Dünya değişti… Her haltın sıralaması var. Parası olanlar onlara bakıyorlar… Sokağa mı atacaklar? Yok Türkiye bilmem kaçıncı büyük ekonomi yok satın alma paritesi… Peki, Dünya Ekonomik Özgürlük Endeksi… Aslında yatırımcılar için çok önemli…
Bu endeks, Heritage Vakfı tarafından her yıl yayınlanan ve ülkelerin ekonomik özgürlüklerini ölçen bir rapordur. Ekonomik özgürlük, bireylerin ekonomik faaliyetlerini devlet müdahalesi olmadan gerçekleştirebilmesi anlamına gelir. Bu endeks, 12 farklı kriteri dikkate alarak ülkeleri 0 ile 100 arasında bir puanla değerlendirir. Bu kriterler şunlardır:
- Hukukun Üstünlüğü
- Hükümet Büyüklüğü
- Düzenleyici Etkinlik
- Açık Piyasalar
Bu kriterler altında da alt başlıklar bulunur. Örneğin, hukukun üstünlüğü kriteri altında yargı bağımsızlığı, mülkiyet haklarının güvenliği ve yolsuzlukla mücadele yer alır.
Bu endekse göre, ülkeler şu şekilde sınıflandırılır:
- Tamamen Özgür Ülkeler (80-100 puan)
- Çoğunlukla Özgür Ülkeler (70-79.9 puan)
- Kısmen Özgür Ülkeler (60-69.9 puan)
- Çoğunlukla Özgür Olmayan Ülkeler (50-59.9 puan)
- Özgür Olmayan Ülkeler (0-49.9 puan)
Türkiye’nin Durumu
Türkiye, 2023 Dünya Ekonomik Özgürlük Endeksi’nde 165 ülke arasında 101’inci sırada yer alırken, toplamda 61.2 puan aldı. Bu puan, Türkiye’yi Kısmen Özgür Ülkeler olarak tasniflenen üçüncü grupta yer aldığı halde, aynı gruptaki Nikaragua, Kolombiya, Umman, Kuveyt, Bahamalar gibi ülkelerin de gerisinde bıraktı.
Türkiye’nin en düşük puan aldığı kriterler ise hukukun üstünlüğü (46.1), düzenleyici etkinlik (55) ve açık piyasalar (57) oldu. Bu kriterler altında da Türkiye’nin sıralaması şöyle:
- Hukuk Sistemi, Yargı Bağımsızlığı, Mülkiyet Haklarının Güvenliği: 89’uncu sırada
- Ulusal paranın değeri ve sağlamlığı: 109’uncu sırada
- Uluslararası Ticaret Serbestisi: 81’inci sırada
- Regülasyonlar ve Bağımsız piyasa düzenleyici-denetleyici kurumlar: 128’inci sırada
Raporda Türkiye’de hukukun üstünlüğü ve mülkiyet hakları alanında sıkıntı olduğu, yeni açılım gerektiği vurgulanıyor. Yani yatıracağın paranın garantisi yok!
Yatırımcılar Neden Gelmiyor?
Türkiye’nin ekonomik özgürlükte geri kalmış olması, yabancı yatırımcıların Türkiye’ye ilgisini de azaltıyor. Zira yatırımcılar, paralarını güvenli, istikrarlı ve şeffaf bir ortamda değerlendirmek isterler. Türkiye ise bu kriterleri sağlayamadığı için yatırım çekmekte zorlanıyor.
Örneğin, Amerika seyahati ekonomi açısından önemliydi… Türkiye batı dünyasından para çekebilecek miydi? Öyle ya, Amerika yatırırsa arkası gelirdi.
Nitekim Birleşmiş Milletler Genel Kurulu için beraberinde Hazine ve Maliye Bakanı ve Dışişleri Bakanı’nın da yer aldığı, kalabalık bir heyetle New York’a giden Erdoğan, burada katıldığı toplantılarda uluslararası sermaye, yatırımcılar, banka ve fon yöneticileri, sıcak para finansörleriyle bir araya geldi.
Diğer koldan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ABD’li Küresel Yatırım Bankası Goldman Sachs’ın organizasyonunda küresel bankaları ve fonları Orta Vadeli Program’a iknaya çalıştı.
İşin acı tarafı Mehmet Şimşek’in her iki cümlede bir "Sayın Cumhurbaşkanımız OVP’nin arkasında, sonuna kadar destekliyor” demek zorunda kalması… Ben bile inanmıyorum ki… Onlar nasıl inansın camsı?
Hani faizler indi, bindi… Dolar yükseldi… Bunlar hep para politikasının işi… Tek başlarına kurtaramazlar ülke ekonomisini…
Kamu Kaynakları Nereye Gidiyor?
Nitekim yoksul ülkelerin çoğu yolsuzluğun, hırsızlığın, arsızlığın arşa çıkmış olduğu ülkeler olduğu aşikar… Kim engel olacak bu duruma? Sayıştay!
İyi de mevcut iktidar döneminde Sayıştay yasası defalarca değiştirilerek, yüksek yargı kurumu statüsündeki bu en üst mali denetim kurumu etkisizleştirildi.
Yargı mensubu statüsündeki Sayıştay denetçilerinin mali denetim ve incelemeleri yasa değişiklikleriyle önemli ölçüde engellenirken, hazırlanan denetim raporlarındaki yaptırımların uygulanması, sorumlulara kamu alacağı davası açılması, yolsuzlukların soruşturulmasına önemli kısıtlamalar getirildi.
Yetmedi… Sayıştay raporlarının TBMM’ye gönderilmesi ve Sayıştay’ın resmi web sitesinde yayınlanmasına yönelik sansür uygulamaları devreye sokuldu.
Yine de getirilen onca kısıtlamalara rağmen sansürlü Sayıştay raporlarında bile kamu kaynaklarının hesap vermeksizin keyfi şekilde kayıt dışı kullanımına ilişkin tespitler ve kaydı-belgesi olmayan, nereye gittiği bilinmeyen büyük harcamalar saptandı.
Sayıştay Başkanlığı’nın Genel Değerlendirme Raporunda; örtülü ifadelerle kamuda, devlet kurumlarında, Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nde çok yaygın şekilde keyfi ve belirsiz harcama olduğunu, yöneticilerin hesap veremediğini, harcama kayıtlarının ve belgelerinin tutulmadığını veya tümüyle bulunmadığı ortaya çıktı.
Kamu idarelerinin büyük bölümünün yasa gereği yayınlamaları gereken faaliyet raporunu yayınlamadıkları, bütçe kaynaklarının kullanımı ve harcama çizelgelerini düzenlemedikleri, yıl sonu ödeneklerinin kaydını tutmadıkları belirlendi.
234 kamu idaresinin büyük bölümünün Sayıştay denetimine tabi olmadığı, 2019 yılında 1.3 trilyon TL’lik harcamanın denetlenmediği, 2020 yılında ise 1.6 trilyon TL’lik harcamanın denetlenmediği tespit edildi.
Sayıştay raporlarında yer alan bazı örnekler ise şöyle:
- Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın 2020 yılında 1.2 milyar TL’lik harcamasının 1.1 milyar TL’si örtülü ödenekten karşılandı. Örtülü ödenekten yapılan harcamaların kaydı ve belgesi olmadığı için denetlenemedi.
- Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2020 yılında 12.4 milyar TL’lik harcamasının 8.7 milyar TL’si personel giderlerine gitti. Personel sayısı ise 2019 yılına göre 10 bin kişi artarak 130 bin kişiye ulaştı.
- Türkiye Varlık Fonu’nun 2020 yılında 2.4 trilyon TL’lik varlığının sadece 5.8 milyar TL’si nakit olarak bulunuyordu. Fonun borcu ise 21.7 milyar TL idi. Fonun yönetimi ve faaliyetleri hakkında herhangi bir bilgi verilmedi.
- Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’nun (TRT) 2020 yılında 2.5 milyar TL’lik gelirinin 1.8 milyar TL’si RTÜK payından geldi. TRT’nin giderleri ise gelirlerini aştı ve 3.2 milyar TL oldu. TRT’nin borcu ise 1.4 milyar TL idi.
Bu örnekler, Türkiye’de kamu kaynaklarının nasıl israf edildiğini, şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkesinin nasıl ihlal edildiğini gösteriyor.
Sonuç
Türkiye, ekonomik özgürlükte geride kalan bir ülke olarak, hem kendi vatandaşlarının hem de yabancı yatırımcıların güvenini kaybediyor. Bu durum, ekonomik büyüme, refah ve istikrar açısından ciddi sorunlar doğuruyor.
Türkiye’nin ekonomik özgürlüğünü arttırması için yapması gerekenler ise şunlardır:
- Hukukun üstünlüğünü sağlamak, yargı bağımsızlığını güvence altına almak, mülkiyet haklarını korumak ve yolsuzlukla mücadele etmek
- Kamu harcamalarını azaltmak, bütçe disiplinini sağlamak, vergi sisteminde adalet ve basitliği sağlamak
- Düzenleyici kurumları güçlendirmek, piyasa mekanizmasına saygı duymak, rekabeti teşvik etmek
- Dış ticaret engellerini kaldırmak, serbest ticaret anlaşmaları imzalamak, döviz kuru politikasını piyasaya bırakmak
Bu adımlar, Türkiye’nin ekonomik özgürlüğünü yükseltecek ve ekonomik performansını iyileştirecektir. Türkiye’nin potansiyelini gerçekleştirmesi için bu adımları atması gerekmektedir.