27 Mayıs'ın çığırtkanı CHP bugün de aynı fantaziyi kuruyor!

Demokrasi şehitlerimiz Menderes, Polatkan ve Zorlu’yu saygı, minnet ve şükranla anıyorum.

Bugün Türk demokrasi tarihinin yaşadığı en acı dönemlerden birinin sene-i devriyesi.

Türkiye’deki Askeri Darbe silsilesinin ilk ayağı olan 27 Mayıs 1960’ın yıl dönümü bugün.

Emir komuta zinciri içinde, 37 alt rütbeli subayın, önce ordunun komuta kademesini etkisizleştirip sonra da dönemin siyasi iktidarı olan Demokrat Parti yönetimi ve hükümet üyelerini tutuklayarak gerçekleştirdiği darbenin gerekçesi, “iktidar partisinin ülkeyi gitgide bir baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü” iddiası üzerine oturtulmuştu.

Darbeciler, Cumhurbaşkanı Celâl Bayar ve Başbakan Adnan Menderes başta olmak üzere birçok Demokrat Partili’yi tutukladı. Ayrıca, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun da tutuklananlar arasındaydı.

SİYASET, YARGI VE ÜNİVERSİTELERİ KONTROLE ALDILAR

Öte yandan Darbeciler, cumhurbaşkanı ve hükümet üyelerini tutuklayarak, hükümeti; 235 general ve 3500 civarında subayı (daha çok albay, yarbay, binbaşı) emekliye sevk ederek, orduyu; 147 üniversite öğretim görevlisini görevden alıp bazı üniversiteleri de kapatarak, üniversiteleri; 520 hakim ve yargıcı görevden uzaklaştırarak, yargıyı kontrol altına almıştı.

İlginçtir; darbenin işaretlerini veren ise demokratik düzenin nimetlerinden faydalanan ancak tek adamlık ve dikta anlayışı geldiği siyasi geleneğin bir parçası olan CHP’nin Genel Başkanı İsmet İnönü olmuştu. 10 yıllık süreçte Demokrat Parti iktidarını meşru ve demokratik yollarla yenemeyeceğini anlayan İnönü, iktidara yönelik siyaset söylemini, “baskı rejimi” üzerine oturtmuş ve “Biz demokratik rejim dedik, bu rejim kurulmuştur. Bu demokratik rejim istikametinden ayrılıp, baskı rejimi haline götürmek tehlikeli bir şeydir. Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam” ifadelerini kullanmıştı. İnönü ve CHP’nin ordu içerisindeki cuntacı kanatla temas halinde olduğu ve hatta birlikte hareket ettiği açıkça ortadaydı.

DARBENİN ÇIĞIRTKANI CHP VE DİKTATÖR İNÖNÜ İDİ!

İşte o İnönü, Darbe’den kısa bir süre önce, “Şartlar tamam olduğunda milletler için ihtilal, meşru bir haktır” ifadelerini kullanmıştı. Baskıcılıktan, dikta yönetim anlayışından söz eden İnönü, çok partili hayata geçiş sürecindeki seçimleri açık oy gizli tasnifle yapacak kadar özgürlükçü ve demokrattı üstelik.

Darbeyi gerçekleştirenler, bu zulme kılıf uydurmak için öyle yalanlar uydurmuştular ki…

Mesela Demokrat Partililerin beraberlerinde 12 uçak dolusu altın, mücevherat ve parayı yurt dışına kaçırmakta iken yakalandığını ve yakalandığını iddia etmişlerdi. Yine 28 Nisan-27 Mayıs 1960 arasında yüzlerce gencin öldürüldükten sonra kamyonlarla mezarlıklara getirilip gizlice gömüldüğünü ve bir kısmının hayvan yemi yapılan makinelerde kıyılarak toz haline getirildiğini öne sürmüşlerdi. Öldürüldüğünü iddia ettikleri bu gençleri(!) de “Hürriyet Şehitleri” olarak adlandırmışlardı. İstanbul Üniversitesi’nin cuntacı rektörü Sıddık Sami Onar, Üniversitesi Yönetim Kurulu'nun sözde Hürriyet Şehitleri adına anıt inşa etmeye karar verdiğini açıklamıştı.

VE İDAMLAR!

Bütün bu yalan ve darbeyi meşrulaştırmaktan başka bir temeli olmayan iftiralarla oluşturulan algı içerisinde cuntacıların kurduğu mahkeme tarafından yapılan yargılamalarda, başta Başbakan Adnan Menderes olmak üzere 15 kişi hakkında idam kararı verildi.

Bu kararlardan sadece Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ınki 16 Eylül 1961'de Adnan Menderes’inki de 17 Eylül 1961'de İmralı Adası'nda sabaha karşı uygulandı. Diğer idam hükümleri ise hapse çevrildi.

TSK içerisindeki cunta zihniyeti ve siyasi uzantısı olan CHP, bu darbe eliyle vesayeti kurumsallaştıran bir çok adım attı. Mesela, parlamenter sistem üzerindeki vesayet ayaklarından biri olan Anayasa Mahkemesini kurdu. Türkiye’de darbeleri meşru kılacak maddeler içeren Anayasa yaptı. Sözde özgürlükçü bir anayasa diye tanımlanan 61 Anayasası, ülkede askeri vesayeti kurumsallaştıran bir toplumsal sözleşmeydi. Üstelik sözünü ettiğimiz vesayet, askeri ideolojiden mütevellit de değil, küresel sistemin bu ülke ve coğrafyadaki çıkarlarını koruma temeline oturan bir vesayetti.

VESAYETİ KURUMSALLAŞTIRDILAR

İşte bugün de o vesayetin başkaldırılarını, 1960 Darbecilerinin yazdığı anayasa ile oluşan kurumsallaşmış vesayetin müdahalelerine tanıklık ediyoruz.

Yargıdan eğitime ve orduya her alana serpiştirilen vesayet anlayışı, tasfiye olacağını anladığından, mevcut siyasi iktidar için de 1960 Askeri Darbesi’nin gerekçesi sayılan argümanları kullanıyor. Yine o dönem darbenin siyasi uzantısı olan CHP de bu iddiaların dillendirdiği merkeze dönüşmüş durumda.

CHP BUGÜN DE "DEVRİM" FANTAZİSİNDE!

Bu partinin başındaki zat, tıpkı o günkü diktatör kalıntısının kullandığı dil gibi dile yöneliyor ve hatta bir level atlayıp kandan bahsediyor.

27 Mayıs’ın bir darbe değil devrim olduğunu savunan bu zihniyet, kendi aklınca yeni bir “devrim” fantazisi kuruyor.

Ve ne yazık ki; bu siyasi sapıklığın bu fantaziyi gerçekleştirmeye çalışacağı yönündeki kuşkular tavan yapmış durumda.

Bugün işbirliği yaptığı Fetullahçı Terör Örgütü’nün, Ergenekon, Balyoz gibi manipüle edilen davalar yoluyla gerçekleştirdiği tasfiyeler sonrasında kendi mensuplarını kritik noktalara yerleştirdiği söylenirken, şu ana kadar hatırı sayılır bir temizliğin yapılmaması bu kuşkuları güçlendiren bir başka olgu.

Felaket tellallığı yapmıyorum elbette; lakin küresel tezgahın mevcut siyasi iktidarı ve onun liderini hedef aldığı ayyuka çıkmışken bu tehlikeyi görmezden gelemem.

Bu tehlikeyi bertaraf etmek için var olan fırsatlar sistematik bir şekilde geride kalan 20 aylık zaman diliminde heba edildi. Umarım geride kalan 20 ayın restorasyonuyla birlikte bu yönde de radikal adımlar atılır.

Aksi halde…

Bunu söylemeye bile dilimiz varmıyor…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar