VER GİTSİN ÜÇ NUMARALI VETERE'Yİ!

MUHTEŞEM TIRAŞ

2007'den beri içli dışlı olduğum sosyal medyada, takipleştiğimiz insanlardan binlerce mesaj aldım. Halen de almaktayım. Fakat son yıllarda, özellikle de 17/25 Aralık sonrasında gelen mesajların haddi hesabı yok.
Mesajların içerikleri genellikle ihbar, şikayet, haksızlığa uğrama vb. konular.
"Siyasetçi değilim, bürokrat değilim, gazeteci değilim. Polis var  savcılık var, devletin ilgili kuruluşları var, oralara ulaştırın. Olmadı medyayla irtibata geçin; neden bana gönderiyorsunuz" diyecek olduğumda mütemadiyen aldığım cevap şu oluyor; "Falan milletvekiline yazdım, filanca bakanlığa mesaj çektim. Falan gazeteye, filan televizyona ulaştırdım sonuç çıkmadı. Hani çevresi geniş birine benziyorsun sen bir el atarsan..."
Maruz kalınan lâkaytlığın, laçkalığın devlet ayağını şimdilik bir yana koyup medya tarafına bakalım.
Hiçbir zaman siyasetçi olamamış(!) ama büyük bir devlet adamı olup kalplerimizde yer edinmiş Merhum Muhsin Yazıcıoğlu ne de güzel demiş;
"İtiraz ve eleştiriyi isyan, dalkavukluğu itaat, ilke ve dürüstlüğü aptallık, fikirlerin serbestçe söylenmesini ihânet olarak gören bir siyâsi anlayışı reddediyoruz"


Şair ve yazar, sevgili dostum Sırrı Çınar ise gazetecilik mesleğinin gerektirdiği özellikleri ve gazeteciliğin bugünkü halini şu cümlelerle özetliyor:
"Gazetecilik; bilgi, birikim, cesaret, sorumluluk bilinci işidir. Sıradan bir iş ve sıradan bir iş ahlâkından öte yanı var. Toplumun menfaatine olanı, güçlüye karşı zayıfın hakkını gözeten, haksızlığa dur diyecek isyan ruhu taşıyan ve dik durabilen kişilik özellikleri ister.
Yıllardır Türk medyasında bu niteliklere sahip gazeteciler istisnai olarak varken; çoğunluğu siyasi, ideolojik taraftarlık gibi bir girdabın pençesinde, ciddi bir birikimi olmayan, her an bir yana yaslanacak oynaklıkta;  çıkar, korku veya başka sebeplerle kalemini kiraya veren kişilerden oluşmakta."

 

Gezi kalkışmasından bugüne kadar ki süreci değerlendirecek olursak; gerçekten de (Millî) medya şeytan taşlamaktan tavafa fırsat bulamadı. Çünkü çapulcu medya ülke menfaatine uygun eleştiri yapmıyor, doğrudan çamur atıyor, çirkeflik yapıyordu.
Ancak bugün büyük ölçüde etkisini yitirmiş durumda.
15 Temmuz'dan bugüne ne yaptı, ne yapıyor Millî (!) medyamız, özellikle de Fetö konusunda?.
Sadece kendiliğinden ortaya çıkan yahut adlî/idâri makamlarca işlem yapılan vakaları işlemenin ötesinde hiçbir şey yapmadı. Herhangi bir yerde herhangi bir skandalı ortaya çıkaran bir habercilik örneğine rastladınız mı? Hayır!
Hemen herkes günü kurtarmanın peşinde. Okurlardan seyircilerden veya başka kanallardan gelen  herhangi bir ihbarın değerlendirildiğine şahit olan var mı?
Çok kıymetli gazetecilerimiz ve televizyoncularımız var elbet. Onları tenzih ederek; "önüme düşen konuları işleyip mesaiyi bitireyim" havasında olduğunu söyleyebilirim birçoğunun.
Açıyorsunuz bazı kanalları; "Kılıçdaroğlu şöyle demiş hah hah haa, Muharrem İnce böyle demiş hih hih hii... Ertuğrul Özkök şöyle yazmış keh keh keh... Arkadaşlar verin üç numaralı VETERE'yi... Bakın ne demiş terörist başı Feto? Arkadaşlar bir daha verebiliyor muyuz üç numaralı VETERE'yi..." gibi cıvıklıklar gırla gidiyor. Geçiyorsunuz bir başka kanala... CHP'nin 70 sene önceki sabıkaları üzerinde patinaj yapıp duruyor, hem de aylardır.
Bütün bunların yanında defalarca tekrar edilen bıktırıcı analizler, tespitler, teşhisler... 17/25 Aralık'tan bu yana beş sene geçmiş ama hâlâ Fetö'nün ne olduğuna dair analizler dinliyoruz. Kimileri de "ahan da Pekaka'nın gerçek yüzü" diye laflar yumurtlayarak, 40 yıllık örgütün gerçek yüzünü daha bugün keşfediyor!

Açıyorsunuz gazete haberlerini, köşe yazılarını, ona keza...
Yeter be kardeşim!
Demiyoruz ki kafa göz yarın, demiyoruz ki fitne fücur sokun.
Diyoruz ki, mesleğinizin
gereğini yapın. Vicdanınızın sesiyle, bilginizin ve aklınızın gereğince kullanın mikrofonunuzu ve kaleminizi.


Git araştır, falanca kurumda kimler FETÖ'den temize çıkıp paçayı kurtarmış, filanca kurumda kimler kumpasa getirilip harcanmış?
Gerek terörle mücadelede, gerek eğitimde, gerek sağlıkta, gerekse ulaşımda ne gibi noksanlar var, nelerin yapılması gerekiyor? Yerel yönetimlerdeki arızalar nelerdir?
Çare bulunması gereken sosyal sorunlar neler?
Yapıcı eleştirilerde bulun, hataları kusurları çözüm önerilerini koy ortaya.
Kafa yor, sorgula, fikir üret. Fikir üretenlere yol aç; yol gösterici programlar yap, yol gösterici yayınlar hazırla.
Ama yok!... Patron memnun, çalışan memnun!
Daha da kötüsü, bu bayatlıktan, bu yavanlıktan, dolayısıyla bu kısır döngüden rahatsız olması gereken devlet ricali hiç de rahatsız değil.

Tek seferde sayfalar dolusu yazılması gereken bir konu bu. Lakin sıkmamak için burada kesiyorum. İleriki zamanlarda sıkça değineceğiz. Kalın sağlıcakla.