ZİHNİ ÇAKIR
FETÖ'nün 'GARSON'la 'servis ettiği' SD kart 'kumpası' çökünce devreye Yargı ayağı mı girdi?
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 9103 Emniyet personeli ile ilgili aldığı 26 Nisan 2017 tarihli açığa alma kararına dair belgelerle desteklenen son yazım üzerine belli merkezlerdeki paniği yakından hissettiren mesajlar aldım.
Hatırlı dostlar ve saygı duyduğum siyasetçiler üzerinden gelen mesajlarda, “FETÖ ile mücadeleyi kendi gizli ajandalarını hayata geçirme mecrasına çevirip, bu dönemi mağdur kitleler oluşturan bir sistemin aparatına dönüştürenlerin” şahsıma yönelik örtülü bir operasyonun düğmesine bastığının ipuçları bile vardı.
Hiç umurumda değil; çiğ yemedim ki karnım ağrısın.
Uzun süredir sert eleştiriler yönelttiğim hatta aramızdaki tartışmayı yargıya taşıyan EGM üst düzey yöneticilerinin bile ikna olmadığı, doğruluğu konusunda haklı şüpheler taşıdığı 26 Nisan açığa alma kararı ile mağdur edilen insanların yaşadığı zulme sessiz kalacak değilim.
Sadece o da değil; 15 Temmuz’dan sonra çıkarılan KHK listelerinden Valilik emriyle uygulanan açığa alma kararlarına varıncaya kadar bir çok noktada sistematik bir mağduriyet üretme mekanizması hayata geçirilmiş.
Hendek teröründe gözünü kırpmadan bölgeye gidip terörle mücadeleye katılıp yaralananlardan 15 Temmuz gecesi FETÖ’nün kanlı darbe ve işgal girişimine gövdesini siper ederek direnen gazilere kadar bir çok insan FETÖ çuvalına konularak meslekten ihraç edilmiş ya da açığa alınmış.
Bırakın 17/25 Aralık’ı, 2007-2009’larda FETÖ ile mücadeleleri Emniyet hukuk birimi arşivlerindeki tutanaklarda ve savcılıklardaki soruşturma dosyalarında sabit olanlar bile, o dönem FETÖ ile iş tutan Emniyet bürokratları ve siyasiler tarafından FETÖ çuvalına konulup açığa alınmış ya da ihraç edilmiş.
Bütün bu çarpık tabloya karşı bir gazeteciden susmasını, tepki vermemesini beklemek ya da susmayıp tepki verdi diye ona yönelik çeşitli susturma mekanizmalarını devreye sokmak, bu saydığım suçlara ortaklıktan başka bir anlam taşımaz.
Mesela;
- 11 ay evvel içerisine FETÖ ile ilişki ve irtibatı herkesin malumu olduğu isimler de eklenerek hazırlanmış bir liste üzerinden 9103 kişi açığa alındığında, bu insanların kimlik numaralarını da içeren bilgilerinin basına servis edilmesine,
- FETÖ’cülerin de serpiştirildiği 9103 kişilik listenin bulunduğu bu SD kart, GARSON kod adlı biri tarafından savcılığa “teslim edildiği” halde, konunun basına “başarılı bir istihbarat operasyonu” olarak servis edilmesi ve teslim edilmiş bir dijital için “polisin dikkati FETÖ’cünün dijitali yutmasını engelledi” algısının oluşturulmasına,
- Bu 9103 kişilik açığa alma kararının İçişleri Bakanı tarafından TV ekranlarında canlı yayında açıklandığı anlarda EGM’deki bir yetkilinin zafer edasıyla “artık bu listeyi kimsenin delemeyeceğini” haykırmasına
Bırakın bir gazetecinin normal bir vatandaşın bile duyarsız kalamayacağını inkar edebilir misiniz?
İnsani özelliklere haiz hiçbir canlı bu ve belgeleriyle aktardığım diğer çelişkilere tepkisiz kalamaz; tabi eğer bu çelişkiler ve kumpas algısı güçlü olan bu tutarsızlıklardan nemalanmıyor ya da böyle bir planı hayata geçiren “özel birimle” ilişki ve iltisaklı değilse…
Sadece bunlar da değil…
Konuyu yine 26 Nisan 2017 tarihli açığa alma kararı özelinden yürütmek istiyorum…
Önceki yazımda; 26 Nisan açığa alma kararının zeminini oluşturan GARSON kod adlı Gizli Tanığın 18 Nisan günü Savcılığa müracaat ederek itirafçı olmak istediğini, Savcılığın 27 Nisan 2017 tarihli ifade tutanağıyla delillendirmiştim. O ifadeye göre; GARSON’un “servis ettiği” SD kart Emniyetin eline en erken 18 Nisan günü geçmiş olabilir.
Hal böyle iken; EGM bünyesinde o dijitallerde yer alan 200 bini aşkın kişiden oluşan listeler içerisinden 9103 kişinin ayrıştırılması, dijitalde yer alan fişlemelerin gerçek olup olmadığına dair teyidi 5 gün içerisinde yapabilecek bir teknik ya da yetişmiş insani alt yapı var mı sorusunun cevabı ivedilikle bulunmalı.
Dijitalleri “servis eden” GARSON’un henüz savcı tarafından ifadesi alınmadan (zira GARSON’un 6 saati aşkın ifade tutanağında, ifadenin 27 Nisan günü öğle saatlerinde başladığı net görülüyor) bu 9103 kişilik açığa alma kararının işleme konulması aceleciliği ve birkaç saat içinde hukuksuz bir şekilde bu 9103 kişinin tamamının TC Kimlik numaralarının basına servis edilme telaşının sebepleri muhakkak ortaya çıkarılmalı.
Yine; TEM, KOM ve İstihbarat gibi operasyonel şubelerde çalışan kimi personelin, 21 Nisan 2017 günü bu şubelerden çıkarılması ile bu kişilerin 26 Nisan 2017 tarihli 9103 kişilik açığa alma listesinde olması arasındaki ilişki muhakkak aydınlatılmalı.
Çok daha önemli olan ise;
- Bu dijital verinin hangi tarihte kim tarafından hazırlandığı tespit edilmeli.
- Mesela o dijitalde ismi olan Rus Büyükelçi Karlov’u öldürdükten sonra intihar eden polis memuru Mevlüt Mert Altıntaş isminin dijitalin hazırlandığı tarihte listede olup-olmadığı, listede değilse ne zaman eklendiği açığa çıkarılmalı.
- 15 Temmuz öncesi ve sonrası meslekten ihraç edilen ve 15 Temmuz sonrası başlayan soruşturmalarda FETÖ’nün kripto haberleşme ağı ByLock kullandığı, BankAsya’ya para yatırdığı, FETÖ’ye müzahir okullarda çocuklarını okuttuğu ortaya çıkan binlerce emniyet mensubunun Gizli Tanık GARSON tarafından “servis edilen” dijitallerdeki listede neden yer almadığının cevabı verilmeli.
- Gizli Tanık Garson tarafından “servis edilen” dijitale dayanarak içerisinde FETÖ ile ilişki ve irtibatı şüphe götürmez bir gerçek olan isimlerin de serpiştirildiği 9103 kişilik açığa alma listesinin yanında bir de FETÖ’nün düşman kategorisinde değerlendirdiği liste olduğu, bu listede, istisnalar hariç, Emniyet içiresinde uyuşturucu, fuhuş dahil gayrimeşru ilişkileri bilinenlerin yoğunlukta olduğu bizzat EGM üst yönetimindeki isimlerin tespitleri. Kendi mensuplarına gizlilik esasları çerçevesinde fuhuş, alkol gibi yöntemleri meşru gösteren FETÖ’nün böyle bir kategorizasyonda bulunması mümkün mü?
Dijitalin içeriğine dair bir sonraki yazımda daha dikkat çeken ve Gizli Tanık GARSON tarafından “servis edilen” dijitallerin bir kumpasın parçası olduğu kuşkusunu güçlendiren verileri kaleme alacağım elbette.
Şimdi sizlere bu dijitallere dayanılarak FETÖ çuvalına konulan isimlerden birinin alnının akıyla çıktığı yargı mücadelesinin ibretlik fotoğrafını çizmek istiyorum.
Sahil şeridindeki bir ilimizde, Gizli Tanık GARSON tarafından “servis edilen” dijitallerde, “örgüte sempati duyan” kategorisinde kodlandığı için 9103 kişilik açığa alma listesinde ismi olan ve hakkında “silahlı terör örgütüne üye olma” iddiasıyla yargı süreci başlatılan polis memuru M.E.A ile ilgili mahkeme BERAAT kararına hükmeder.
Mahkeme, BERAAT kararını da; M.A.E ile ilgili, bazı devlet kurumları ve kimi yerel yönetimlerin maaş ödemesi ve tahsilatlar için öncelik tanıdığı dönemde, “Bank Asya’da, 2010 yılında açılıp 2011 yılında pasife düşen ve bir daha da kullanılmayan hesap kaydından başka hiçbir delile ulaşılmadığı, örgüte müzahir vakıf, dernek gibi kuruluşlarda kaydının olmadığı, ByLock kullanmadığı, sadece bir tanık beyanında 2013 Aralık öncesi sohbete katıldığı yönünde beyan olduğu, sanığın ise bu iddiaları da reddettiği,
… ne şekilde ve kim tarafından oluşturulduğu belirlenemeyen ve GARSON isimli gizli tanık tarafından teslim edilen dijital materyallerin içerisindeki bilgilerin, tak başına sanığın örgüt ile organik bağ oluşturacak örgüt mensubu olduğuna kanıt olarak ileri sürülmesi yeterli olmadığı” gerekçesine dayandırır.
Bu arada davanın tanığı A.G’nin, polis memuru M.A.E ile ilgili beyanı, “17/25 Aralık 2013 tarihinden önce birkaç kez sohbet ortamında bulundukları ve M.A.E’nin örgüt üyeliğine ilişkin herhangi bir bilgisinin olmadığı” yönündedir. M.A.E’nin sözü edilen o sohbetleri bile şiddetle reddettiğinin altını çizmek istiyorum.
Gelelim 26 Nisan 2017 tarihli, içerisinde herkesin malumu olan FETÖ’cülerin de eklendiği 9103 kişilik açığa alma listesinin yargı ayağı kuşkusunu güçlendiren boyuta.
Mahkemenin polis memuru M.A.E ile ilgili verdiği bu BERAAT kararını savcı İstinafa taşır.
Savcının istinaf gerekçesi iki ayağa dayanır:
Birincisi; M.A.E ile ilgili özlük bilgilerinde bile fahiş çelişkiler bulunan FETÖ’cü GARSON tarafından “servis edilen” dijitallerde isminin olması.
İkincisi ise; tanık A.G’nin 17/25 Aralık 2013’ten önce bulunduklarını söylediği sohbet ortamı… Üstelik bu iddiaya dair ne HTS kaydı ne bu tanık beyanını destekleyici başkaca bir delil var dosyada.
BERAAT kararını İstinafa taşıyan Savcı, Yargıtay’ın örgüt üyeliği için belirlenen kriterlere dair eylemlerin 17/25 Aralık 2013 sonrası olması gerektiği yönündeki emsal kararını bile yok saymış üstelik.
Sonuç olarak; EGM’nin 26 Nisan 2017 tarihli, içerisine FETÖ’cülüğü malum olan isimlerin de serpiştirildiği 9103 kişilik açığa alma listesi dahil 15 Temmuz’dan sonra çıkarılan KHK’lara ve idari tedbir gereği Valiliklerin açığa alma listelerine FETÖ ile ilgisi olmayanların eklenmesi, bir “hatadan” öte “planlı bir stratejiye” benziyor.
Kendisi başlı başına bir suç olan “fişleme” evrakları üzerinden üstelik bir FETÖ’cünün “servis ettiği” fişleme evrakları üzerinden mağdur edilen binlerce insanla 15 Temmuz’dan sonra çıkarılan KHK ihraç listeleriyle Valiliklerce uygulanan açığa alma kararlarına eklenen insanların mağduriyetine duyarsız kalmak, bu kararların arkasındaki kaos ve kargaşa odaklı karanlık stratejiyi görmek yerine bu kararları kimi komplo teorileriyle süsleyerek meşrulaştırmaya çalışmak, o sözünü ettiğim planlı stratejiye hizmet etmektir.
Korkarım ki siyasi irade, bu duruma bir an evvel el atmazsa, Emniyet başta olmak üzere kamuda yuvalanan klikler ve FETÖ hücrelerinin siyasi iradenin kendisine ve devlete çektiği operasyonlar zincirinin önüne geçmek mümkün olmayacak. Çünkü mağdur kitleler oluşturma stratejisiyle hayata geçirilen bu plan dahilinde, 26 Nisan başta olmak üzere açığa alma ve ihraç listelerine FETÖ ile ilgisi olmayan insanları ekleyen mekanizmanın yargı ayağının da devreye girdiğini gösteren “emsaller” ortaya çıkmaya başladı.