FETÖ ile mücadelenin Türkiye için beka sorunu olduğunu inkar eden yok. Bu örgütün aklını ve vicdanını Pensilvanya’daki şeytana ipoteklemiş mensupları dışında toplumun her kesimi bu örgütten muzdarip.
Bülent Arınç’ın kendini temize çıkarmak için toplumun kahir ekseriyetini töhmet altında bırakan, “yüzde 80’i bu yapıya sempatiyle bakıyordu” açıklamalarına itibar bile etmeyin. Öyle olsa AK Parti 2014 öncesindeki seçimlerde en kötü yüzde 60-70 bandında oy alırdı. Bu yapının kendi ajandasını uygulayabilecek hareket kabiliyeti elde etmek için AK Parti ile kavgaya tutuşana kadar sandıkta bu partiyi desteklediğini kim inkar edebilir.
2002 yılında iktidara gelen AK Parti’nin, çoklu iktidar yapısı içinde kendi iktidarını tahkim için bunlarla “temas kurduğu” da malum. 80’lerde başlayarak Emniyet başta olmak üzere tüm kurumlara çeşitli hilelerle sızmayı başaran FETÖ’nün, kurumlara yönelik sızma stratejisini, 28 Şubat süreci ve sonrasındaki kaotik ortamı lehine çevirip örgütsel egemenlik alanları oluşturmaya dönüştürdüğü de bilhassa 15 Temmuz sonrası yürütülen soruşturmalarla ortaya çıktı.
Bütün bu gerçeklikler ışığında, FETÖ ile mücadele noktasında en kritik eşiğin AK Parti olduğunu söylemekte hiçbir beis görmüyorum. Zira örgüt, ittifak ettiği AK Parti’nin meşru iktidar zeminini, kendi egemenliğini yaygınlaştırmak, devletin tüm reflekslerini kontrol altına almak ve Küresel İstihbaratın yeni paradigması olan “Nüfuz Casusluğu” doğrultusunda siyasi, askeri ve ekonomik casusluk faaliyetlerini bu meşru zemin üzerinde kusursuz bir şekilde icra etmek için kullandı.
Mesela; TSK içindeki cuntacı damar ve bunun sivil uzantılarıyla mücadele parantezinde başlayan Ergenekon, Balyoz ve türevleri soruşturmaları, Kozmik Oda baskını, İzmir ve İstanbul Askeri Casusluk ve Fuhuş Operasyonları, örgütün Askeri Casusluk faaliyetine dönüştü. 7 Şubat Mit Operasyonu ve MİT Tırlarına Baskın hem Askeri hem Siyasi Casusluk faaliyetiyken, 17/25 Aralık Soruşturması devasa bir Ekonomik ve Siyasi Casusluk faaliyetiydi.
Bütün bu kısa hatırlatmalar bile, yazımın başındaki ‘FETÖ ile mücadelenin Türkiye için beka sorunu olduğu’ yönündeki ifadeyi güçlü kılmak için yeterli sanırım.
Peki bu mücadelede en kritik eşik olan AK Parti’deki, hedefi doğrudan Erdoğan olan 7 Şubat MİT Operasyonu ve MİT Tırlarına baskını, yine doğrudan AK Parti ve Erdoğan’ı hedef alan 17/25 Aralık Operasyonunu değil; 15 Temmuz Kanlı Darbe ve İşgal girişimini baz aldığımızdaki manzara-i umumiye ne?
***
Bu manzara-i umumiye projeksiyon tuttuğum için büyük tepki alacağımı biliyorum. Hatta AK Parti’yi zayıflatmaya çalışmakla suçlanacağımdan, parti ile lideri arasına fitne sokmakla itham edileceğimden zerre kadar şüphem yok. Çünkü birileri, içine düştükleri gaflet, delalet ve hıyaneti örtmenin en belirgin yolu olarak, bu gaflet, delalet ve hatta hıyanetlerini ortaya koyanlara aynı kavramlar eşliğinde saldırmayı seçti hep.
***
Bir kere şunu peşinen kabul edelim ki; FETÖ ile mücadele kararlılığının vücut bulduğu tek adres, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sadece kendisi…
Parti ve parti kadrolarının, aynı kararlılığı taşıdığını söylemek eldeki veriler ışığında oldukça zor olmakla birlikte, Erdoğan’ın mücadele kararlılığı ve samimiyetine halel getirecek her türlü eyleme imza atmaktan da geri durmuyorlar.
Şimdi Erdoğan’ın, FETÖ ile mücadele bağlamında kamuoyuna verdiği önemli mesajlardan bazılarını aktaralım…
Bakın Erdoğan 4 Ağustos 2016 günü ne diyor: “Bu eli kanlı örgütün iş dünyası içindeki tüm düzenini tamamen kesmekte kararlıyız. Millete kurşun sıkanı nasıl affetmiyorsak finanse edeni de asla affetmeyeceğiz. Ama, fakat diye başlayan cümleler kuranlar, bana göre onlarla birlikte olanlardır.”
Erdoğan’ın çıkışı doğru bir çıkış zira illegal yapılanmaları ayakta tutan en önemli ayak finans örgütlenmesidir. Her ne kadar FETÖ kamudaki egemenliği üzerinden örgütü kamu kaynaklarıyla beslemiş olsa da, Sanayi ve Ticaret odaları başta olmak üzere ülke sermayesinin önemli bir kısmına hükmettiği de biliniyor. İşte örgütün bu ayağına yönelik mücadele de “Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Kanun” kapsamında soruşturmalar ve yargılamalarla sürüyor.
Erdoğan, 21 Mayıs 2017 günü yapılan AK Parti 3. Olağan Kongresi’nde ise; “Eğer bu mücadele gerektiği gibi yürütülmezse ülkemiz daha büyük tehlike altında kalacaktır. O yüzden bütün milletimizi ucu en yakınımıza da uzansa mücadeleye davet ediyorum” diyerek, toplumun tüm kesimlerini hassasiyete davet ediyordu. Öyle ya; toplumun en hassas olduğu duyguları istismar ederek, inanç değerlerini bir araç gibi kullanarak kendine meşruiyet alanı kuran örgütle mücadelede tabii ki toplumun desteğine ihtiyaç vardı.
30 Temmuz 2017 günü yapılan AK Parti MKYK toplantısının kamuoyuna yansıyan anekdotlarına göreyse, Erdoğan partinin vitrininde yer alan isimlere, “Teşkilat yönetimlerine getirilecek isimlerle ilgili çok titiz bir FETÖ incelemesi yapılsın. Kriptoların sızmasına asla izin vermeyin” uyarılarında bulunuyordu. Türkiye’nin dört bir yanından gelen ve FETÖ’nün AK Parti teşkilatlarına sızma stratejisi yürüttüğü şikayetlerinin örgütle mücadelenin vücut bulduğu yegane adreste karşılık bulduğunun işaretiydi bu açıklamalar.
Erdoğan, yukarıdaki uyarısını, AK Parti Antalya İl Başkanlığı’nın 13 Ağustos 2017 günü Antalya'da Expo Kongre Merkezi'nde düzenlenen Genişletilmiş İl Danışma Toplantısı'nda, “Partimizin çatısı altında FETÖ ile iltisakı olanları asla barındıramayız. Yol yakınken nerede FETÖ ile bağlantısı olanlar varsa hemen bize bildirin. Anında kapıya koymaya mecburuz” ifadeleriyle daha da açıyordu.
Partisinin hemen her programında, çıktığı hemen her canlı yayında FETÖ ile mücadelenin önemine dikkat çeken Erdoğan, geçtiğimiz günlerde düzenlenen Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında da bu uyarılarını sürdürüyor, 10 Kasım günü milletvekilleri ile yapılan toplantıda da, “Partide utanmasalar FETÖ’yü savunacak gafiller var” ifadelerini kullanıyordu.
Erdoğan’ın kastettiği bu “gafiller” kim bilmiyoruz, lakin Erdoğan’ın yukarıda aktardığımız kararlı ifadelerine karşın, partisinin Genel Merkez yönetimiyle teşkilatlarındaki kimi uygulamaları bu gafiller vurgusundan bağımsız olarak aktarmakta yarar olduğunu düşünüyorum.
Mesela Erdoğan’ın 3. Olağan Kongre’de, “bütün milletimizi ucu en yakınımıza da uzansa mücadeleye davet ediyorum” sözlerini sarf ederken, hakkında “FETÖ silahlı terör örgütü üyeliği” soruşturması süren Bülent Karakuş’un, 20 Mayıs gecesi AK Parti’ye üye yapıldığı, Erdoğan’ın o konuşmayı yaptığı esnada ise MKYK aday listesine eklenerek karşısına oturtulduğu ortaya çıkıyordu. Kongreden 1 hafta sonra da hakkında yürütülen soruşturmada, 3 savcının imzasıyla “Kovuşturmaya Yer Olmadığı” kararı verilerek ‘AK’lanıyordu.
Bu kez gözler Ankara’ya çevriliyor; AK Parti kongresinden sadece 3 gün sonra, 24 Mayıs 2017 günü Ankara’da FETÖ soruşturması kapsamında "ByLock" kullandığı tespit edilen 60'ı Ankara Büyükşehir Belediyesi, 19'u ilçe belediyelerinde çalışan toplam 79 kişi hakkında gözaltı kararı veriliyor, bu isimlerden birinin de AK Parti Pursaklar İlçe Başkanı Mehmet Kabasakaloğlu olduğu ortaya çıkıyordu. Sabah saatlerinde gözaltına alınan Kabasakaloğlu’na beraberindeki 79 kişiden farklı bir prosedür uygulanıyor, akşam saatlerinde savcılığa çıkarılıp Adli Kontrol Tedbiriyle serbest bırakılması sağlanıyordu. Dahası Kabasakaloğlu, bırakın görevden alınmayı, hakkındaki iddialara rağmen AK Parti Ankara İl Başkanı Mustafa Nedim Yamalı tarafından tam 6 ay boyunca neredeyse tüm programlarda baş tacı ediliyordu.
Yine Erdoğan’ın “Millete kurşun sıkanı nasıl affetmiyorsak finanse edeni de asla affetmeyeceğiz” yönündeki açıklamalarına karşın, Çankırı Ağır Ceza Mahkemesi’nde, “örgüt içerisindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım yapma/örgüt üyeliği” ve “Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Kanun” kapsamında SANIK olarak yargılaması devam eden Çankırı eski Milletvekili İdris Şahin, AK Parti Genel Merkez Yerel Yönetimler Başkan Yardımcılığına atanıyordu.
Erdoğan’ın, partisinin MKYK üyelerinin de bulunduğu toplantıda milletvekillerine hitaben yaptığı konuşmada, “Partide utanmasalar FETÖ’yü savunacak gafiller var” açıklamasına rağmen, AK Parti Tekirdağ İl Başkan Yardımcısı Avukat Sevilay Bozdoğan’ın, FETÖ soruşturmaları kapsamında Silahlı Terör Örgütüne Üye olma ve Terörizmin Finansmanının Önlenmesi hakkında kanunlara muhalefet suçlamalarıyla tutuklanan ve halen Tekirdağ F Tipi Kapalı Cezaevinde yatan Fatih Yılmaz ve AK Parti İl Başkanlığı yapmış Cüneyt Yüksel başta olmak üzere FETÖ ile ilişki ve iltisaklı olduğu yönünde kuvvetli şüpheler bulunan, haklarında iddianameler hazırlanan kişilerin avukatlığını yaptığı ortaya çıkıyordu. Daha da önemlisi, FETÖ tutuklusu ve şüphelilerinin avukatlığını yapan Bozdoğan’ın aynı zamanda AK Parti İstanbul Milletvekili Harun Karaca’nın da avukatı olduğu bilgisiydi.
AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, partisinin Antalya İl Genişletilmiş Danışma Toplantısında, “Partimizin çatısı altında FETÖ ile iltisakı olanları asla barındıramayız. Anında kapıya koymaya mecburuz” sözleri bir kenarda dururken, bir skandal da Sivas’ta patlak veriyor, Sivas’ın Yıldızeli İlçesi Belediye Başkanı Yılmaz Navruz’un, 17/25 Aralık’tan neredeyse 1 yıl sonra Fetullahçı Terör Örgütü’ne ait bir yurtla ilgili imar düzenlemesi yaptığı belgeleriyle ortaya çıkıyordu.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Gaziantep’ten Muğla’ya, İzmir’den Kocaeli’ne, Erzincan’dan İstanbul’a, Bursa’dan Balıkesir’e alt alta sıralayacak o kadar çok somut veri var ki…
Aynı şekilde, çocuklarını FETÖ kolejlerine gönderdiği, Bank Asya’da hesabı olduğu için ihraç edilen tutuklanan o kadar çok kişi var ki; bunların yanında çocuklarını 15 Temmuz’dan sonra FETÖ kolejlerinden zorunlu olarak almış, Bank Asya hesaplarını 17/25’ten yıllar sonra kapatmış olmasına karşın hesap vermekten münezzeh kılınan teşkilat yöneticileri ise saymakla bitmez. Mesela AK Parti Adana il başkanı Fikret Yeni'nin FETÖ ile irtibatlı olduğuna dair savcılık kararları, Yeni'nin FETÖ'ye ait Bank Asya'nın avukatlığını 2015'e kadar devam ettirdiğini daha yeni haberleştirdik.
Ancak bu yazıdaki maksadım; Erdoğan’ın şahsında vücut bulan FETÖ ile mücadele kararlılığına onun partisi eliyle kurulan bariyerleri ortaya koymak, FETÖ ile mücadelenin toplum katmanlarına yayılması çabalarını bizzat AK Parti’nin nasıl örselediğini hatta itibarsızlaştırdığını somut verilerle göz önüne sermek...
Biliyorum tespit ağır olacak; lakin şu aktardığım örneklerden sonra ya AK Parti Genel Merkez Yönetiminde yer alan bazı isimler, FETÖ konusunda Erdoğan’a meydan okuyor ya da muhatabı toplumun tüm kesimleri olan FETÖ ile mücadele konusunda Erdoğan’ın verdiği mesajların samimiyetini sorgulatmaya çalışıyor.
Türkiye’nin beka sorunu haline gelen bu mücadeleye bariyer olan herkesin FETÖ işbirlikçisi sayılacağı gerçeği bir kenarda dururken, AK Parti Genel Merkez yöneticilerinin, Erdoğan’ın açıklamalarını boşa çıkaracak, itibarsızlaştıracak uygulamalarını başka türlü izah edebilen varsa çıksın ortaya…
Unutulmasın ki; bu iş, toplumda hiçbir karşılığı olmayan besleme medyanın, neredeyse CHP Genel Merkezindeki ŞERO'yu FETÖcü ilan ederek uyguladığı karartmanın arkasında saklanabilecek bir şey olmaktan çıkmış durumda.