CIA'nın kadrolu ajanı Adil Öksüz, bir garip firar ve 'silsileli' skandallar!

Adil Öksüz malumunuz. İddialara göre Fetullahçı Terör Örgütü’nün 15 Temmuz kanlı darbe ve işgal girişiminin en önemli ismi. Hava Kuvvetleri İmamı diyen de var. Ne olduğunu bilmiyoruz, lakin örgüt hiyerarşisinde önemli bir yere sahip olduğu kesin.

CIA’nın 80-90’lardan sonra benimsediği yeni istihbarat paradigmasında önemli bir yeri olan “nüfuz casusluğu” projesinin Türkiye ayağının FETÖ olduğuna dair kimsenin bir şüphesi kalmadı. Örgütün, MİT operasyonu, MİT Tırlarına Baskın, 17/25 Aralık Küresel Ekonomik Casusluk ve Juristokratik Darbe girişimi ve 15 Temmuz kanlı darbe ve işgal girişimi gibi eylemlerinin planlamalarının CIA tarafından hazırlandığına dair de kuşku taşımıyoruz.

Bütün bunları alt alta koyup, Adil Öksüz’ün 15 Temmuz gecesi Akıncı Üssü’nde gözaltına alındığında üzerinden çıkan GPS cihazının da kadrolu CIA ajanlarına verilen türden olduğunu düşündüğümüzde, Öksüz’ün gerçekten önemli bir isim olduğunda mutabıkız.

Peki böyle önemli birini nasıl elden kaçırdık o gece?

Bir savcı ve iki hakimin üzerine yıkıp örtülecek bir “ihmal” miydi bu kaçış?

Katiyen değil!

Bu kadar profesyonel biri olan Adil Öksüz’ün “Akıncı Üssü’nde yakalanmış olmasını” bile izah etmekte zorlanırken, saatlerce gözaltında kaldıktan sonra, üstelik yargının elinde şahısın FETÖ ile ilişkisine ve örgüt içindeki önemine dair bilgiler varken serbest kalmış olmasının, akabinde sırra kadem basmasının “profesyonelce bir operasyonla kaçırıldığından” başka hiçbir açıklaması yok.

İşin yargı boyutunda, soruşturma savcısının tutuklama talebini reddederek Öksüz’ü serbest bırakan Ankara Batı Adliyesi Hakimleri Köksal Çelik ve Çetin Sönmez, savunmalarını, “dosyanın içinin boş olmadığı ve tutuklamayı gerektiren bir emare bulamadıkları” mealinde yaptılar. Bana kalırsa, 15 Temmuz’un atmosferi içerisinde, üstelik darbenin ana üslerinden birinde, gecenin bir yarısı yakalanan bir şüphelinin “tarla bakmaya geldim” savunmasını kabul etmek bile kendi başına büyük bir şüphe.

Dosya ne kadar boş olursa olsun, böyle bir savunmaya itibar etmenin izah edilebilir yanı yok. Ancak ifade ettiğim gibi; böylesine “operasyonel bir firarı” sadece sürecin son merhalesi olan yargıyla değerlendirmek de doğru değil. Mesela hakimlerin “dosya boştu” savunmasının doğru olduğu ortaya çıktı; peki o dosyayı kim boşaltabilir?

Birinci şüphe dosyayı hakimlerin önüne, tutuklama talebiyle gönderen savcı üzerinde yoğunlaşır. Bu şüphe giderilene kadar savcının tutuklama talebini görmezden gelmezseniz sonuca ulaşamazsınız. Şöyle izah edeyim, bir savcının boş bir dosya ile talep edeceği tutuklamanın rutin yargı işleyişinde bir karşılığının olmayacağını en iyi yine o savcılar bilir. Maksadım savcıyı suçlamak değil sadece kafamızı kemiren şüpheleri gidermek.

Gelelim diğer aşama olan Adli Kolluğa…

Adil Öksüz’ü gözaltına alan Jandarma. Buradaki gözaltı sırasında Öksüz’ün bir CIA aparatı olan GPS cihazını tuvalette peçeteye sarıp çöp kovasına attığı ortaya çıktı.

Bu cihazın Öksüz’e iade edilmesiyle başlayan skandallar zinciri, polisin devreye girmesinden sonra da devam ediyor.

Mesela Öksüz’ün o gün orada, gözaltındayken polislerin yardımıyla kimi telefon görüşmeleri yaptığı iddia edilmişti.

Bu yardımın, o gece orada görevli olan bir komiser ve 3 polisten oluşan ekipten mi sağlandı bunu bilmiyoruz. Ancak bilinen en somut şey, Adil Öksüz’ün savcılık ve hakim karşısına çıkarılma sürecinde bu ekibin o bölgede olduğu.

Bütün şüpheler bu ekipte yoğunlaşmakla birlikte, Öksüz’ün serbest bırakılması ve firar sürecine yönelik içerisinde Jandarma personelinin de bulunduğu çok sayıda kişi için açılan soruşturma devam ediyor.

Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığının 20 Şubat 2017 tarih ve söze konu (2016/28…) soruşturma doğrultusunda, soruşturma dosyasında yer alan şüphelilerden 28’i hakkında, “Görevi Kötüye Kullanma, Suç Delillerini Yok Etme Gizleme veya Değiştirme, Suçluyu Kayırma ve Silahlı Terör Örgütü’ne üye olma” suçlamasıyla, Yurt Dışına çıkış yasağı getirilmesi ve Adli Kontrol Kararı talep edilmiş. Haklarında halen Yurt Dışına çıkış yasağı var.

Bu arada o gece görevli olan bir komiser 3 memur 4 kişiden memurlar E.C., S.K. ve Ö.D. ilk etapta açığa alınmış. Bir de B.K.A. isimli Daire Başkan Yardımcısı Emniyet Müdürü açığa alınmış, lakin Adil Öksüz’ün serbest bırakılmasından firarına varıncaya kadarki silsile içerisinde en küçük dahlinin olmadığı hatta uzaktan yakından bir bağ kurulamadığı belirtiliyor. B.K.A.’nın, özellikle Emniyet İstihbarat içindeki FETÖ yapılanmasının hedefi biri olduğu biliniyor.

Sonraki aşamada ise haklarında tahdit kararı verilen 28 kişiden 5 jandarma 5 de emniyet mensubu daha açığa alındığı iddia ediliyor.

Ne var ki; Adil Öksüz gibi birinin o gece serbest bırakılmasından firarına varıncaya kadar her aşaması “profesyonelce bir operasyon” olan süreçte aktif bir şekilde yer aldığından şüphelenilen 4 kişilik emniyet ekibinin 3’ü açığa alınmasına, haklarında yurt dışı yasağı getirilmesine karşın, o memurların komiseriyle ilgili bir işlem yapılmamış. Haklarında Yurt Dışına Çıkış yasağı konulan 28 kişilik listede de bu komiser yer almıyor. Açığa alınma da yok. Tıpkı yine Öksüz’ün firarında ihmali olduğundan şüphelenilen ve bu nedenle tahdit kararı alınan kimi amirlerin bugün FETÖ ile mücadele birimlerinden aktif rol aldığı gibi; bu komiser de muhtemeldir ki FETÖ ile mücadele birimlerinde görevini sürdürüyor.

Kim bu komiser peki?

Kimi üst rütbelilerle sıkı ilişkileri olduğu söylenen komiser Y.E…

Bu arada son 5 açığa alma sonrasında söylenen, dosyada bir gizli tanığın olduğu ve o gizli tanık ifadesi doğrultusunda açığa alma işleminin uygulandığı.

Muhtemeldir ki; Öksüz’ün serbest bırakılma ve firar süreciyle hiçbir şekilde ilişkilendirilemeyen Bilge Kağan isimli müdür de gizli tanık ifadesinin kurbanı.

Özetle diyeceğim o ki; birileri, Adil Öksüz gibi 15 Temmuz-CIA bağlantısını somutlaştıracak önemli bir ismin serbest bırakılmasından firarına kadar geçen aşamaya dair yürütülen soruşturmayı da; tıpkı serbest bırakılma ve firar operasyonundaki “profesyonellikle” yönlendirme çabasında.

Yargıya tavsiyem; o gecenin sorumlularını silsileyle yeniden gözden geçirip, gerçekten bir gizli tanık varsa o gizli tanığın beyanlarını, yine gizli tanığın ilişkilerini iyi tahlil etmesi.  

Ayrıca o gece silsileyle sorumluluk altında olan kimi amir ve memurlara kimlerin neden dokunmadığını ve üzerlerindeki, “Görevi Kötüye Kullanma, Suç Delillerini Yok Etme Gizleme veya Değiştirme, Suçluyu Kayırma ve Silahlı Terör Örgütü’ne üye olma” şüphesi dut gibi orada duranların, FETÖ ile mücadelede önemli sayılan birimlerde görevlerine devam etmelerini kimlerin sağladığını araştırmak soruşturmak da önce İçişleri Bakanlığı’nın akabinde yargının görevi sanırım.

Dondurmacıya, Baklavacıya, Kavurmacıya ayrıcalıklı hukuk uygulayanlar bu görevi yapar mı diyeceksiniz biliyorum, umudum yok, benimkisi de göle maya çalma işte; ya tutarsa…

Sevgiyle kalın…

Önceki ve Sonraki Yazılar