de desteklemeyenleri kucaklayacak bir anlayışın içinde misiniz değil misiniz? Böyle ölçülür. Bu ülkede 50 eksi bir vergi veriyor mu? Veriyor. Askerlik yapma zamanı geldiğinde askerlik yapıyor mu? Yapıyor. Kendisinin üzerine bir takım vecibeler yüklendiğinde yerine getiriyor mu? Getiriyor. Kanunlara öbürleri gibi uyuyor mu? Uyuyor. Bir de üstelik eksi bir olduğu için endişe ile yaklaşıyor her konuya. ‘Acaba bana bir zarar gelir mi?’diye. Onun için 50 artı biri temsil edenin, 50 eksi biri kucaklama mecburiyeti var. Ben o zaman buna ‘milli ‘derim. Bu milli olur. Ama siz, ‘ her şeyleriyle bana gelin teslim olun, benim dediklerime uyun, böylece siz de millilik vasfını kazanın .’ derseniz bu olmaz. Zaten onun için ‘milli’ yi sonra kaldırdılar. Cumhur ifadesini kullanıp ‘Cumhur ittifakı’ yaptılar. Cumhur onun tam karşılığı olmasa bile onu çağrıştırıyor biraz.
NURAY BAŞARAN: Cumhur da halk. Cumhur ittifakı da, halk ittifakı demek. O zaman ?
TEMEL KARAMOLLUOĞLU: Çoğunluk yani halk demek.
NURAY BAŞARAN: Baktığınız zaman sizin oy oranınız az ama son zamanlarda Türk siyasetinde özgül ağırlığınız çok fazla. Bunu durduğunuz yer itibarıyla nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu özgül ağırlığı, bundan sonraki süreçte nasıl yönetecek ve yönlendireceksiniz? Stratejiniz nedir?
TEMEL KARAMOLLUOĞLU: Yani özgül ağırlık dediğimiz aslında, biz aslında başlangıçtaki bu milli değerlere olan bağlılığımızı ifade ediyoruz. Biz toplumun her kesiminin kucaklanması gerektiğine inanıyoruz. Ve özellikle de iktidarda bulunan yetkiyi devralan kim olursa olsun , bu ülkede yaşayan ve kendisinden farklı düşünen, kendisi gibi düşünmeyen , kendisi gibi inanmayan kesimleri de kucaklama mecburiyeti var. Çünkü, bu miletin evladı herkes, onu için bizim aslında söylemlerimizde bir değişiklik yok. Daha doğrusu şöyle diyelim, söylemlerimizde kısmen bir değişiklik olabilir ama temel anlayışlarımızda bir değişiklik yok. Biz milletin tamamını kucaklayan bir anlayışa sahibiz. Ancak düne kadar bizi farklı algıladıkları için, büyük bir kesim söylediklerimize dikkat etmiyorlardı. Şimdi dikkat etmeye başladılar. Dikkat edince de, ‘ ya bu söylemler aslında hiç de bize ters gelmiyor, biz de aynı şeyi düşünüyoruz’ demeye başladılar. Bunun için de ilgi arttı. Ben sadece bu noktadan olduğu kanaatindeyim. Ha buradaki ilginin artmasının sebepleri elbette var. Nedir o? Bizden söz gelimi referandum da hayır diyeceğimizi tahmin etmiyorlardı. Çünkü biz geçmişten beri başkanlık sistemine sıcak bakan bir topluluğuz. İktidarda bulunanlar da başkanlık sistemini getiriyorlar. Normal şartlarda bizim desteklememiz icap eder. Biz dedik ki, ‘bizim başkanlık sistemine itirazımız yok, ancak kuvvetler ayrımı sağlanmazsa, hiçbir suretle biz bu başkanlık sistemini destekleyemeyiz.’ Çünkü bu dikta rejimine yönelir, evrilir. Bu dikkat çekti. Bu tavırdan sonra, ‘ya Allah Allah hakikaten bunlar farklıyız’ diyorlar. ‘Galiba burada farklılık var ‘. Arkasından şu andaki Cumhur İttifakı’na sıra geldi. Eee biz Ak Parti ile yeri geldiği zaman bazı konularda ittifak edemeyiz demiyoruz ki? Ama biz bunu kamplaştırıcı bir uslupla kesinlikle söylemek istemiyoruz. Biz ayrımcılık yapmak istemiyoruz. Biz bugün milletin şikayet ettiği, öyle konular var ki, o noktaların göz ardı edilmesini istemiyoruz.
DEVAM EDECEK…