Ligimizde taktiksel sadakat Avrupa liginin genelinden daha az hatta çoğu maçlarda doldur boşalt dediğimiz bütün tuşlara basarak bölüm geçmeğe çalışan oyun profili mevcut. Yerde yatan futbolcular, topu kucakladığı gibi üç takla atıp yerde uyku moduna geçen kaleciler ve olmazsa olmaz maç sonu bitmek tükenmek bilmeyen hakem eleştirileri.
4-3-3 mü yoksa 4-4-2 mi veyahut bunların türevleri mi? Tekme tokat top oynadığımızı unutup taktiksel tartışmalarla kendimi avutuyoruz. Dün akşam Fenerbahçe-Kayserispor maçını izlerken sezon boyu kendimi avutmaktan yorulduğumu kabul ettim. Ligin kalitesi = Fenerbahçe = Galatasaray = Beşiktaş= Diğerleri
Gaziantep, Hatay ve Alanya hariç rakipler o kadar zayıf ve ileri uçta etkisiz ki büyük takımların kaybetmesi zaten mümkün değil. Buna rağmen ya yeniliyorlar ya da zar zor kazanıyorlar. Duruma dair açıklamaları da yoğun programın yanı sıra hakemlerin kötü yönetimi.
Bir filmin iyi mi kötü mü olduğunu anlamak için yönetmen veya senarist olmanıza gerek yoktur. Daha önce benzer içerikte iyi birkaç film izlemişseniz yeterli eleştiri kültürüne sahipsiniz demektir. Fenerbahçe’nin 3-0 kazandığı maçı izlerken Kayserispor’un bu kadar kötü bir ileri uç transferlerini kime danıştığını merak etmedim değil. Çünkü 3.Galatasaray hariç, 1.Beşiktaş ile 11.Göztepe dahil 10 takımın yediği ortalama 25. Yani ligin ilk 10 sırası gol yemekte pek marifetli. Takım savunması zaafı kadar uzun yıllardır taktiksel derinlikten uzak, fiziksel mücadele ile süregelen lig kalitesinin hızla erimesinin en önemli sebebi taraftarın olmayışı. Büyükler için 12.adamın önemi ortaya çıktı. Taraftar sanıldığının aksine rakibi değil kendi takımını baskı altına alarak yönlendiriyor aslında dağılmağa hazır takımını derleyip topluyormuş. Pandemi sebebiyle boş tribünlere oynanmağa başlayınca oyuncularda teknik direktörlerde sırıtır oldu.
Özetleyecek olursak her Hocanın taktik anlayışı elbette vardır ama bu elindeki futbolcu tipi ve rakibin oyun anlayışına göre değişir. Messi’nin Barcelona'daki efsane oyunu ile Arjantin milli takımındaki hali bir mi? Her şey taktik ve Messi’den ibaret olsaydı Arjantin Milli takımının hocası da Barcelona’nın taktiğini uygular bütün kupaları toplardı. Lakin Messi’nin efsaneleştiği dönemde yanında Iniesta, Xavi ve Puyol gibi büyük oyuncuların yanı sıra hoca olarak takımın başında Pep Guerdialo vardı. Şimdi Barcelona’nın hala Messi’si var ama sadece büyük bir yelkenle koskoca gemi dalgaları aşıp engin denizleri geçemez.
Tarihsel bir anekdot aktarayım; 3-5-2 ile futbolu katlettiği öne sürülen Carlos Bilardo’dan önce Euro 1984’te ilk deneyen ve Platini efsanesiyle kazanan Michel Hidalgo’dur. 2 sene sonra koşmayı sevmeyen ama topu ayağına aldığında yapacaklarına akıl sır ermeyen Maradona ile başka türlü kazanması mümkün olmayan Bilardo, sadece bu sisteme daha fazla sadık kaldı. Sonra ki 10 yıl neredeyse bütün antrenörler bu sistemin işe yaradığını düşünerek kullandılar ve her biri Maradona veya Plati’nin olmadığında işe yaramadığını görüp futbol sahnesinden silindiler. Zaten sistem Maradona ile bile zar zor işliyordu. Gelişen futbol kültürünün toplu ve topsuz oyun, hücum press ve alan savunması etkileriyle kayboldu gitti. Şimdi alan savunması doğru yapıldığında (Örnek A.Madrid) futbolcuların marka olmasına bile pek gerek kalmıyor. 1.sıradaki A.Madrid 18 maçta 8 gol yemişken 2. R.Madrid aynı sayıda maç oynayıp dünya yıldızları ile bunun 2 katını kalesinde görmüş. Attıkları golde neredeyse eşit olunca sıralama mantıklı hale geliyor.
Kıssadan hisse Mesut Özil, Atilla Szalai ve Osayi-Samuel transferleri çözüm üretmez lakin yaraya bir süre merhem olur. Erol Bulut’un tek yaptığı Jürgen Klopp’un yokluk zamanı Mainz’da yaptığıdır. Topla oynamayı beceremediğin zaman rakibe verip hata yapacağı en zayıf anı beklemek. Erol Bulut sezonu takımın başında tamamlarsa büyük başarı olur fazlasını kimse ondan beklemesin.
Kısacası Fenerbahçe’de taktik maktik yok, bam bam bam…