Erdoğan’ın transatlantik savaşı

Zarrab bülbül olmuş olmamış birşey fark etmez. İfadeleri birşeye yarar yaramaz manasında söylemiyorum bunu. Amerika’nın derdi başka. Rusya – İran – Türkiye denklemine Katar’ın da katılmasıyla yer altı kaynağı omayan ama bütün kaynakların odağı haline gelen Türkiye’den rahatsız, tıpkı  Suriye’de ite kaka düşe kalka da olsa iş görür dış politik çizgi benimseyen Türkiye’den rahatsız olduğu gibi. (Gerçi bulunduğumuz coğrafik konum gereği zaten Rusya ve İran için mecburi bir geçiş güzergahıyız ama şimdi konumuz bu değil)

Elinde iki tane kart var. Biri Zarrab diğeri PKK–YPG (SGD). Birazcık da Suudi Krallığı azıcık da Lübnan’ın çakma demokrasisi derken Ortadoğuya dair masadaki bütün kartları bu kadar. Bütün malzeme bundan ibaret. Peki oyunu kazanmasına yeter mi?

Mümkün değil...

E-e oturup da Türkiye’nin mevzi kazanmasına seyirci mi kalacak!

Asla...

Nasıl ki Putin’in alanını daraltmak için ABD seçimlerine müdahale ettiği (Trump’tan yana) iddiasıyla Rusya’ya karşı soruşturma açtıysa bir benzerini de ambargoyu delme bahanesiyle Türkiye’ye yapıyor. Hatta 27 kasım da ki duruşma için neredeyse müthiş bir halkla ilişkiler çalışması dahi yürütüyor.

Ancak tek derdi bu iki ülkenin (Türkiye – Rusya) kendilerini açtıkları jeopolitik alan değil elbette... Avrupa Birliğinin amiral gemisi Almanya son yıllarda gizliden yürüttüğü Amerikasız Avrupa projesini artık yüksek sesle dillendiriyor. Hatta Markel “...Başkalarına tümüyle güveneceğimiz zamanlar bir parça geride kaldı. Son günlerde bunu deneyimledim” açıklamasıyla İkinci Dünya Savaşından beri süregelen Amerika ile işbirliğine nokta olmasa da en azından virgül koydu.

Avrupa da giderek yalnızlaşan ABD için uzak doğuda da işler pek iyi gitmiyor. Batı tarafından yeni sömürge anlayışı çerçevesinde ucuz iş gücü hedefiyle fabrikalaştırılan Çin’in aşırı büyümesiyle Jeostratejik güç doğuya doğru kaydı. Çin Başkanı Şi Cinping uzun yıllar sonra geleneksel düşük profilli dış politika staretejisini terk ederek başta deniz kıta sahaları olmak üzere pek çok politik sınırda ABD’nin karşısında daha fazla görünür oldu. Peki ABD ne yapabilir? Kısa vadede hiçbir şey. Bunun iki sebebi var. Birincisi 20 triyon dolar civarı olan toplam borcunun neredeyse 4 triyon dolarını Çin’e borçlu, ikincisi ise yüksek teknolojide dahil pek çok yatırımı bu ülke sanayisindeki üretim bantlarından dünya pazarlarına açılıyor. Dolayısıyla Uzak Doğu’da Kuzey Kore üzerinden Çin ile restleşmesinin sadece ‘aç kabadayı gömleksiz kibar’ misali uçak gemilerinin en fazla artistik gösteri düzeninden öteye gidemeyeceğini de en iyi Trump biliyor.

Son olarak Amerika’nın bir de Ortadoğu politikasında ki hezimetini açıklarsak Zarrab kısmı daha da netleşecektir. Düne kadar kucak açtığı diktatörleri yalancı baharlarla alt üst ettikten sonra ele geçireceğini düşündüğü bu topraklarda ki bütün piyonları tam anlamıyla çarçur oldu. Barzani ve Irak politikası tamamen iflas ettiği gibi adını Suriye Demokratik Güçleri (SDG) koyduğu terör örgütü YPG’nin bölgede ki başarısızlığı bir tarafa Haşdi Şabi üzerinden bölgeye dalga dalga yayılan Şii iktidarının şok etkisi karşısında çaresizce Suudi Arabistan, BAE ve Mısır üzerinden tepki vermeğe uğraşıyor.  Mısır’ın dışındakilerin Kabile devleti olduğunu düşünürsek durumun ABD için ne kadar vahim sonuçlara gebe olduğunu görürüz. E-e son olarak istifa edip Suudi Arabistan’a kaçan Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin beklediği kaosun ülkesi yerine kucağında patlamamasıyla apar topar Fransa’ya gidip Macron’la görüştükten sonra Lübnan’a geri döneceğini açıklaması da bir ABD – Suud projesinin daha çökmesi anlamına gelir.   

Elinde kalan İngiltere, Japonya, Güney Kore, Mısır ve Suudi Arabistan. Toplasanız ne Rusya’ya karşı yeter ne Çin’e...

İyi de her şey bu kadar bizim için toz pembe mi!

Değil...

Kısa vadede sonuç veren Erdoğan pragmatizminin dış politik yansımalarının kazanımlarından ibaret bir evredeyiz hepsi bu! Uzun vadeli bir planımız olmadığını varsayarsak –ki en azından Ak Parti iktidarında bugüne kadar görmedik– Rusya ve Çin’in bize verdiği kartlarla poker masasındayız diyebiliriz.

Son tahlilde ABD ve Rusya aynı sorunun cevabını arıyor ve Zarrab dahil bütün kazanım ve kayıplarımız bu sorunun cevabına göre şekillenecek.

Biz S–400’leri neden aldık. Hava savunma sistemimizi güçlendirmek için mi yoksa Nato’dan ayrılık sürecinde ki panik çözüm mü?

Sâhi uzun vadede ki amacımız ne?

Binali Yıldırım’ın son ABD ziyaretini düşününce kısa vadedekini anlasak o da yeter!

Önceki ve Sonraki Yazılar