Son zamanlarda Türkiye'nin gündemini meşgul eden bir dizi olay, vatandaşların dikkatini çekmekte ve önemli soruları gündeme getirmektedir. Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş'ın son açıklamaları, bu konularda derinlemesine bir bakış sunuyor.
Fenomenler ve Kara Para Faaliyetleri Beştaş, Dilan Polat'ın adının karıştığı kara para faaliyeti ve sonrasında 18 fenomene getirilen yurt dışı yasağını gündeme getiriyor. Bu durum, Türkiye'de sosyal medya fenomenlerinin etkisini ve yasal düzenlemelerin önemini gözler önüne seriyor.
Siyasi Korumanın Etkisi Beştaş, bu fenomenlere uygulanan yurt dışı yasağının siyasi koruma altında olduğunu iddia ediyor. Bu durum, Türkiye'deki hukuk sisteminin siyasi etkiler altında kalıp kalmadığı sorusunu akıllara getiriyor.
Çifte Standartlar ve HEDEP Milletvekilleri Yazının bu bölümünde, Beştaş'ın HEDEP milletvekilleri üzerinden Türkiye'deki çifte standartlara dikkat çektiği ele alınıyor. HEDEP milletvekillerine yönelik yurt dışı yasağı, Türkiye'de siyasi ve hukuki çifte standartların bir örneği olarak gösteriliyor.
Yılmaz Güney Davası ve Adalet Arayışı Beştaş'ın Yılmaz Güney'in suçsuzluğunu ispatlayan yeni delillerin ortaya çıkması ve bu konuda adalet arayışını ele alması, Türkiye'de adalet sisteminin geçmişteki ve günümüzdeki durumunu sorgulatıyor.
Deprem Bölgelerindeki Eğitim Desteği ve Adalet Makale, Beştaş'ın deprem bölgelerindeki özel okullara verilen eğitim desteğini eleştirisini ve devlet okullarının durumuna dikkat çekmesini inceliyor. Bu durum, Türkiye'de eğitim sistemindeki adaletsizlikleri ve öncelikleri sorgulamaktadır. Konuya ilişkin şöyle dedi;
''Evet, bu milyonlarca dolandırıcılık meselesi, fenomenler, sonra Fatih Terim fonu Türkiye gündemini işgal etmeye devam ediyor. Bugün kamuoyuna yansıyan haberlerde Dilan Polat adının karıştığı kara para faaliyetinden dolayı 18 fenomene yurt dışı yasağı konulmuş. Ayrıca, Fatih Altaylı köşesinde açıkladı -bu dolandırılan kimmiş- Arda Turan ve Emre Belözoğlu'nun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a gidip yardım istediklerini de kendi köşesinde ifade etmiş.
Şimdi, önce şunu söyleyeyim: Cumhurbaşkanına kadar gitmiş ama iş yargıya varmamış, olay çözülmemiş, bu fenomenlere, bu vatandaşlara yurt dışı yasağı bile konulmamış; bir koruma var ve bu koruma tabii ki siyasi bir koruma, hukuki bir korumanın dayanağı da siyasi koruma. Şimdi, konu yurt dışına gelince bunu konuşmamız lazım. Ülkeyi dolandıranlar -250 milyon dolarlardan söz ediliyor- böyle valiz valiz para taşıyanlar istediklerinde yurt dışına bugüne kadar çıkabiliyorlarmış, iş iyice ayyuka çıktığında işte, bugün konulmuş yurt dışı yasağı.
Ama konu HEDEP milletvekilleri olunca yargı kararı bile olmadan idari bir tahditle, keyfî bir şekilde, inatla ve ısrarla vekillerimiz yurt dışına çalışmaya gönderilmiyor ve Anayasa tekrar tekrar her gün ihlal ediliyor. Hakkında yurt dışı yasağı konulan vekillerimiz dolandırıcılık yapmadı, kara para aklamadı, hiçbir suç işlemediler, hiçbir suç; sadece konuşuyorlar, demokratik siyaset yapıyorlar, düşüncelerini açıklıyorlar, demokratik siyaset yapıyorlar. “Barış” diyenlere yurt dışı yasağı konuluyor; halkın kaynaklarını, paralarını çalanlara, kara para aklayanlara ise bugün yurt dışı yasağı konulmuş. “Aman, ne güzel bir karar!” demeyeceğiz çünkü bu çoktan verilmeliydi.
Bunun ucu Mehmet Ağar’a kadar gidiyor. E, tabii, anlıyoruz, HEDEP’le uğraşmaktan, vekillerle uğraşmaktan fenomenlere yetişemiyor İçişleri Bakanlığı. İşte, bu resim, çifte standardın, çürümenin, hukuksuzluğun resmidir; kamuoyuna bildiriyoruz. 49 yıl önce Yumurtalık'ta meydana gelen ve Sefa Mutlu'nun ölümüyle sonuçlanan olayda Yılmaz Güney'i katil ilan eden yargılamayı avukatları kırk dokuz yıl sonra tekrar ele aldılar.
Yargılamanın taraflı yapıldığına ilişkin somut deliller ortaya koyarak yeniden yargılama taleplerini bize de ilettiler. Kriminal rapor ve otopsi raporu Yılmaz Güney'in katil olmadığını ispat eder nitelikte olmasına rağmen, olay anında saldırıya uğrayan Güney meşru savunma sınırlarında kalmış olmasına rağmen, dönemin yargıçları ve onları atayan Adalet Bakanlığı, Yılmaz Güney'i bugüne kadar maalesef katil ilan etmiş durumdalar.
Kırk dokuz yıl sonra adaletin tecelli edebilmesi için, gerçeklerin açığa çıkması için, o gün Adli Tıp Kurumunun istediği gibi Sefa Mutlu'nun mezarının açılması ve kurşun giriş-çıkış yönünün tespit edilmesi gerekmektedir. Avukatlarının da yazdığı gibi, belirttiği gibi, bu davanın terazisi maktulün mezarının açılmasıdır, teraziden kaçan hırsızdır. Yılmaz Güney gibi büyük bir değeri katil ilan eden bu yargı kararının değiştirilmesi ve düzeltilmesi aynı zamanda milyonların talebidir, yeniden yargılama talebinin kabul edilmesini umuyoruz.
Geçenlerde açıklandı, deprem bölgelerindeki özel okullardaki öğrencilere 12.800 lira ile 18 bin arasında eğitim desteği verilecek. Peki, iyi, güzel de devlet okullarının durumu nedir, bunu soruyoruz. O okullar tam anlamıyla eğitime başlayabildi mi? Depremden etkilenen ancak özel okulda okumayan çocuklar için bir plan, proje yürütüldü mü?
Bunu Millî Eğitim Bakanlığına soruyoruz buradan. Biz "Çocuklar aç." diyoruz, "Ücretsiz bir öğün yemek." diyoruz; siz, yoksul öğrencilerin bir öğün yiyeceği yerine bütçeyi özel okullara destek için harcıyorsunuz. Bu nasıl bir adalet anlayışı? Sırf "Özel okul sahipleri kazansın." diye yoksul çocukların bir öğününü çalıyorsunuz; bu, hak mıdır, adalet midir? Bu konuda devlet okullarında okuyan öğrencilerin mağduriyetinin giderilmesi için derhâl bir açıklama beklediğimizi ifade etmek istiyorum.
Sonuç: Türkiye'nin Karşı Karşıya Olduğu Zorluklar ve Sorular Makalenin son bölümünde, Beştaş'ın açıklamaları çerçevesinde Türkiye'nin karşı karşıya olduğu zorluklar ve vatandaşların hükümetten beklentileri özetleniyor. Bu bölüm, okuyuculara Türkiye'nin siyasi ve sosyal gündeminde yer alan önemli sorunları düşünmeleri için bir fırsat sunuyor.