Bizim mahalle epeyce karışık yine…
Birbirini suçlayanlar gırla.
Kimi “Pelikan” avında kimi “FETÖCÜ”…
Aslına bakarsanız, “Pelikan Avcıları” için; o meşhur bildiriyi yazmak, yaymak ve dahi onaylamak/beğenmek FETÖcülük.
Daha da ileri gittiler hatta; “Pelikan Bildirisi sonrasında yaşanan siyasi değişim olmasa 15 Temmuz yaşanmazdı” bile dediler.
Tersten okuduğumuzda, “Pelikan Bildirisi sonrasındaki siyasi değişim 15 Temmuz’u getirdi” diye yazan acayip tehlikeli bir söylem çıkıyor ortaya…
Halbuki 15 Temmuz ile ilgili bütün siyasi mülahazaları bir kenara bırakarak vatan saikiyle değerlendirme yapan herkesin söylediği de buydu; 15 Temmuz 4 Mayıs’ın intikamıydı kısmen…
“Sen de mi öyle düşünüyorsun” diyecek olursanız, bunun cevabını içeren onlarca yazı yazdım. Mesela eğer 4 Mayıs’daki değişim iradesi ortaya çıkmasaydı, öyle zannediyorum 15 Temmuz’a ihtiyaç duyulmayacak, bilmem kaç senelik SIZINTInın meyveleri ve yarım yüzyıllık plan riske edilmeyecekti. Zira maksat işgalse, fiilen gerçekleşecek, “Erdoğansız Türkiye” hedefine ise adım adım yürünecekti sinsice.
Gelelim yeniden alevlenen mahalledeki Pelikan kavgasına…
İnanın ben kavganın ne üzerine kurulduğunu anlayabilmiş değilim.
Bildirinin içeriğine yani “esasa” dair bir tartışma/kavga yok ortada.
Oysa milletin beklentisi esasa dair. Kavganın tarafları ise “usul” parantezinde debelenip duruyorlar.
Bildirinin şekli ve imzasız oluşu, yayınlanış ve yaygınlaştırılış biçimi…
Yahu tamam bunu da konuşun, kimin yazdığını da sorgulayın ve bunun kavgasına tutuşun, kimsenin itirazı da yok galiba, ama içeriğe yani esasa eğilin biraz.
Kavgayı esasa yaslayın ki; milletin kafasındaki soru işaretleri daha da büyümesin, giderilsin!
Mesela bildirideki, “Temayül yoklamalarında 1. Gül, 2. Yıldırım, 3. Davutoğlu çıktı” ifadesi, nihayetinde AK Parti’nin kayıtlarında var olan bir duruma dair iddia değil mi? Parti bugüne kadar bunu yalanladı mı, hayır.
Yine; “6 ayda Esed devrilir dedi. Demekle de yetinmedi, bütün planlarını buna göre yaptı.
B planı yoktu. Çünkü çok emindi. Kendinden. Zekasından. Bilgisinden. Okumasından. Esed kaldı. Hoca çuvalladı. Sonra bir sürü sıkıntı” ifadelerine kim neden itiraz edebilir ki!
Bakın bildiriye eklemeyi unutmuşuz, Hoca'nın Suriye Politikasının temellerini oluşturan "Stratejik Derinliğin" 90'ın ortalarında "Aksiyon'da yayınlanan yazılarından" şekillendiğini inkar edeni arşiv çarpar arşiv!
Hadi diyelim buna itiraz etmekte henüz erken diye düşünüyorsunuz, peki söz konusu bildiride, “Biliyorsunuz mesele 4 bakan meselesi değildi. REİS’ti. Önce bunlar Yüce Divan’a gönderilecekler, sonra da REİS. Lakin hoca bu kadar kritik bir meselede ortada yoktu. Bunu herkes biliyor” deniyor, eliniz vicdanınızda, “bilmiyorum” diyebilir misiniz?
Veyahut, bildiride yer alan tespitleri, “Aydın Doğan’ın damadının, Koç’ların ve diğer TÜSİAD’çıların ayağına (Ali Kibar’ın evinde) gitmiş olmasını” inkar edebilir misiniz?
“Erdoğan’ı yeniçeriler tarafından katledilen III. Selim’e benzeten Economist Dergisi’ne koşa koşa röportaj vermedi” diyebilir misiniz?
7 Haziran seçimlerinden hemen sonra TRT’de “başkanlığı getirmek istedik, halk yetki vermedi” açıklaması yaptığını inkar mı edeceğiz?
Ya da “Hoca PKK’ya yönelik olarak ‘2013 Mayıs şartlarına dönülürse her şey konuşulabilir’” ifadeleri yalan mı, Hoca bu sözleri Diyarbakır-Ankara uçağında “bir grup gazeteciye” söylemedi mi?
Hülasa arkadaşlar, mahallede yeniden alevlenen Pelikan kavgasını anlamakta zorlanıyorum. Yok o yazdı, yok bu yazdı… Yahu esasa bakın, yazılanın hangisi yalan?
27 maddeden oluşan “bildirinin” içerdiği konuların eksiksiz 24’ünü hem de ilk kez ya da bu mahalleden sadece biz, avazturk.com da yayınlamışız. Bu yayınlarımızdan dolayı Hoca AK Parti grup toplantılarında, “bizleri ve bizlerle ilişkili parti içindekileri takip ettirdiğini” söylemiş, fitneci ilan etmiş, üstüne bir de bizimle ilişkili zannettiği bir milletvekilinin önüne bizimle olan telefon konuşmalarının bulunduğu klasörü atmış Afyon kampında!
Oysa en yakınındakilerle ne kadar konuştuysak, o vekille de en fazla o kadar konuşmuştuk.
Bütün bunları bir kenara bırakıp, bildiri denilen belki bir isyan ruhunun sanal aleme yansıması denilecek 27 maddelik “çığlığı” kimin çıkardığını, yani kimin kaleme aldığını sorgulamanın ne alemi var ki!
Kavgayı bitirecekse buradan çığlık çığlığa haykırıyorum arkadaş:
27 maddelik o metnin 24 maddesini o dönem bildiriden çok önce haber yapmış biri olarak, her satırını haklı bularak, 3 bin 784 kelimenin tamamını onaylayarak; o metni ben yazdım/biz yazdık diyorum! Hem de o metni yazmakla suçladığınız Hilal Kaplan'ı pek hazzetmediğimi ona karşı kimi ön kabullerimin bile olduğunu kabul ederek itiraf ediyorum!
Siz de sadece her sütun/santimini Erdoğan’a küfretmek için kiralamış Taraf gazetesi sahiplerine ve Alkım Kitabevine tam da o günlerde Başbakan düzeyindeki “ailecek” gerçekleşen ziyaretin mantığını açıklayın.