ZİHNİ ÇAKIR
EVET cephesindeki Bahçeli ve 'MHP düşmanlığı'nın kodları!
Anayasa Referandumu sonuçlarının belirginleşmesinden hemen sonra HDP’li Altan Tan’ın, "Erdoğan'ın MHP'yle kurduğu ittifak çöktü. Erdoğan'ı yine Kürtler kurtardı" ifadeleri öyle geçiştirilecek bir çıkış değil. Çünkü Tan, bu çıkışını, “Tayyip Bey'in yeniden bir değerlendirme yapması ve Kürtlere olan bu vefa borcunu ödemesi lazım” ifadeleriyle sürdürüp, “HDP ile ittifak ve yeni bir müzakere süreci” talebiyle tamamlıyordu.
Tan’ın bu sözlerinin üzerine AK Parti’li Orhan Miroğlu’nun, “MHP ile işbirliğinin bir karşılığını görmedik” sözlerini ekleyelim. Miroğlu da bu sözlerini şöyle tamamlıyor ve ağzındaki baklayı çıkarıyordu: “Hepimiz için yeni bir dönem başlıyor. Bu dönem kurucu bir dönemdir ve Kürtler bu kurucu dönemde evet biz de varız demiş oldular bu seçimde. AK Parti artı Kürt ittifakı Türkiye’ye kazandırır.” Elbette bunlar spontane gelişmeler, tevafuk sayılabilecek açıklamalar değil.
Bu iki ismin, PKK ve Öcalan’ı kutsayış arşivlerini de ortaya koyduğumuzda, birbiri ile örtüşen çıkışları, yeni ve karanlık bir planın uygulamaya konulmasıydı aslında. Yoksa Miroğlu gibi birinin, AK Parti MHP ittifakına rağmen EVET oyu veren Kürt seçmenin, MHP ile ittifakı onaylama şeklinde okunabilecek halet-i ruhiyesini anlamaması mümkün değil.
Bu oyun bozulana kadar ne yazmaktan ne söylemekten bıkacağım.
Bu planın en temel hedef önce AK Parti ve MHP arasındaki stratejik ittifakı bozmak sonra da o açılan alana, Kandil ve PKK’yı meşrulaştırma zemini yaratabilmek ve yeni bir müzakere süreci başlatmak için PKK ile dirsek temasını hiçbir zaman bırakmayan “Kürt siyasetini” monte etmek. Bunu sağladıktan sonra hani o PKK’nın hendeklere gömülen “özyönetim”, “özerklik” girişimleri yok mu, onu sinsi siyaset diliyle gündeme taşımak.
Unutmayalım ki başta AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu ve Orhan Miroğlu olmak üzere AK Parti içindeki “dindar” kamuflajlı “Kürt siyaseti” temsilcileri, “özyönetim ve özerkliğin tartışılabileceğini ancak yönteminin PKK’nın izlediği yöntem olmadığını” ifade etmişlerdi defalarca. Altan Tan’ın da HDP çatısı altında olmasına karşın benzer ifadelerine çok kez tanık olduk.
Şimdi birbirini tamamlayan bu ifadeler ve AK Parti ile HDP ya da daha ılımlı olanlarla ittifak çağrıları, Miroğlu’nun ifadelerinde bir tık daha öteye giden “kurucu dönemin aktörü olma” talepleri iki gündür üzerinde ısrarla durduğum karanlık planın açık yansımaları değil mi sizce?
Çabamız, AK Parti’nin bundan sonraki stratejisi için önemli olan referandum sonuçlarını doğru okumaya yönelik veriler ortaya koymak olsa da AK Parti içinde şimdilik egemen olan anlayışların, sonuçları AK Parti ile MHP arasındaki stratejik ittifakı sabote edici bir çizgide okutturma çabalarının galip geleceğini düşünüyorum.
Yine sandığa yansıyan bu sonuçların en önemli etkenlerinden birinin, Genel Merkez, teşkilatlar ve Belediyelerdeki FETÖ uzantıları ya da bu örgütle iş tutanlara yönelik tepkinin yansıması olduğu gerçeğinin, MHP suçlanarak perdeleneceği yönündeki kaygılarımızda da haklı çıkacağımızı düşünüyorum. Çünkü hem Genel Merkezde hem teşkilatlarda hem de Belediyelerde egemen olan bu unsurlar, emin olun ki referandum sonuçlarının analizini yapıp raporlaştıracak mekanizmanın da göbeğinde yer alıyor. O yüzden, YSK’nın kesin sonuçları açıklayıp Erdoğan’ın partiye dönüşü ve Parti yönetiminin yenilenmesi adımları atılmadan referandum sonuçlarının mevcut manzara ile doğru okunacağı beklentisinde hayal kırıklığına uğrayacağımızı peşinen kabul edelim.
AK PARTİ CEPHESİNDEN BAHÇELİ MUHALİFLERİNE TABAN MI KONSOLİDE EDİLİYOR?
Peki AK Parti MHP ittifakını sabote etmeye yönelik çabalar sadece yukarıda saydığım plan merkezinde mi? Kesinlikle hayır. Bakınız AK Parti’deki belli siyasi fraksiyon dışında, bu partiye yakın görünen medyada da bu çabalar gırla. Hem Bahçeli’yi hem MHP tabanını irite edecek açıklamaların, yazıların ardı arkası kesilmiyor. AK Parti cephesinde bunlar yapılırken, MHP kanadında da ilginç gelişmeler yaşanıyor. Partiden ihraç edilen Meral Akşener, Sinan Oğan, Ümit Özdağ gibi isimlerin partileşme çalışmaları hızla sürüyor. Sadece Ümit Özdağ’ın CHP’den Genel Başkan Yardımcılığı için yeşil ışık beklediği, bu olasılıkla birlikte bu partiye geçeceği kulislerde konuşuluyor. Kendi çevresi de bunu inkar etmiyor.
Özdağ bir yana, Akşener ve Oğan’ın öncülük ettiği, kimi eski Ocak Başkanlarının da MHP’den ayrılarak katıldığı partileşme çabalarıyla eş zamanlı olarak AK Parti cephesinden kimi siyasetçilerle yazarlar ve ekran yüzlerinin Bahçeli’ye yönelik saldırıları tesadüf olabilir mi?
Bu çabayı, Yeni Türkiye’nin inşa sürecini güçlü kılan AK Parti-MHP ittifakının altını oymak, MHP kanadını boşaltmaya çalışmak diye okumamızın önünde engel var mı?
Referandum sonuçlarını MHP’yi suçlayıcı bir üslupla okuyup, FETÖ’nün siyasi ayağına dokunulmayışına dair ciddi bir tepki varken bunu perdelemeye çalışanlar da bu cephenin içinde.
Şimdi siyasiler ve gazetecilerden oluşan bu girişimin odağındakilerden kiminin geçmişte en az bir kez Pensilvanya’yı ziyaret edip FETÖ’nün kaçak elebaşının elini öptüğünü kiminin de FETÖ’nün finans kuruluşunun kredisiyle Yalıcıklar aldığını hatırlayalım.
Bunların MHP ve Devlet Bahçeli’yi suçlayıcı ifadeleri, AK Parti ve MHP arasındaki işbirliğini sabote edici söylemleri, FETÖ’nün organize ettiği yeni parti çalışmalarına taban konsolide etme çabası değil de nedir?
Dedim ya oyun büyük. Bir yandan AK Parti iktidarının nimetlerinden nemalanan köşecik ve ekrancık sahipleri bir yandan da PKK ve Öcalan kutsayıcıları bir olmuş yeni Türkiye’nin "milli ve yerli" zeminde inşasının teminatı olan ittifakı bozmaya, bu ittifakın bir ayağını topal bırakmaya ve uzun vadede de AK Parti’yi bölücü unsurlarla ittifaka mecbur kılmaya çalışıyor.
Bugün haykırmayıp da ne zaman haykıracağız?
Bu oyun kurulduktan, bu oyunun arkasındaki karanlık plan işlemeye başladıktan sonra bunları haykırsak ne olur haykırmasak ne olur…