Türkiye'de Öğretmenlerin Çığlığı: Eğitimde Derinleşen Kriz ve Arayıştaki Çözümler
İstanbul Milletvekili Kezban Konukçu'nun eğitim sistemimizdeki köklü sorunlara dair çarpıcı açıklamalarıyla, öğretmenlerin karşı karşıya olduğu itibarsızlaşma, atanamama ve özelleştirme politikalarının detaylı incelemesi. Eğitimdeki kriz ve öğretmenlerin
Eğitim, bir ülkenin geleceğini şekillendiren en önemli yapı taşlarından biridir. Ancak Türkiye'de öğretmenler, uzun yıllardır süregelen ve giderek derinleşen bir dizi sorunla mücadele etmek zorunda kalmıştır. İstanbul Milletvekili Kezban Konukçu, yirmi yıllık bir öğretmen olarak, bu sorunların sadece yüzeyde değil, daha derinlerde, politik kararlar ve uygulamaların temelinde yattığını vurgulamaktadır. Konukçu'nun açıklamaları, eğitimdeki bu krizin sadece öğretmenleri değil, toplumun tüm kesimlerini etkileyen çok boyutlu bir sorun olduğunu gözler önüne sermektedir.
Konukçu, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi politikasının, eğitim alanında yaşanan sorunların ana nedenlerinden biri olduğunu belirtiyor. Bu politika, öğretmenlik mesleğinin itibarsızlaştırılmasına, kamu çalışanlarının iş güvencelerinin ortadan kaldırılmasına ve öğretmenlerin atanma süreçlerinin aşırı zorlaştırılmasına yol açmıştır. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yürürlüğe giren KHK'lerle binlerce öğretmenin görevden alınması, öğretmenlerin ve kamu çalışanlarının maruz kaldığı adaletsizliklerin en somut örneklerinden biridir.
Konukçu, MESEM ve ÇEDES projeleri gibi uygulamaların, çocukları ve gençleri ucuz iş gücü olarak kullanma eğilimini gösterdiğine dikkat çekiyor. Bu projeler, çocukların atölyelerde çırak olarak çalıştırılmasını ve ayda ortalama on çocuğun iş cinayetlerinde hayatını kaybetmesini içeriyor. Bu durum, eğitim sistemimizdeki temel sorunlardan biri olan ucuz iş gücü politikasının trajik sonuçlarını ortaya koyuyor.
Atanamayan öğretmenlerin dramı da Konukçu'nun dile getirdiği başka bir önemli sorundur. Atanamayan öğretmenler, hayatlarına son verme noktasına gelirken, ehil olmadıkları işlerde çalıştırılarak iş cinayetlerine kurban gitmektedirler. Öğretmenler arasında uygulanan kadrolu, sözleşmeli ve ücretli ayrımı, meslek içi örgütlenmeyi zorlaştırırken, mesleğin itibarını da ciddi şekilde zedelemektedir.
Konukçu'nun vurguladığı gibi, özel sektörde çalışan öğretmenlerin durumu daha da vahimdir. Mevsimlik işçiler gibi çalışan bu öğretmenler, kadrolu öğretmenlerin üçte biri kadar ücret almakta ve belirli süreli sözleşmelerle, her türlü güvenceden mahrum bir şekilde çalışmaktadırlar. Bu öğretmenlerin talepleri arasında, insanca yaşayıp çalışabilecekleri koşulların sağlanması ve taban maaş düzenlemesinin geri getirilmesi yer alıyor.
Konukçu'nun çarpıcı açıklamaları, Türkiye'de eğitim alanında yaşanan sorunların derinliğine işaret ediyor. Bu sorunların çözümü, sadece öğretmenlerin değil, toplumun tüm kesimlerinin ortak çabasıyla mümkün olacaktır. Öğretmenlerin, eğitimcilerin ve toplumun, eğitimdeki bu krize karşı seslerini yükseltmeleri, dayanışma içinde çözümler aramaları gerekmektedir. Konukçu'nun bu konudaki çağrısı, sadece eğitim camiasını değil, tüm toplumu harekete geçirmeyi amaçlamaktadır.