Arakan’da neler oluyor? Tarihi süreç ve günümüzde yaşananlar

Arakan’da neler oluyor? Tarihi süreç ve günümüzde yaşananlar

Son günlerde sosyal medyada Arakan’da Budistlerin Müslümanlara yaptığı katliamın görüntülerini izliyoruz. Medyamızda ve uluslararası basında bu konuyla ilgili yeterli haber ve bilgi yoktu ama nihayet yazılıp konuşulmaya başlandı. Son 50 yılda Arakan’da ol

Tarihi süreçte Arakan

Myanmar Bangladeş, Çin, Hindistan, Laos ve Tayland arasında yer alan, Bengal Körfezi kıyısında bir ülkedir. Diğer bilinen adları Burma ve Birmanya’dır. Arakan ise Myanmar’da Müslümanların yoğun olarak yaşadığı bir eyalettir. Myanmar Hükümeti Arakan’ın adını Rakhine eyaleti olarak değiştirmiştir. Çoğunluğu Budist olan ülkede Müslümanlar azınlık olarak yaşamaktadır. Uluslararası yayınlarda Arakanlı Müslümanlar için Rohingya Müslümanları veya Rohingyalar ifadesi kullanılmaktadır. İslam’ın bu bölgeye gelişi 8. Yy.’da Arap tüccarların bölgeye gidişine kadar dayanır. Yani Arakan Müslümanlarının bu bölgede tarihi oldukça eskidir. Birleşmiş Milletlere göre Rohingyalar dünyada en çok ezilen halklardan biridir.

 


(Arakan (Kırmızı ile çevrili bölge)

 

20. Yüzyılın başında Arakanlı Müslümanların nüfusu 180 bine yaklaşınca Budist hükümet bundan rahatsız olmaya başlamış ve bölgedeki İngiliz hakimiyetiyle Arakanlı Müslümanlar tehcir edilmiştir. Daha sonra 2. Dünya Savaşı’nda Burma Japonlar tarafından işgal edilince İngiltere Arakan’dan çekilmiş ancak Japonlar da Müslümanlara karşı katliama devam etmişlerdir.

Arakan’daki zulüm 50 yıldır yoğun bir şekilde sürmektedir. Bu süreçte yüzbinlerce insan göçe zorlanmış, binlercesi de göç sırasında hastalık ve açlıktan hayatını kaybetmiştir. On binlercesinin de vahşice saldırılarla öldürüldüğü bilinmektedir. 1942’de İkinci Dünya Savaşı sırasında İngilizler Arakan’dan çekildiğinde Budist Rakinler’in Myanmar kuvvetleriyle birlikte binlerce silahsız Rohingyayı katlettiği,  elli bin kadarını Bengal’e iltica etmeye zorladığı ve bölgedeki yerleşim alanlarını yerle bir ettiği bildirilmektedir. 2012 yılından bu yana Budistler buradaki Müslümanlara karşı şiddet ve katliamı arttırmışlardır.


Günümüzdeki katliamlar nasıl başladı?


2012 yılında Budist bir kadının tecavüz edilerek öldürülmesi üzerine bunun 3 Müslüman genç tarafından yapıldığı iddia edilir. Zanlıları taşıdığı söylenen bir otobüs durdurularak 10 Müslüman katledilir. Budistler Müslümanların evlerine, dükkânlarına ve camilerine saldırarak ateşe vermeye başlarlar. Bin kadar Müslüman öldürülürken binlercesi de evlerini terk etmek zorunda kalır. Daha sonra saldırganlardan birinin Htet Htet adında bir Budist olduğu ortaya çıksa da olay araştırılmaz ve bu olaylar dünya gündemine yeterince girmeyi başaramaz. Olayların üzerine hükümet olağanüstü hal ilan eder. Bu yıl 25 Ağustos’ta Rohingya Kurtuluş Ordusu’nun Bangladeş sınırında polis karakoluna saldırı düzenlemesinin üzerine Myanmar Hükümeti tarafından geniş çapta operasyonlara girişilir  ve silahsız halk katledilmeye başlanır. Şaşırtıcı olan şey, BM tarafından hazırlanan, Arakanlıların haklarının tanınması, vatandaşlığa kabulü, hatta onlara tazminat ödenmesi gibi maddeler içeren raporun, saldırılardan yalnızca 2 gün önce, 23 Ağustos’ta Myanmar Hükümeti’ne sunulmuş olmasıdır.


İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) yaptığı incelemede Arakanlı Müslümanlara karşı etnik temizlik yapıldığı sonucuna varmıştır ancak soykırım sözcüğünü telaffuz etmekten çekinmiştir. Raporunda Budist rahiplerin, politikacıların ve hükümetin güvenlik güçlerinin birlikte Müslümanlara karşı etnik temizliği organize ettiklerini bildirmiştir. İnsan hakları izleme örgütü harekete geçilmesi gerektiğini soylemiştir ancak bölgeye yardımlar yeterince ulaşamamakta ve tedavi için giden doktorlar bile tehdit edilmektedir. Yani Müslümanlara yönelik terör devlet tarafından desteklenmektedir ama Myanmar Hükümeti herhangi bir baskı ya da yaptırım görmemektedir.


Budizm, 969 Hareketi ve Ashin Wirathu


Peki temelinde barış ve huzur olan, nefreti ve öfkeyi kötüleyen Budizm’in inananları nasıl böyle bir katliam yapabiliyor, nefreti ve zulmü yasaklayan Buda’nın öğretisinden nasıl bu kadar uzaklaşabiliyorlar? Bu noktada İslam karşıtı 969 hareketinin lideri  Budist rahip Ashin Wirathu’nun nefret söylemleri oldukça etkilidir. Wirathu müslümanları aşağılamakta, hakaret etmekte ve toplulukları etkileyebilmektedir. Rohingyaları Myanmar’dan atma düşüncesi de devlet politikası haline gelmiştir. Onları azınlık olarak bile kabul etmeyip, Bengal’den göç eden mülteciler olarak görmektedirler. Batı’da Budizm’in sürekli övülmesi ve Budistlerin Arakan’da yaptıklarının pek gündeme getirilmemesi dikkat çekicidir. 2013 yılında Time dergisi Ashin Wirathu’yu ‘Budist Terörün yüzü’ olarak kapak yapana kadar Budizm ve terör sözcükleri yan yana kullanılmıyordu.

(Ashin Wirathu)

 

Burma 1948 yılında bağımsızlığını kazandığında hükümet Rohingyaların self determinasyon (halkların kendi kaderlerini belirlemesi) hakkını tanımıştı ancak 1962 yılındaki darbeyle bu ve birçok hakları ellerinden alınmıştır. Hükümet Müslümanları tehcir edip yerine Budistleri yerleştirmiştir. Bu darbeden sonra dolaşım, yerleşim ve mülkiyet gibi birçok hakları büyük ölçüde kısıtlanmıştır. Rohingyaların toprakları devletçe gasp edilmiş, ağır vergilere maruz bırakılmışlardır. Sağlık ve eğitim haklarından ise yeterince yararlanamamışlardır. Bu gelişmeleri yorumlayan bazı hukukçulara göre yapılanlar BM bünyesinde kabul edilen Dostça İlişkiler Bildirgesi’ne aykırı olduğu için Burma hükümeti, Arakan Müslümanlarının self determinasyon hakkına sığınarak devlet kurma hakkına engel olmayı hukuken kaybetmektedir. 1982’de ise Vatandaşlık Kanunu ile Rohingyaların kimlikleri resmen yok sayılmıştır.

 

Ashin Wirathu (Time Dergisi, 1 Temmuz 2013)


Rohingyaların ülkedeki statüsü

Rohingyalar devlet nezdinde Burma’ya ait bir halk ya da azınlık olarak görülmüyorlar. Ülkede yasadışı göçmen olarak kabul ediliyorlar. 70’li yıllarda silahlanma yoluna gitmişler ancak Burma ordusu bölgeye giderek birçok Müslümanı öldürmüş, kadınlara tecavüz etmiş ve işkenceler yapmış. 1982’de vatandaşlık hakkından mahrum bırakılarak vatansız konumuna getirilmişler.

1992 yılında Dış İşleri Bakanlığı ülkedeki 135 farklı ırkın arasında azınlık olarak Rohingyaları göstermemiştir. Ancak BM Rohingyaları Burma’nın geleneksel halkları arasında kabul etmiştir. Arakan’da yaklaşık 1,5 milyon Müslüman yaşamakta ve  bölge 1430’dan 1531’e kadar Müslümanlar tarafından yönetilmiştir. Burma’nın ilk başkanı (1948-1952):  Sao Shwe Thaik “Arakan Müslümanları elbette Myanmar’ın yerli halklarından biridir. Eğer onlar yerli bir ırk değilse, bize de yerli ırk denilemez.” diyerek dışlama politikalarına karşı çıkmıştır ancak bugünkü tutum tamamen farklıdır.

 

Bugün Rohingyalar Myanmar’da eşit vatandaş olarak haklara sahip değillerdir. Bunu Nobel Barış Ödülü’ne layık görülen Aung San Suu Kyi de desteklemektedir. Myanmar askeri diktatörlüğüne karşı şiddetsiz ve barışçıl direniş gösterdiği için 1991 yılında Nobel Barış Ödülü kazanan, bu ülkede Dış İşleri Bakanlığı, Enerji Bakanlığı gibi görevler yapmış olan Suu Kyi Müslümanlara karşı yapılan soykırıma sessiz kalmıştır ve Arakanlıların Myanmar vatandaşı sayılamayacağını söylemiştir.


(Nobel Barış Ödülü Sahibi Aung San Suu Kyi)

 

Myanmar’da yaşayan 1.5 milyon Rohingyadan sadece kırk bini vatandaşlığa sahip ve vatandaşlık almak isteyenler, 1832’den önce orada yaşadıklarını kanıtlamak zorunda. Rohingyaların 8. yüzyıldan beri orada yaşadıkları gerçeği görmezden geliniyor. Arakan Müslümanları Myanmar hükümeti tarafından vatandaş olarak kabul edilmediği için seyahat, çalışma, yerleşme ve eğitim gibi birçok haktan da mahrumlar. Daha önce de büyük göçler yaşayarak Bangladeş’e sığınmışlardır. 1948 yılından bu yana Rohingyalar 3 defa toplu göçe zorlanmışlardır (1978, 1991-1992, 2012). Arakan’ı destekleyen ülkeler Türkiye ve Suudi Arabistan’la sınırlı kalmıştır. Uluslararası kuruluşlar dışında bölgeye ilk yardım götüren ülke Türkiye olmuştur.


Günümüzdeki Durum


Evleri yerle bir edilen Rohingyalar geçmişte olduğu gibi bugün de Bangladeş’e geçmeye çalışıyor. Birçoğu yolda hayatını kaybediyor, Naf Nehri’ni geçmeye çalışırken boğuluyor, kamplarda hastalık ve açlıkta boğuşuyor. Burma medyası Rohingyaları hainler ve teröristler olarak lanse etmeye çalışıyor. Bölgedeki durum halklar arasında bir çatışma değildir ve burada savunmasız halka karşı orantısız güç kullanımı söz konusudur. Devlet bunu tüm birimleriyle desteklemektedir. Bunca olaya, katliama rağmen ne yazık ki Myanmar hükümeti uluslararası bir baskıya maruz kalmamıştır. Türkiye'de yaşayan Arakanlı aktivist Dr. Muhammed Eyüp Han bugünlerde Arakan’da katliam, tecavüz ve diri diri yakma gibi insanlık dışı eylemlerin devam ettiğini belirterek soykırımın sona erdirilmesi için harekete geçilmesi gerektiğini bildiriyor.


Arakanlı Müslümanlar bir köyden diğer köye gitmek için veya evlenmek için izin alıyorlar ve bu işlemler bir iki sene sürebiliyor. Eğitim haklarından büyük ölçüde yoksunlar. Çalışma ve hatta ticaret yapma imkânına bile erişemiyorlar. Uluslararası camia Arakan’daki olaylara karşı hareketsiz kalıp kınamakla yetinmiştir. Bu dönemde Arakan’ı resmi olarak ziyaret eden tek ülke ise Türkiye olmuştur.


Arakan Müslümanlarının gördüğü şiddet tüm hızıyla devam ediyor. Son birkaç günde öldürülen insan sayısının 3 bine ulaştığı söyleniyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), İngiltere'nin talebi üzerine kapalı oturumda Arakan'da yaşanan gelişmeleri görüştü ancak buradan henüz bir yaptırım kararı çıkmadı. İngiltere'nin BM Daimi Temsilcisi Matthew Rycroft, Myanmar konusunda yararlı bir görüşme gerçekleştirdiklerini söyleyerek "Myanmar'daki durum nedeniyle kaygılıyız. Tüm şiddet olaylarını kınıyoruz. Tüm taraflara tansiyonu düşürme çağrısı yapıyoruz" dedi. Bugün itibarı ile de BM İnsan Hakları Özel Raportörü Yanghee Lee Myanmar ordusunun ve Budist milliyetçilerin, Arakanlı Müslümanlara yönelik saldırılarıyla ilgili Myanmar Dışişleri Bakanı Aung San Suu Kyi'nin artık bir adım atması gerektiğini bildirdi.


Uluslararası toplum bu katliamları görmezden gelerek insan haklarına aykırı davranmaktadır. Arakan, orada yaşayan Müslümanların gördükleri bu zulümler nedeniyle Asya’nın Filistin’i olarak tabir edilmektedir. Bangladeş de fakir bir ülke olması nedeniyle Arakanlı sığınmacıları kabul etmek istememektedir. Burada kurulan kamplarda kalan insanların binlercesi açlık ve hastalık nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Çözümler arasında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin insani müdahale kararı alması, yöneticilerin Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne sevk edilmesi, referandum yoluyla özerklik veya bağımsızlık yoluna gidilmesi önerilmektedir.  Bu konunun gündemde tutulması ve yetkililere duyurulması için her vatandaşa görev düşmektedir.

Harun Yılmaz / Avaztürk