MUHTEŞEM TIRAŞ

MUHTEŞEM TIRAŞ

BÖYLE GİTMEZ/GİDEMEZ! BÖYLE GİTMEMELİ!

Birisi çıkıyor, sanki otonom bir bölgenin hükümdarı gibi müstehzi bir edâyla "16 Milyonun Başkanıyım" diyor. iktidardan "Merkezi hükümet" diye bahsediyor. Diğeri çıkıyor, "İzmir Bayrağı, İzmir Parası" diyerek sinsi bir mesaj veriyor. Bir başkası çıkıyor, “sokağa inip devrim yapacağız; gerekirse silah kullanıp hükümeti yıkacağız" diyor. Bazısı da pervasızca, “teröristlerin vurulmaması” gerektiğini söyleyip “hapisteki teröristlerin serbest bırakılması” emrini verebilme cüretini gösterebiliyor. Yetmiyor, kendileri veya tetikçileri vasıtasıyla Cumhurbaşkanına ve halkın mukaddesatına hakaret ediyor, ettiriyor. Dahası halkın iktidârına değil, devletin infilâkına tâlip olduklarını alenen ilân ediyorlar.

Bütün bu eylem ve söylemler planlı ve programlı.

Peki halk olarak biz ne yapıyoruz?

"Lan siz kimsiniz, erkekseniz gelin, hele bir deneyin" mealinde diye celalleniyor; sosyal medyada hastagler açarak, laf sokuşturarak aldığımız skorlarla yürek soğutuyoruz. Onlar ise; uyguladıkları strateji ve psikolojik harp taktiğiyle halkın ve iktidarın enerjisini boşa harcattıklarını… Algı yönetimlerinin nasıl başarıya ulaştığını ve surda nasıl gedikler açtıklarını görüp kıs kıs gülüyorlar. Oluşturdukları gündeme, attıkları oltaya takılıp nasıl debelendiğimizi ve patinaja düştüğümüzü keyifle seyrediyorlar.

Peki nedir stratejileri?

Çok açık:

Savaşlarda ele geçirilmek istenen yer, önce hava harekâtı ve topçu atışlarıyla vurularak yumuşatılır. Sonra kara birlikleriyle nihai hücuma geçilir. Azgın Cenahın yaptığı tam da bu. Millî güvenliğe saldırmayı meşrulaştırmak, halkın şuuraltına bölünmeyi işleyip bu söylemleri mâsumlaştırmak.

Hangi suçu işlerlerse işlesinler, kendilerinin dokunulmaz olduğunu, devletin reflekslerinin kendilerine karşı nasıl işlemez hâle geldiğini gözlere sokarak, yılgınlık şırınga edip halkı sindirmek.

Maalesef başarıyorlar, maalesef mevzileri ustaca döverek yumuşatıyorlar.

Gezi kalkışmasından beri durum böyle. Sürekli yumuşatma harekâtı icrâ ederek surlarda gedik açmaya devam ediyorlar.

Evet, maalesef oyunu onlar kuruyor, biz oynuyoruz. Devletimizin o gün bugündür bu asimetrik yapıların simetrik ve sistematik saldırıları karşısında gazap yüzünü bir türlü gösteremediği… veya gerektiği gibi gösteremediği içindir ki; gün geçtikçe palazlanıp pervasızlaşıyorlar. Anayasayı delik deşik edip yasalarla, yargıyla ve devletle âdeta alay ediyorlar. Ele geçirdiklerinde ülkeyi nasıl bir ateş topuna çevireceklerini gizleme gereği bile duymuyorlar.

Küresel güçlerce birbirlerine entegre edilmeleri ve 24 Haziran sonrasında devlete çöreklenme şanslarının ne kadar yükseldiğini gördüler. Güttükleri stratejinin ve siyaset mühendisliğinin sandıkta oya da tahvil olmasıyla 31 Mart’ta yerel yönetimlerin başına çöreklendiler. Kimi örgüt yandaşlarına ihale veriyor, kimi bir liralık malı üç liraya alıyor, kimi sahilleri talan ediyor. Bunları gözlere soka soka yapıyorlar ve de zerre korku duymuyorlar.

Devlet refleksinin zayıflığı bir yana… Şu anda devlete sahip çıkacak kesim içerisinde, mevcut durumu Sosyo-Psikolojik, Sosyo-Politik, tarihsel ve uluslararası ilişkiler açısından analiz edebilecek; fotoğrafı netleştirebilecek ve uygun çözümler üretebilecek münevverlerin yeterli cesareti gösteremiyor oldukları gerçeği de bir yana…

Laçkalaşıp yalama olan goygoycu medya da “Danıştay nerede, yargı nerede” demek yerine, sadece laf sokuşturarak tarafını belli etmeyi tercih edecek kadar sünepeleşti yumuşadı.

Uzatmayalım…

Uzun zamandır söylüyorum!

Emperyalizmin başımıza musallat edip yal-ladığı bu çakma aristokratların yargı önündeki imtiyazlarına son verilmediği sürece… Millî güvenliğe yapılan saldırılar karşısında devletin savunma mekanizmaları gerektiği gibi harekete geçirilmediği sürece daha da azacaklar.

Demem o ki; bu işin sonu iyiye gitmiyor. Bu kriminâl muhalefeti, Külliye’den diplomatik cevaplar vererek, sosyal medyada laf sokuşturup gol atarak bertaraf etmenin imkânı yok. Siyasi oluşumlar ve meslek örgütleri birer terör yuvası haline gelmişse, medyanın bir bölümü mütemâdiyen yalan ve iftirayla algı yönetimi yapıyorsa… Yargı kendiliğinden çalışmıyor, çalışmamakta direniyorsa… Bürokratik oligarşi bildiğini okuyorsa, Cumhurbaşkanı elindeki yetkileri son raddesine kadar kullanmanın hesaplarını yapmalıdır.

Hiçbir devlet… Ama hiçbir devlet ve hiçbir devletin yargı sistemi, böylesi bir saldırı karşısında bu kadar kayıtsız kalamaz.

Hiçbir devlet anarşiye, kaos tehdidine pabuç bırakmaz; suçluların sayısından çekinmez. Aksi halde bu kuralsız, ahlaksız ve kriminal siyasetin sadece iktidarın değil, devletin de sonunu hazırlayıp ruhuna Fatiha okutması işten bile değil emin olun.

Hazırlanan proje ve önümüzdeki yakın tehlike, ülkenin 20-30 yıl geriye gitme tehlikesi değildir. İç savaş tehlikesidir, binlerce yıllık devletin dibine kibrit suyu dökülmesi tehlikesidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar