FETÖ ile ilişkisini 15 Temmuz’a kadar göstere göstere devam ettirenleri yazdığın için açılan soruşturmalarda ifadeye çağıran savcıların karşısına çıkarsın;
“-Sana mı kaldı memleketi kurtarmak Zihni Çakır. Yarın bu düzen tersine döndüğünde şu yazdıklarından ötürü tek tek hesap sorarlar” cevabıyla bozulur kimyan.
Sevdiğin, değer verdiğin yargı mensupları çaya kahveye davet eder, sohbete başladıklarında ilk sözleri;
“-Sana yazma, konuşma demiyorum ama herkes halinden memnun, işin, bir savcı iki hakime bakar, FETÖ’den içeri tıkarlar seni” olur, dumura uğrarsın.
Bir başka etkili ve yetkili yargı mensubu;
“-Falanca abiye çok yükleniyorsun, binlerce seveni var, yarın biri bacağına sıkacağım der kafana denk gelir” diye aktarır DERİN abilerin mesajını.
Emniyet camiasında hayatını FETÖ ile mücadeleye adamış ve bu yüzden 15 Temmuz sonrası bile pasifize edilmiş insanlarla bir araya geldiğinde;
“-Zihni bey uyuyan FETÖ hücrelerinin sinir uçlarına dokunuyorsun, attığın her adım, yaptığın her görüşme teknik ve fiziki takip altında, dikkat et bunların en güzel yaptığı şey gizli tanık kumpasıdır, yarın bir gizli tanık ifadesiyle seni FETÖ’den alırlar kendini aklamaya ömrün yetmez” diye uyarılırsın.
FETÖ ile mücadele edilen bir dönemde FETÖ ile mücadele kararlılığının çarptığı duvarlara dair küçük anekdotlar bunlar.
15 Temmuz’un unutulmuşluğunun acı aktarımları.
FETÖ ile mücadelenin sadece Recep Tayyip Erdoğan’da vücut bulduğunu elbette biliyoruz. Onun dışında hemen her kademede izahı mümkün olmayan kırılmalar ve gevşeklikleri ve dahi gafleti, dehşetler içinde izliyoruz.
Yukarıda aktardığım anekdotlar bile Erdoğan ve ona muhabbet besleyen birkaç kişi dışında kimsenin, FETÖ ile mücadele gibi bir derdinin olmadığının küçük yansımaları.
Bu nedenle, FETÖ ile mücadele konusunda samimi olan herkesin umudu, 16 Nisan referandumundan ezici bir oranda EVET çıkması.
Hepimiz 16 Nisan’da çıkacak olumsuz bir sonuçla, devletin küresel sistemin yerli işbirlikçileri eliyle teslim alınma riskinin farkındayız.
Ancak birileri 16 Nisan’da EVET çıkmaması, kitlelerin KARARSIZ ve HAYIR blokuna konsolide edilmesi için boş durmuyor. Üstelik makamını mevkisini, konumunu ve dahi itibarını Erdoğan’a borçlu olanlar bile…
Bir el PKK sempatizanı binlerce “öğretmeni” önce görevine iade ettiriyor, ardından da idari soruşturmayı “örgüt sempatizanlığı” parantezinin dışına çıkarıp, süslü cümlelerle “maaştan kesme” ödülüne dönüştürerek, referandumun belirleyici unsuru görülen “milliyetçi kitleyi” tahrik ediyor.
Başka bir el çıkıyor; düne kadar kendi bölgesinde FETÖ ile irtibat ve iltisakı ayyuka çıkanları ve hatta FETÖ’nün terörist eğitim inleri sayılan kolejlerini aklama raporlarına imza atanları, PKK’ya güzellemeler dizenleri, 28 Şubat’ta özellikle kız öğrencilerin inancından ve başörtüsünden dolayı eğitim hakkını elinden alanları, Bakanlık Müfettişliği ile ödüllendirerek, “EVET” blokundaki kitlelerin tamamına güvensizlik ve endişe zerk ediyor.
Bu fecaat uygulamaların sendromu atlatılmadan bir başka el çıkıyor; Teröristbaşını Pensilvanya’daki ininde ziyaret ederken, ona ibadet edercesine başını örten birini, örgütle ilişkili olduğu için TMSF’ye devredilen şirketlerin ortak Yönetim Kurulu’na atıyor.
Hiçbiri tesadüf sayılamayacak bütün bu gelişmelerin, 16 Nisan referandumu için birer sabotaj olduğunu, HAYIR cephesine kitle yönlendirme operasyonuna dönüştüğünü anlamak için alim olmaya gerek var mı?
İki dehşet hikaye daha aktarayım:
Üç ayrı GSM hattında ByLock tespit edilen biri, önce bakanlık koruması yapılıyor. AVAZTÜRK, bu skandalı, şahsın ismini baş harfleriyle kodlayıp haberleştiriyor. Ankara’da bir mahkeme ise, o isimde birinin müracaatıyla haberin linkinin kaldırılması kararı veriyor. İlginçtir, haberimizde kastettiğimiz kişi, haberimiz üzerine açığa alınmak yerine alel acele başka bir yerde görevlendiriliyor.
Aynı kurumdaki bir başka skandalda ise;
FETÖ’nün firari Hava Kuvvetleri İmamı olarak bilinen Adil Öksüz’ün serbest bırakılmasında açık ve alenen “ihmali” bulunduğu için soruşturma geçiren ve kuvvetli suç şüphesiyle “YURT DIŞINA ÇIKIŞ YASAĞI” konulan biri, FETÖ ile mücadelede kilit sayılan bir birimin başına getiriliyor.
Kahir ekseriyeti geçmişteki FETÖ ilişkilerine rağmen “ama o 17/25 öncesindeydi” diye savunularak görevlendirilen ya da görevleri devam ettirilen “TÖVBEKARLAR” eliyle gerçekleştirilen yüzlerce bu şekilde örneği alt alta sıralayabileceğim bir ortamda, yazının girişinde aktardığım anekdotların benim için ne kadar tehlikeli bir süreci işaret ettiğinin de farkındayım.
Ne var ki; başka yaşayacak bir vatanım yok. Bu vatanın teslim alınma riskini göre göre susmanın, o ihanete ortak olmak olduğunun da bilincindeyim.
Bu nedenle bir milim geri adım atmadan herkese ve her şeye rağmen daha bilenmiş bir şekilde mücadeleye devam Allah’ın izniyle…
Gazamız mübarek ola…