YENİDEN MERHABA

İNANÇ YILAN

Şubat 2018’de bana müsaade demiştim, işler bitti geri döndüm. İnsan ömrü için uzun sayılabilecek bu zaman diliminde planladığım birçok projeyi bitirdiğim gibi yenilerine başlayacak zamanım da oldu. Ara verdiğim de gündem FETÖ, kriz, skandal, seçim vesaire idi, aradan geçen bu kadar zamandan sonra değişen pek bir şey yok. İki başlıktan pişti olduğumuzu görmek çarpıcı oldu sadece. Birincisi bitcoin ikincisi Sözcü davası.

Geçtiğimiz günlerde bitcoin çöktü ve pek çok kişi –zaten çöp olan–yatırımlarını çöpe atmak durumunda kaldığı gibi paranın-pulun üzerine de su içti. Ekim 2017’de yazmıştım, şimdi de paylaşıyorum ki bu tür rüyalarla yola çıkanları uyarmağa devam edebileyim. (http://www.avazturk.com/bitcoin-gercegi-1071yy.htm)

İkincisi ise Sözcü’ye örgüte üye olmamakla birlikte yardımda bulunmak iddiasıyla suç devşirilmiş. Bu konuda daha önceki tavrım hala geçerlidir. Sözcü’den veya iddia edilen yazarlardan FETÖ muhabbeti çıkmazda, Emin Çölaşan’ın yayınladığı mektubu okurken “hazırlanmış” bir iletiyi paylaştığını anlayacak kapasite ve kalibrede olması gerekiyordu.

 

Emin Çölaşan, o dönem cezaevinde FETÖ örgüt üyesi olma zannıyla tutuklu yargılanan bir kadından gelen bu iletiyi (faks) yayınlaması davaya konu sebeplerden biridir. (zaten kendisi de köşesinde paylaşmıştır)

“...Gecenin ikisinde kapının öfkeyle çalmasına fırladım yataktan. Eşimi soruyordu karşımdaki polisler...” Yazan ev hanımı ama cümleler devrik ve “yeterince” profesyonel. Öfkeli polisler, perişan olan çocuklar, hasta olan anne-babalar vesaire... Bu tip mektup ve iddialarla pek çok savcı-hakim FETÖ davaları sürecinde yıpratılmış, itibar suikastlarıyla meslekten uzaklaştırılmıştır. Çocuğunu göremeyen anneler, çocuğuyla birlikte cezaevinde olan anneler vesaire derken bu anne trajedisi özellikle bu süreçte olayın duygusal travma şeklinde okuması için defaatle kullanılmıştır. Altını çizeyim sorun tek tip mektuplardır yoksa mağduriyetini anlatan hatta belgelendiren pek çok kişinin durumunu AvazTürk’te defaatle yayınladık. Hiç tanımadığım insanların dert ortağı hatta davalarının takipçisi oldum. Övünerek söyleyebilirim ki bunlar siyasi yelpazenin farklı kesimlerine ait oldukları gibi etnik/kültürel farklılıklarını da çevremin rengi olarak gördüm. Yani benim hiç bir zaman bir mahallem olmadı, olmayacak.

FETÖ’cülere ait mektup ve savunmaları çok basitçe çözümleyebilirsiniz. Olağanüstü zekaya veya birikime gerek yok, ortalama bir gazeteci hemen çözer mevzuyu. Kısaca;

  1. Genel olarak mağduriyet edebiyatı mevcuttur
  2. Olağanüstü betimlemelerle durumu trajikleştirirler
  3. Onlar için sui misal emsaldir. Yani kötü örneklerle kendilerini meşrulaştırırlar. “Askere kurşun mu sıktık/sıksaydık” şeklinde açıklanabilir. Oysaki kumpaslarla askere bu güne kadar vurulmuş en büyük darbeyi vurdular.
  4. Filanın yeğeni, filanın yakını mı olsaydık gibisinden yaşadıklarının aslında kimsesizlikten ibaret olduğu duygusunu geliştirirler.

Hayatımı her olayı, bilgiyi, anlatımı ve daha nicesini sorgulamağa adadım. Öğrencilerime de (yazarlık, oyunculuk) hep aynı şeyi ısrarla vurgularım; Her durumda her şeyi SORGULAYIN... Yargılamayın, sorgulayın!

Türkiye'nin temel problemi de tam burada başlar. Yazar ama okumaz. Bakın bende yazdığım ya da yaptığım haberlerden ötürü yargılanıyorum hatta tazminat ödüyor ve dahası ceza davalarıyla mücadele ediyorum. Hatta gülünç diyeceğim ve fakat buraya taşıyamayacağım yargı kararlarıyla ağlanacak halime gülüyorum. Ne olursa olsun her durum da elime geçen her belgeyi ve bilgiyi sonuna kadar SORGULUYORUM. Bu sayede belgelerin gerçekliği değil yarattığı etki yüzünden hesaba çekiliyorum –Gülünç ama böyle maalesef–.

Sözcü ve Odatv’yi rakiplerinden (Sabah, Yeni Akit, Yeni Şafak) ayıracak olan da bu sorgulamadır işte. Nasıl ki onlar sırf düşman oldukları için orduya kurulan bütün kumpas haberlerini sahiplenip yayınlamaktan çekinmediler, şimdi sıra Sözcü ve Odatv’de... Erdoğan’a öfkeliler diye cezaevinden gelen bu tür mektuplarla yargıyı töhmet altında bırakıp, kumpasa sebebiyet verecek mesajları yayınlayacaklarına, Erdoğan’ın politik akrabalarının çok daha önce linç ettiği Devrimci/İlerici öğretmenlerin mücadelelerini anlatan “Devrimci Öğretmenin Kıyımı ve Mücadelesi /Muammer Aksoy”kitabından bölümler paylaşsınlar. Tertemiz eğitim emekçilerinin nasıl linç edildiklerini kendisi de suikast kurbanı bir aydının (Muammer Aksoy) derlemelerinde bulabilirler.

Demek ki neymiş; “Okumadan yazmayacakmışız.”

Süreçle alakalı mağduriyet arayışındalarsa tek tek örnekleriz –ki örnekledik–, yargıda halen etkin Fetöcüleri merak ediyorsa yazarız –ki yazdık, yazdığımız içinde yargılandık, taciz edildik vesaire –kısacası karanlıkta göz kırpmasınlar.

Çünkü okumayınca köreliyoruz. Neyse geri dönüşüme sevinenler olacağı gibi üzülenlerde olmuştur. Artık az siyaset çok teknoloji ve benzeri konulara değineceğiz. Lakin arada gündeme dokunacağız çünkü bazı noktalarda ilginç şeyler olmağa başladı. Örneğin Fenerbahçe’ye hem Külliye hem de Atatürkçü Düşünce Derneğinden cephe açılmaktadır.

Hoşbulduk...