Siz varken Bharara’ya ne hacet ki!

Önce bir kitabın ortasından konuşayım da, herkes haddini ve hakkını bilsin.

Ben yanlış gördüğüm her şeyi eleştiririm. Benim için kimse layüsel değildir.

Eğer mesleki kimliğimi bir kenara bırakıp bir siyasi hareketi savunuyorsam, o hareketin yöneticilerinin hatalı uygulamalarını da tenkit ederim.

Hele o uygulamalar, o hareketin kurucu liderinin bıraktığı emanete hıyanet derecesine varmışsa, tepki göstermek için bir an bile düşünmem…

Bunun için de kafe köşelerinde vatan kurtardığını zanneden soytarılardan izin alacak değilim.

Siz varın benim bu eleştirilerimi, FİTNE, NİFAK, İHANET gibi süslü cümle kalıplarına sokarak orgazmın doruklarına ulaşın.

Siz varın benim yanlış uygulamaları tenkit etmeme, “Erdoğan ve Davutoğlu arasında çatışma var algısı oluşturmaya yönelik algı operasyonu” olduğu AHLAKSIZLIĞI VE ALÇAKLIĞIYLA saldırın ve iliklerinize kadar boşalın öfkeden.

Kiminiz de kafasını nargile şişesinden çıkarıp, TERÖRİSTLERİN DOKUNULMAZLIĞINI müzakere masasına esir eden politikayı eleştirmemizi, “darbeye zemin hazırlama” olarak nitelesin varsın.

Biz durduğumuz yeri de, ne söylediğimizi de ne için mücadele ettiğimizi de biliyoruz.

Konuyu tahmin etmişsinizdir; daha düne kadar “17 Aralık Darbecilerinin Başbakanı”, “FETÖ’nün Kozmik Odaya girmek için kullandığı aparat”, “Erdoğan’a ihanet eden zat” gibi tanımlamalarla anılan Bülent Arınç’ın, hiçbir nedamet belirtisi olmadan, Başbakan Davutoğlu’nun ÖZEL RİCASI ile Manisa’daki AÇILIŞ PROGRAMINA DAVET edilmesini ve birlikte oldukları fotoğraf karesini eleştirmemiz…

Ne dedik eleştirirken?

“FETÖ için cübbesini giyeceğini söyleyen biri şu kareye girerse, polis bürokrat aptal mı FETÖ’yle mücadele etsin!”

Öyle ya, daha birkaç gün önce bugün Fetullahçılarla iş tutan Doğan Medyasında yaptığı açıklamalarda, Fetullahçı Terör Örgütü ile yürütülen mücadele kapsamındaki operasyonları eleştirip tutuklamalara karşı da "Paralel ile mücadele kapsamında açılan o kadar çok davalar var ki üstüme cübbeyi tekrar geçirmeyi arzu ediyorum” ifadelerini kullanan Bülent Arınç’ın ta kendisi değil miydi?

Yine bugün yargılanmasına Erdoğan’ın müdahil olduğu ve Vatan’a İhanetle suçlanan Can Dündar’ın tahliyesinin yolunu açan AYM kararı için “Ben Sayın başkanın yanındayım ve onu tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum. Çok güzel bir karar verdiler” diyen, bu kararı “tanımadığını, saygı duymadığını” açıklayan Erdoğan’a da “Madem öyle o yemini etmeyecekti” diyen Bülent Arınç’ın ta kendisi değil miydi?

Burada eleştirilmesi gereken bu tipolojiye özel ihtimam gösterip “Erdoğan Sevdalılarının” gözünün içine soka soka yanında yamacında tutan mıdır, yoksa haklı olarak bu görüntünün Fetullahçı Terör Örgütü ile mücadelede zafiyete sebep olacağı uyarısında bulunan mı?

Hele bir de sık sık FETÖ ile uzlaşı için kendine görev addeden kimi heyetlerin örgütün önemli isimleriyle görüştüğüne dair GÜVENİLİR KAYNAKLARDAN bilgiler alıyorsanız, bu fotoğraf için sessiz kalabilir misiniz?

Sonuna kadar eleştiririz, yapılan yanlışı ifade etmek için herhangi bir icazet makamına da ihtiyaç duymayız tabii ki. Çünkü huzur-u mahşere çıktığımızda, milyonlarca insanın beynini yıkayan, ülkenin milyarlarca dolar kaynağını himmet adı altında küresel emperyalizmin HİZMETİNE sunan, Erdoğan’ın deyimiyle, “bu milleti ve ümmeti parçalayan” bir ihanet şebekesi ve onun işbirlikçilerine karşı elimizdeki imkanlara rağmen neden sessiz kaldığımızın hesabı sorulacak. Bunun cevabını ve hesabını vereceğimiz de hacı Hoca değil; bu bedene bu canı bahşeden Yüce Mevla’dır.

İYİCE ZIVANADAN ÇIKTILAR

Söylediklerimizin doğruluğu, eleştirilerimizin haklılığı karşısında kimyaları öylesine bozuldu, öylesine bir saldırganlığın pençesine düştüler ki; Koca Ragıp Paşa’nın, “Şecaat arz ederken merd-i kıpti sirkatin söyler” ifadeleri vücut buldu adeta suretlerinde.

Efendim, bizim eleştirdiğimiz o manzara, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bilgisi ve izni ile gerçekleşmiş. Çünkü, Reza Zarrab’ın ABD’de tutuklanması sonrasında gerçekleşmesi muhtemel gelişmelerin önüne geçilmek istenmiş.

Erdoğan’ın bilgisi vardır yoktur bilmem; Ancak her halükarda, Fetullahçı Terör Örgütü ile mücadelede önemli bir zafiyete sebep olabilecek bir “DURUŞU” savunmak adına, Zarrab’ı ısrarla Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ilişkilendirmek Koca Ragıp Paşa’nın “Şecaat arz ederken merd-i kıpti sirkatin söyler” sözünün ta kendisi değil midir?

Başbakan Davutoğlu özelinde gelişen yanlış bir durumu savunmak adına ortaya atılan argüman, Savcı Preet Bharara’nın iddianamesinde bile olmayan bir durumun, Erdoğan’ı Zarrab’la ilişkilendirme pervasızlığının, sözüm ona AK Parti hesapları tarafından ifade edilmesi değil midir?

Aslında bu pervasızlık çok garipsenecek bir durum değil bizim nazarımızda.

Neticede bunlar, Diriliş sloganıyla ortaya çıkıp KARAR’da ölüme evrilen “abilerinin” Erdoğan’a hem de damadı Berat Albayrak üzerinden çakma özgürlüğü olduğuna inanıp, Davutoğlu’na yönelik haklı ve yapıcı eleştirileri de FİTNE, İHANET gibi süslü kavram kalıbında eritmeye çabalayacak kadar Erdoğan sevdalısı ve dava neferleri.

Önceki ve Sonraki Yazılar