Can Atalay'ın Haksız Yere Düşürülen Vekilliği: Türkiye'nin Anayasal Krizi ve Hatay'ın Direnişi
Türkiye'de demokrasinin sarsıldığı bir döneme tanıklık ediyoruz: Can Atalay'ın milletvekilliği, hukuksuz bir şekilde düşürüldü. Bu olay, Hatay halkının iradesine ve Türkiye'nin anayasal düzenine yönelik ciddi bir saldırı olarak tarihe geçiyor...
Türkiye'nin demokratik yapısında derin çatlaklar oluştuğuna dair endişe verici bir gelişme yaşandı. İstanbul Milletvekili Keziban Konukçu, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamalarla, bu endişelerin sadece sözde kalmadığını, somut ve acı bir gerçeklik kazandığını dile getirdi. Konukçu'nun ifadeleri, Hataylı seçmenlerin iradesinin nasıl gasbedildiğini ve Türkiye'nin anayasal krizine nasıl sürüklendiğini ortaya koyuyor.
Bir yıl önce, yüz binlerce Hataylı, deprem felaketinde yakınlarını yitirmişken, umutlarını Can Atalay'a bağlamıştı. Atalay, halkın oylarıyla meclise giren bir milletvekiliydi. Ancak, halkın bu iradesi, Konukçu'nun ifadelerine göre, keyfi ve hukuksuz bir şekilde yok sayıldı. Can Atalay'ın vekilliği, Anayasa Mahkemesi'nin iki kez hak ihlali kararı vermesine rağmen düşürüldü.
Konukçu, Atalay'ın maruz kaldığı suçlamaları da ele alıyor. "Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım" iddiasıyla on sekiz yıl hapis cezası alan Atalay, aslında hükümeti değil, hükûmetin politikalarını eleştirmişti. Konukçu, bu durumun, hükümetin anayasayı ve yargı sistemini nasıl bir oyuncak haline getirdiğinin açık bir göstergesi olduğunu vurguluyor.
İstanbul Milletvekili, ayrıca, hükümetin Gezi Parkı olaylarına olan takıntısını ve orman talanlarını da gündeme getiriyor. Gezi Parkı direnişinin, Türkiye'de eşitlik ve özgürlük mücadelesinin sembolü olduğunu belirtiyor. Ancak hükümet, bu direnişin simgeleştirdiği değerleri reddederek, doğal alanları ve kamu mallarını talan etmeye devam ediyor.
Makalenin sonunda, Konukçu, Gezi Parkı ve Kobani davalarının hükümlerinin, antifaşist mücadelenin birleşik gücüyle aşılacağını iddia ediyor. Bu, Türkiye'nin demokratik geleceği için önemli bir mesaj olarak kabul ediliyor.
Keziban Konukçu'nun bu açıklamaları, Türkiye'deki anayasal krizin ve demokratik mücadelenin geldiği kritik noktayı gözler önüne seriyor. Hatay halkının ve Türkiye'nin daha geniş çaplı demokratik iradesine yapılan bu saldırı, sadece Türkiye'nin değil, dünya demokrasisinin de geleceği açısından önemli bir dönemeç olarak görülüyor. Konuya ilişkin şu ifadeleri kullandı;
''Bundan bir yıl önce göçük altında kalan yakınlarını kaybeden 100 binlerce Hataylı depremzede Can Atalay’a oy verdi, vekil yaptı, “Bizim irademizdir.” dedi. Dün sadece Can Atalay'ın değil, Hataylı depremzedelerin de hakkı gasbedildi, insanların hayatlarını çaldınız; yetmedi, iradesini, seçme ve seçilme hakkını çaldınız.
Hatay Milletvekili Can Atalay’ın milletvekili seçilmesine rağmen hukuksuz ve keyfî bir biçimde, görevini yapmasına izin vermediniz, vekilliğini düşürdünüz. Anayasa Mahkemesi 2 kere hak ihlali kararı vermesine rağmen bu keyfî “yaptım oldu”cu iktidar arkadaşımızın hakkını gasbetti. Aslında sadece Can Atalay'ın değil, Hatay halkının da hakkı gasbedildi; yetmedi, soygun ve talan düzenleri devam etsin diye, en üst mahkeme olan Anayasa Mahkemesi tanınmadı.
Şimdi, bir hatırlayalım: Can Atalay hangi uydurma suçtan ceza almıştı? “Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım” suçundan on sekiz yıl hapis cezası almıştı. Dikkatinizi çekerim: “Türkiye Cumhuriyeti’ni” değil “Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya” diye bir suç uydurmuşlar. Bu uydurma suç bile sizin suçunuzdan çok çok daha hafif kalıyor. Siz Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını tanımıyorsunuz “Zaten değiştireceğiz.” diyorsunuz. Ne demek zaten değiştireceğiz?
Şu anda yürürlükte olan yasalar, Anayasa, hukuk, yargı sistemi elinizde oyuncak oldu. Can Atalay için hak ihlali kararı veren Anayasa Mahkemesi üyelerini tehdit ediyorsunuz; yetmiyor, Osman Kavala’yı, Selahattin Demirtaş’ı, Gültan Kışanak’ı keyfî bir biçimde içeride tutuyorsunuz. Asıl siz kanunlara ve Anayasa’ya aykırı davranıyorsunuz. Er ya da geç hesap vereceğinizi bildiğiniz için de korkuyla baskınızla artırıyorsunuz ama nafile, biz direnmeye devam edeceğiz.
Gezi’den de ne çok korkuyorsunuz, durmadan Gezi’yi dilinize doluyorsunuz. Gezi, bu topraklardaki en onurlu direnişlerdendir; eşit, özgür, kardeşçe, ekolojik sistemle uyumlu bir yaşam inşası için atılmış en güzel adımlardandır. Gezi’den sonra talan edilmedik orman bırakmadınız. Sizin derdiniz talan ve soygun düzeninizin devamıdır ve bunun karşısında kim durursa dursun düşman ilan ediyorsunuz. İstanbul'da da talan edemediğiniz yerleri parsellemek için de Murat Kurum gibi bu konuda sicili bozuk bir şahsiyeti belediye başkan adayı gösterdiniz.
Gezi’de kaybettiğimiz Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan, Berkin Elvan’ın katilleri gereken cezaları aldı mı? Hayır. Dövülerek, linç edilerek katledilen Ali İsmail Korkmaz’ın katilleri ödül gibi cezalar aldılar. 14 yaşında kolluk güçlerince katledilen Berkin Elvan’ın ailesini yuhalatanlardan da adalet beklemiyorduk zaten. Sizin derdiniz insanları, canlıları yaşatmak değil, soygun düzeniniz devam etsin de ne olursa olsun ancak bu böyle gitmeyecek, halkın da bir planı var. Gezi ve Kobani davalarının verdiği hükümler antifaşist mücadelenin birleşik gücüyle yırtılıp atılacaktır, bu da böyle bilinsin ve tarihe not düşülsün.'' dedi.