ZİHNİ ÇAKIR
Sorgulanması gereken ERDOĞAN'ın kararı değil!
AK Parti’de 22 Mayıs’ta yapılacak Olağanüstü Kongre takvimi daraldıkça beklentiler de tavan yaptı. Parti hem yönetim olarak hem de bu yönetim değişiminden sonra kurulacak hükümet açısından yeni bir vizyona girecek.
Ancak bu yeni vizyonun paradigmalarını doğru okuyabilmemiz için, mevcut Genel Başkan ve Başbakan sayın Ahmet Davutoğlu’nun, görevi bırakmasıyla ilgili yaptığı, “Benim tercihim değildi, koşulların zorlamasının bir sonucuydu” açıklamasını irdelemek gerek.
Aslında bu irdelemeyi öncelemesi gereken bizzat AK Parti.
Hiçbir sorun halı altına süpürülerek ötelenemez. Ancak kısa vadede o sorunu gündeminizden çıkarmış olursunuz. Ama unutulmamalı ki; halı altına süpürülen her sorun günü geldiğinde gündeminizi teslim alır.
AK Parti böyle bir riskle karşı karşıya şu an. Sayın Davutoğlu’nun görevi bırakmasıyla ilgili kamuoyunda ve tabanın çok az da olsa bir bölümünde oluşan soru işaretleri zaman kaybedilmeden giderilmeli. Üstelik, görevi bırakacağını açıkladığı basın toplantısında verdiği intiba bunu daha da acil bir hale taşımaya yeterli.
Görevi devreden birini hedef alma derdinde değilim. Birtakım “özel” durumları buradan ifşa edip, sayın Davutoğlu’nun sorgulanmasının önünü açacak hiç değilim.
Ancak, AK Parti içinde habis bir ur gibi bıraktığı kimi soru işaretlerini ortadan kaldırmak da elzem.
Sayın Davutoğlu’nun görevi bırakmasına sebep olan “koşulların” en başında, AK Parti hareketinin Kurucu Lideri sayın Erdoğan ile yaşadığı uyumsuzluk.
Bunu biz dediğimizde başka anlamlar yüklemek isteyenler olacaktır belki; lakin hem sayın Davutoğlu’nun hem de sayın Cumhurbaşkanı’nın, “iki başlılık” vurgularının altını çizmemiz yeterli.
Bu iki başlılık vurgusunun altında, teşkilatlarda sistematik bir hale getirilen “tasfiye”, terörle mücadeledeki kararlılığı olumsuz etkileyecek olan yeni bir Çözüm Masası ısrarcılığı, Avrupa Birliği ile yürütülen mülteci sorunu temelli müzakerelerde, vize serbestisi için “terörün tanımının daraltılması” dayatmasına boyun eğilmesi ve Küresel Sistemin Türkiye’deki operasyonlarına bariyer olacak adımların bir türlü atılmaması.
Bunlara Fetullahçı Terör Örgütü ile mücadele kararlılığının sembolik hale dönüştürülüp sayın Davutoğlu’na yakınlığıyla bilinen kimi isimlerin örgütün gerek Türkiye gerekse ABD’deki temsilcileriyle “uzlaşı” arayışlarını ve “fabrika ayarlarına dönmeleri durumunda operasyonların durdurulabileceği” yönündeki açıklamalara, Genel Başkan olarak bir tepki verilmemesi.
ASLINDA AK PARTİ'NİN FABRİKA AYARLARI BOZULUYORDU
Bütün bunları alt alta sıraladım diye kimse “ihanet” suçlamasında bulunduğum sonucu çıkarmasın.
Bu bir politik çizgidir.
Bizler için ulusal egemenlik sorunu olan Fetullahçı Terör Örgütü sayın Davutoğlu için “fabrika ayarlarına dönmesi durumunda işbirliği yapılabilecek bir yapı” şeklinde görülebilir.
AK Parti’yi var eden en önemli sebeplerden biri olan CHP ve onun zihniyetinin tasfiyesi gerçeği sayın Davutoğlu nezdinde doğru bir politika olmayabilir, ve hatta CHP sayın Davutoğlu için 7 Haziran-1 Kasım sürecindeki gibi koalisyon kurulabilecek müttefik de olabilir.
Yine terörle mücadelede bir devlet politikası olan kararlılık ve etkililik, sayın Davutoğlu’nun politik çizgisinde “müzakere masası” ile desteklenmesi gerekiyor şeklinde de okunabilir.
Veya sayın Davutoğlu’nun “entelektüel birikimi ve akademisyen kimliği”, küresel sistemle uyum ve onun kural ve kaidelerini özümsemeyi, Avrupa ile ilişkilerde terör tanımını Türkiye’nin gerçeklerine kör kalıp daraltmayı meşru da sayabilir.
Kimseye neden böyle düşünüyorsun diye hesap soracak değiliz.
Ancak bu bir yönetim şeklini almış, başında olduğu siyasi hareketin temel çizgisinin dışına savrulmayı tetiklemişse, o hareketin kurucu liderinin sayın Davutoğlu için zorlayıcı olacak koşulları ortaya koyması kadar doğal ne olabilir!
REFİK HUKUKU ÇÖKMÜŞ!
Hele o liderin birer emaneti olan parti MKYK’sındaki kahir ekseriyeti “refik hukukunda” görmediğini itiraf eden sayın Davutoğlu’nun bu görevi devretmesinden daha doğal ne olabilir!
Başkanlık Sistemi ve Yeni Anayasa yapımı noktasında sayın Davutoğlu ve etrafındaki danışman ağının CHP’yi parter olarak görme inadı ve bu noktada atılması gereken adımları geciktirme stratejisini falan saymıyorum bile.
Bütün bu tablo ortadayken, hala AK Partili olduğunu iddia edip, “iyi de sayın Davutoğlu neden gitti” diye sorgulayan varsa, bilin ki partinin eksen kayması yaşadığını fark edip eleştirilerini dile getirenleri bir takım tanımlamalarla linç etmeye çalışan gizli ajanda sahipleriyle aynı saftadır.
Oysa asıl sorgulanması gereken şey, sayın Davutoğlu’nun, AK Parti’yi yüzde 52-54 lerde bıraktığı açıklamasıdır.
Sorgulanması gereken, sayın Davutoğlu’nun AK Parti MKYK’sının kahir ekseriyetini “iyi refik” olmamakla suçlamasıdır.
Sorgulanması gereken Erdoğan’a rağmen Avrupa Birliği ile ülkedeki terör eylemlerinin büyük bölümünü meşrulaştırma riski taşıyan terörün tanımının daraltılması anlaşmasına boyun eğilmesidir.
Bunları sorgulamadan, "ama" diye gelen herkesin ajandasındaysa, asla AK Parti'de vücut bulan Yeni Türkiye Sevdası yoktur NOKTA.