Sosyolog / BETÜL BAYKAL DİNÇ
ERGENLER BİLMEZ
Demirel’e,
“Sandıktan ne çıkar efendim?” diye sormuşlar.
“İçine ne girerse o çıkar.” demiş. Bu saatten sonra kim sandığa ne soktuysa onu avuçlayacak… diye yazmıştım seçim sonuçları resmi olarak açıklandığında.
Hep beraber avuçlamaya devam ediyoruz efendim.
Seçim öncesinde defalarca yazdıklarımı dinlemeyenler, Erdoğan’a ders verenler de dinlesin.
Şimdi hep beraber filmi geri saralım:
Ergenler Bilmez
Eski Türkiye’de siyaset hiç de size bugün muhalefet ve şer ittifakının anlattıkları gibi değildi. Generaller darbe yapar, muhtıra verir, yargıçlar parti kapatır, meclisin aldığı kararlar yok sayılırdı.
Siyasi mizah da neydi?
Tek bir yargıca, askere, hele Cumhurbaşkanına yap bakalım mizahı; sabahında ya DGM’de ya da mahkemede askerin karşısında bulurdunuz kendinizi.
Ekonomi mi? Bir başbakanımız vardı IMF’nin karşısında para dilenirken Amerikan Başkanının karşısında mahcup mahcup boynunu büker beklerdi.
Özgürlüklere gelince;
Okullarda, üniversitelerde Cumhurbaşkanına hakaret içerikli pankart açacaksın he mi!
İşte o biraz sıkardı be canımın içi.
İnsanlar kıyafetlerine göre sınıflandırılır, başörtülü kızlar sınıflardan alınır, okullardan atılırdı. Bugün kutuplaşma var diye iktidara sövenler, o gün namussuzca kutuplaştırırdı milleti.
Hastanelerde böcekler cirit atar, tedavi olmak için ya tanıdık bulur ya da rüşvet verirdin. Şehir hastaneleri de neydi? “Benim memurum işini bilir.” sözü bugünlere o günlerden gelmeydi.
Ordumuz vardı. Evet, silah ihalelerini kapalı usulde gizli kapaklı yapardı ve kimseye hesap vermezdi. Savunma bütçesi silah alımı altında bir yerlere aktarılır, kimse de sesini çıkaramazdı. Operasyonel gücümüz yerlerde sürünürdü.
İhaları, sihaları, yerli tankları hayallerimizde bile göremezdik.
Faili meçhullar gayet olağandı.
Demirel, vatandaşına iki anahtar vaat eder; bunun biri ev biri araba babalığını gösterip baba kısmını verirdi mesela, toprağı bol olasıca.
İstanbul’da belediyecilik diyince: İstanbul’da çöp kokusundan durulmuyor, musluklardan lağım akıyordu. Ama olsun, İski Genel Müdürü yetmiş yaşında sekretere dillere destan bir düğün, eski eşe fahiş nafaka…
Uğur Dündar pastanelerden, fırınlardan hamam böceği toplardı. Son villa yürütücü arkadaşı da Atatürk üzerinden goygoy yapardı. Hiç vazgeçmedi bu yatırımından.
Bazı ergenlerin akıllarınca dalga geçtiği “Eee, suyu nerden içiyorduk, çamaşırı nasıl yıkıyorduk?” diye sorduğunu görüyorum. E evladım senin çağdaş İzmir’in suyu hala tankerden içiyor.
Ama olsun İzmir’in dağlarında hala çiçekler açıyor, belediye başkanı işe bisikletle gidiyor.
Hortumlanmış bankalara, SSK’ye, pijama ile başbakan karşılayan ağalara, oturduğu yerden bakanlara talimat veren paşalara, 28 Şubatlara girmiyorum bile.
İstanbul’a gelince; İstanbul kan ağlıyor. “Metroda insanlar her gün birbirine günaydın diyecek.” diyen adama oy verenler metroya bile binemiyor.
İBB’ye ait birçok şirket maaşları ödeyemiyor. Milletten fitre zekat dileniyor.
Yirmi yıldır var olan projelerin üzerine yatmaktan başka bir iş yapmayan İmamoğlu, kendisini eleştiren herkesi engelliyor.
Terörün yan sanayisi konumundaki sözde partiye destek veriyor.
Ergenler bilmez.
Ömrümüz CHP’nin dönüşümünü, halkla bütünleşmesini beklemekle geçti. İnanamıyorsan anana babana sor.
Şimdi çıkmış, CHP zamanında limonda vitamin olmayan ergen “Tayyip istifa” diyor.
Bak yavrucuğum, CHP budur. Başı da budur sonu da budur. Tüm ergenlere duyurulur.
Hükümet on sekiz senedir iktidarda.
Ne laiklik elden gitti ne de Cumhuriyet.
Elden giden tek şey muhalefet.